Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '07

 
Kategori
Pazarlama
 

Çöpe atılan markalar, markalarımız

Çöpe atılan markalar, markalarımız
 

Geçtiğimiz iş sezonunda çok hızlı gelişmeler yaşandı. Şirket evliliklerinin, devlerin bırakın ufakları birbirlerini yuttukları bir dönemdeyiz. Türkiye perakende sektörünün en önemli isimlerinden birisi Gima bir Fransız devi Carrefour tarafından satın alınırken, idari personelden, dükkan yerleşim planlarına kadar herşeyi değiştirip yeniledi. Ama bence en şaşırtıcısı 1940'lardan beri Türkiye perakende sektöründe iyi tanınmış Gima markasının çöpe atılması oldu. Bu kadar iyi bilinen, tüketici için kalite, güvence, fiyat kategorisi, ürün çeşitliliği konusunda fikir veren güvenilir ve iyi bilinen bir marka bir anda ticaret hayatından silindi.

Diğer taraftan TSMF'nin Telsim'i dünya telekominikasyon devi Vodafone'a satmasıyla birlikte bu firma dünya çapındaki markasını hızlı bir şekilde Telsim'le birleştirerek “Telsim – Vodafone“ yaptı. Ama bu aşama o kadar hızlı değişti ki, eski Telsim Shoplar daha bu tabelaları takmalarından sonra henüz kirlenmelerine fırsat kalmadan sadece Vodafone yazan tabelalara geçtiler ki bu da Türkiye devler sahnesinden bir ismin daha uluslararası bir ejderhanın dişinin kovuğunda sönen bir isim hikayesi oldu.

Üstüne trilyonlar yatırılan aralıksız reklam kampanyaları ile desteklenen böyle isimlerin bu kadar kolay gözden çıkartılmasını garipsiyorum biraz aslında... Bir marka ve güvenilir bir imaj kolay sağlanmıyor ve asıl ürünlerini üretmeseler bile sadece isimleri bile pek çok marka için önemli bir satın alma gerekçesi, hatta yeterliliği oluyor.

Bugün “Gerçek tad” sloganını kullanan Coca-Cola bir otomobile ismini verse ve “Sürüşün gerçek tadı” gibi bir sloganla ortaya çıksa satamaz mı yani? Avrupa'da Siemens'in yaptığını Kore ve Japonya'da uygulayan pek çok markada olduğu gibi (Samsung, Toyota, Toschiba, Sony) “pek çok değişik alanda, pek çok değişik ürün ancak temelde bir tek güvenilirlik” ilkesinde işleyişin avantajları bunlar.

Gerçi modern çağda fason üretimleri denetlemenin güçlüğünden dolayı bütün ürünleri bir markaya bağlamak değil ama bir birleri ile ilgili bir markalar zincirine bağlamanın daha uygun olduğu fikri öne çıkmıştır.

Peki ya Yapı-Kredi? Koçbank? Birisi logosunu, birisi adını verdi, ortaya yanar döner karışık bir banka çıktı. Birisinin popülaritesi ve yaygınlığı, diğerinin arkasındaki holding gücü ve saygın imajı ile yeniden piyasaya sürülen bir devam filmi gibi... Ama logonun griliği, işlere getirdikleri ciddiyeti değil de daha da soğuk ve sevimsiz olduklarını ima ediyor gibi bana...

Hızlı bir sezon oldu ve trilyonları çöpe attık. Bir marka yaratmak bu kadar kolay mı ki, O'nu çöpe atmak bu kadar kolay olsun? Diğer yandan silinip çöp olan markalarımız bunlarla kalmıyor. Yanılıyor olabilirim ama Süt Enstitüsü Kurumu (SEK) Koç grubundan satıldıktan sonra artık Danone olmuştu galiba... Markaların bu kadar kolayca çöp olmaları bir yana, hep Türk markalarının çöp olup onların yerine yabancı markaların piyasayı dört koldan ele geçirmesine “Liberalizm” adına seyirci kalmanın “demokrat” bir tutum olduğuna inanmak da zor geliyor nedense...
“Kuşatma Altında Aşk” Istanbul'un kuşatma altındaki günlerini kalenin içinden, siyasi gelişmeleri bir belgesel tadında dramatize eden ancak diğer yandan da Osmanlı kuşatması altında düşmek üzere olan şehirde yaşanan tutkulu bir aşk hikayesini anlatan bir sinema filmiydi.

Çekimleri sırasında Ulubatlı Hasan'nın şehir surlarına bayrak diktiği anın canlandırılması üzerine çalışılmaktaydı. Yedikule'deki surlarda mevcut bulunan bayrak direğindeki Türk Bayrağı geçici olarak indirilmiş ve yerine Bizans Bayrağı çekilmişti ki, Yedikule esnafı durumu anında farkedip kalabalık bir grup halinde seti bastılar. Bas-bas bağırıp, Türk Bayrağının yerine çekilmesi için bağırıyorlardı. Hatta bir kaç modern Ulubatlı, arkadan bir yerden burca tırmanıp taş ve sopalarla set ekibinin üzerine yürümüş ve bayrak direğini ele geçirmişlerdi, Türk Bayrağını asmak istiyorlardı ve setin biricik Bizans bayrağı ateşe verilmek üzereyken polis duruma el koydu. Polis ve yönetmen mizansen hakkında geniş bilgi verip Türk zaferini göstermek için film icabı bayrağın indirildiğini ve hemen yerine çekileceğini anlatması da halkı ikna edememişti. Ama polis nezaretinde izleyiciler kontrol altına alımıştı ve çekim başladı. Bizans bayrağı surlarda dalgalandıkça öfkeli kalabalık homurdanıyordu, derken Ulubat'lı Hasan'nın merdivenlerden surlara tırmanıp verdiği mücadele gözler önüne serildi. Ama Hasan'ın Bizans Bayrağını indirip yerine Türk Bayrağını çekmesi ile birlikte Yedikule alkıştan yıkıldı, halk sanki zaferi o gün kazanmış kadar mutlu ve galeyan içinde sur içindeki ev ve iş yerlerine döndüler...

Zaferi ile 554 yıldır gurur duyduğumuz şehrimizin surlarında 1 adet sembolik bayrağın 5 dakikalığına kalmasını görmeye sabredemeyen gözler, bu şehrin içinde ve çevresinde düzinelerce ecnebice marka bayrağını görmekten nasıl oluyor da rahatsız olamıyorlar? Bayrak, egemenlik anlamına gelir bizde, bugün büyük mağzaların olduğu yerlerde nelerin veya kimlerin bayrağı dalgalanıyor göremiyoruz sanırım.

Dev markaların hızla sönmelerinin şaşırtıcılığının yanı sıra dikkat etmemiz gereken önemli bir konu var, bu markaların açtığı boşluğun kimler ya da hangi isimler tarafından doldurulduğu... Hani “din elden gidiyor” diye bağıranlar farkında mı bilmem ama “memeleket elden gidiyor”, “ekonomik özgürlük elden gidiyor”, “küresel piyasalarda varolma şansımız” elden gidiyor, “dünya çapında marka üretme imkanlarımız” elden gidiyor... Uyanalım, piyasalarda neler oluyor görelim, elbette iş hayatı bu bazıları gider, yenileri gelir, kimileri güçlenir, kimileri batabilir. Ama biraz sahip çıkılması gereken ulusal sermaye ve değerlerdir.

Basit bir karşılaştırma yapmak isterseniz hafta sonları gazetelerin verdiği marketlerin indirim eklerini ((?)) incelerseniz ürünlerin %50'den fazlasının yabancı markalarla anıldığını görürsünüz, ağırlıklı olarak, Fransız, Amerikan ve İngiliz markaları, peki bu ülkelerin marketlerinin bültenlerinde kaç ürün Türk markası ile boy gösteriyor ya da buna cesaret edebilir?

 
Toplam blog
: 4
: 3520
Kayıt tarihi
: 28.05.07
 
 

Sanatçı bir aileden gelip, satış sanatına yönelik iş hayatına geçmiş; iş icabı yaşadığı gezegeni epe..