Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '20

 
Kategori
Spor
 

Comolli'nin sonu

Fenerbahçe’de üçüncü sportif direktör dönemi de sona erdi. Şimdi şu tartışılıyor; sportif direktörlük kurumu mu, direktörün kim olduğu mu yoksa yerli mi yoksa yabancı olması mı?

Fenerbahçe’de görev seçim öncesinde bu şekilde tarif edildi; sportif direktör futbol şubesine yepyeni bir futbol aklı getirecek, altyapıdan A takımlar seviyesine kadar plan programı yapacak, teknik direktörü belirleyecek, futbolcuları seçecek.

Çabuk unutuluyor ancak 3 Hazirandan sonra süreç böyle ilerledi.

Önce Comolli geldi, o teknik direktörü seçti, peşinden bir dizi transferler yapıldı.

Fenerbahçe tarihinin en kötü dönemini yaşadı. Sportif olmayan birkaç konu var burada girmeyelim, skandal ötesiydi.

Kuşkusuz önce Comolli sorgulanmalıydı, ancak eline bavulu verilip, stadyumdan taksiyle teknik direktör gönderildi.

Bir süre sonra taraftarın isteği üzerine Ersun Yanal takımın başına geldi.

Bundan sonrası artık iki başlı bir süreçti.

Comolli’nin transferleri, Ersun Yanal’ın transferleri ile karşı karşıya geldi.

Hatta Yanal’ın, Comolli’nin futbolcularını bilerek takıma koymadığı konuşuldu.

Mesele artık bir futbol aklının yerleştirilmesi değil, her ne olursa olsun, en kısa yoldan başarıya ulaşmanın formüllerinin bulunup, uygulanmasıydı.

Yola çıkılan nokta ile gelinen yer arasındaki mesafe ya da alan yapılan hataların toplamını veriyordu.

Peki o zaman şu soruyu düşünmek gerekir mi?

Yola çıkış hedefi mi yanlıştı yoksa yola çıkılan kişi mi?

Seçim sürecinde eski yönetimin işlettiğinden bambaşka bir program ortaya koyulması gerekiyordu. Çünkü ortada başarısız bir yönetim planı vardı ve sorun çevresel faktörler değil, bu işi yapan kişiler ve onların uyguladığı yöntemlerdi, değişim zamanı gelmişti.

Bir buçuk senenin sonunda Fenerbahçe tam da bir buçuk sene önceki ayarlarına geri döndü.

Hatta çevresel faktörlerin etkisi yeniden keşfedildi.

Peki sorun neymiş tam olarak anlaşıldı mı?

Siz bir taraftan düşünürken, ben sürece dair kendi düşüncelerimi yazayım.

Profesyonel iş yaşantımda birçok projede çalıştım, tamamladım. Hepsinden alınmış, çıkarılmış dersler vardır.

Bir projenin başarısının; onun doğru planlanması, buna inanmış bir ekibin bir araya gelmesi ve desteklenmesi; onlara planlanan sürenin içinde çalışacağı bir ortamın sağlanmasıyla mümkün olduğunu artık çok iyi biliyorum.

Ancak özellikle son dönemlerde yukarıda saydığım bileşenlerin bir tarafı hep eksik kalıyor.

Ya planlama yapılmıyor, ya ekip kurulamıyor ya o ekibe inanç verilmiyor veya desteklenmiyor; dışarıdan sürekli müdahalelerle kesintiye uğratılıyor.

Sportif direktörlük kurumu bir projeydi. Yeni yönetim eskisinin yaptığı hataları tekrar etmemek için böylesi bir futbol aklını devreye sokmayı planlamışsa o zaman bunun peşini bırakmamalıydı.

Başkan bu konuda bir buçuk sene boyunca Comolli’yi o görevde tutmaya çalışarak kurumsallığa inancını aslında gösterdi.

Ancak bu ayakları yere basmayan bir destekti ve zaten Ersun Yanal’ın göreve gelmesiyle birlikte fiilen sona ermişti.

Geçen senenin tüm olumsuzluklarına karşın, 3 Haziran seçimlerinde alınan o muhteşem zaferin gücüyle her türlü baskıya karşı direnmeli, teknik direktör seçimini Comolli’ye yaptırmalı, sportif direktörün gücünün kırılmasına engel olmalıydı.

Olmadı.

Popülizm kazandı.

Peki Comolli doğru tercih miydi? Yönetmeyi becerebilirsem miydi bu süreci?

Bir sportif direktör, teknik direktör eğer kurulu düzeni olduğu gibi değiştirmeye soyunuyorsa bilin orada yanlış şeyler oluyordur.

Fenerbahçe o sezonu kıl payı kaçırdı. VAR olsa belki de şampiyon olacaktı. Böyle bir takımı dağıttı Comolli.

Onu Comolli yapmadı, şartlar öyle gerektiriyordu, diye bir ses duyarsak o zaman da Comolli’nin varlık sebebi anlaşılırlığını kaybeder. İş olsun, görüntü dolsun diye mi bu kurum tesis edildi?

Yönetim geldiği ilk günden bu yana her platformda yapılan harcamalardan, borçlanmalardan söz ederken bu dönemde otuzdan fazla oyuncu transfer edilmesi ve sonuçta burada futbol aklının doğru formülüze edilmediğini gözler önüne seriyor.

Sportif direktörlük kurumu çok güçlü figürlerle yapılır ve devrim niteliğinde olabilir. Mesela Barcelona böyle bir modelin ürünüdür.

Türkiye gibi herkesin herşeyi çok iyi bildiği yerlerde sportif direktöre gerek olmaz. Olamaz!

Bu nedenle de güçlü teknik adam aktörleri devreye girer. Onlar da şampiyonluk getirisiyle değerlendirilir.

Sportif direktörlük vizyoner bir seçim stratejisiydi. Birçok başka söylemler gibi ve haliyle tutmadı.

Geçmiş olsun.

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..