Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Haziran '16

 
Kategori
İlişkiler
 

Çöp…

Çöp…
 

Sıkıştırılmış bir sayfanın içinde saklı kaldı söyleyemediklerim. Avuçlarımla belli belirsiz sıkıştırıp buruşturdum içimden akanları. Birazdan acem halısının üzerinden kalkıp gidecek ve hiç tereddüt etmeden çöpe kire bulaşacak. Değeri bu senin gözünde biliyorum. Değerine göre bir son yaşasın istedim duygularım. Acısını, kirini, pasını görsün o eşsiz kelimeler. Bana çöplük bile fazla. Toprak altı olmalı ve yeniden yeşermemeli onca temiz tohumlarım. Çamur batak kadar kıymeti yok senin zihnin için benim sözlerimin.

Uçurumdan aşağıya salladım ben ruhumu. Aklımın bir köşesiyle asılı kaldı bir çürük kayaya ruhum. O aklımın bir köşesi de sadece bedeni yaşatma çabasından. Bedenin yaşamasına ihtiyacı olanlarım var. Ruhum kimseye yaramaz bundan sonra. Sana gelirken saldım kendimi o uçurumdan aşağıya. Yaralıların yaralarıyla yaralanmaktan, iyi dediğim bir günüm yok.

Canı acıyan canımı yakıyor. Can kırıklarından kesik yırtık içinde ruhum. Bir koku ile nefes aldım, bir bakış ile görmeye, bir dokunuşla yaşamaya başladım dediğimden günden itibaren yaşamıyorum. Aşk budur kanaatimden beri hiçliğim çok. Yokluk ile var olma çabasındayım. fb_ımg_1455050819023.jpg.jpg

Soğukluğu ve boşluğu ısıttığım bir olduğumuz anılar da silinecek zamanla. Sen başka birinin hayatının içerisinde, en kıymetlisini, zamanını doldurup, yeni yeni anıların öznesi olmaya başladığında benimkiler silinecek önce senin zihninden.

Bir gün bir şarkıda aklına gelirim belki ama sadece aklına gelmek ne acı. Bir koku ile hatırlarsın beni ve o koku yüzünden anılmak ne acı. Gözlerine değen bir fotoğraf karesinde hissedersin özlediğini o fotoğraf yüzünden özleyeceğini bilmek ne acı. Neden bütün bunlar acı geliyor biliyor musun? Ne özlemesi, ne hatırlanması ne anılması gerekmeyen bir yerde yaşayamamak çok acı. Tam da ruhunun tamamlayan kısımda, yanı başında, nefesinde bakışında, dokunuşunda olamamak ne acı.

Gözlerden dışarı sızdığın geceler ve günlerin sayısı azalmaya ne zaman geçer bilmiyorum. Uzaklaştıkça yakınlaşıyorsun ruhuma. Ne anlamsız. Gittikçe acının pis kokusuyla zihnime yerleşiyorsun. Duyup da  inanmak istediğim yalanlar varmış meğer. Bir kaç yalan söylemeni istemişim gizli gizli. Duymak istemediklerimin karşılığı olan zıt kelimeler, olumsuzluk eki almamış kelimelerden oluşan cümlelerin olsaydı ya bizi anlatan. Miyorum diye sonlanan kelimelerine karşıyım.

Seni üzerim, seninle olamam, seni sevemem, sana sevgilim diyemem, sen sensin diye değil ben kimseye sevgilim demem dediğin gün sağır olsaydım ya. Geçici bir sağırlık ile gidişini göremeyecek kadar kör olsaydım mesela. Belki de geçici bir hafıza kaybı ile seni tanıdığım o şarkının ve o mekanım varlığını hatırlamasaydım. Bana dokunmanı, bakmanı, konuşmanı, kokunu hatırlamayacak kadar hafıza kaybı olsaydı bir kaç kez. O zaman da aşk kim, aşk ne yapar bana bilemezdim ki.

fb_ımg_1455909105334.jpg.jpgSenin, senden başka bildiğin bir şey yok mudur? Sen ne istersin, ne yaşarsın, ne yaşamak istemezsin biliyorsun. Bedenle tıka basa doyurduğun bedenin içinde esir bir ruh ile nasıl baş ediyorsun? Ruhunun yaralarını başkasının ruhunu yok sayarak mı tedavi edeceksin? Bu hadsizlikle yaşadığının acısını yok ederek, öç almaya değecek ne oldu? Ölmekten beter öldürmek hali ile bu caniliğe neden müsaade ediyorsun?

Dününde yaşayan masumluğuna işkence çektirenlerden beter işkenceci misin sen? Kininle kinlenme doldurduklarının arasından, sana dokunan masumlardan kocaman bir kin ordusu yaratıyorsun. Kinine kurban ettiklerin, senin kurbanlığına kurban oluyor farkında mısın?

Ayağın tökezlenip düşmemek, yeniden yara almamak, boğulmamak, daralmamak için düşürüp yaralıyor, boğuyor, daraltıyorsun dünyayı. Nefes al be adam. Gerçekten derin bir nefes al. Bir bak hala yaşıyorsun. Her yıkıp geçtiğinde, yıkıntılara sırtını döndüğünde geçmişten arınıyor sanarken, nasıl bir insanlık batağına batıyorsun? Öç için öç alacak sebep yaratıyorsun. Su dalgası gibi yayılıyorsun. Kıvılcımdan dünyayı yakıyorsun.

İsyanlarından isyankarlar yarattın. Hayat bir susamak ise sen haddinden fazla içtin belkide diyor üstad. Boğuldum diye dert yanma… Acını bile hakkıyla çekmeden, acı çektirmekle doyuruyorsun kibirini. Kibirinde boğul da diyemeyecek bir haldeyim. Ayağına taş, saçına kuş kanadı değmesin sevgili. Sarsmasın hiç bir rüzgar hızlı ya da yavaş. Ayağının altından kayıp gitmesin seni dik tutan gücün.

İlmeği boynuna geçirilmiş gibi yaşıyorsun ve sandalyeye tekmeyi atacak olanda sensin. Sen içindeki aşka aşıklığı çoktan gömmüşsün. Bedenin hazlarıyla mutluluk var sanıyorsun. Bu kadar eziyet ettiğin bir ruhu okşadığını sanmak ile avunuyorsun. Gerçeklikten uzaklaştıkça acı çekilmez mi sanıyorsun? Yalnız kalmanın türlü türlü sebebi var bu dünyada. Varoluşundan beri yalnız olan bedeninin bir beden ile tamlanmayacağını öğrenmemiş cahilliğinle eksik yok olacaksın.

İğnenin acısı var diye tedavi edilmeyen amansız bir hastalık seninkisi. Canın yanmasın da, can yaşamasın değil mi? Sen şimdi yaşıyor musun?

 
Toplam blog
: 158
: 253
Kayıt tarihi
: 22.08.15
 
 

Karşı kıyıdan kendi topraklarına geri dönmüş bir ailenin İstanbul'daki bolca edebiyat kokan evinde ..