Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '09

 
Kategori
Siyaset
 

Çorba... Sebzeli cinsten....

Çorba... Sebzeli cinsten....
 

AKP'ye hazırladığı 'Sivil anayasa' taslağı ile çok tartışılan Prof. Dr. Ergun Özbudun, Londra Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. William Hale ile 'Türkiye'de İslamcılık, Demokrasi ve Liberalizm' adlı bir kitap yayımlayarak, Türkiye'de laiklik açısından tartışma yaratacak yeni bir terminoloji kullandı. AKP'nin 'pasif laiklik' izlediğini, Türkiye'nin de zamanla dayatmacı laiklikten pasif laikliğe geçeceğini söyleyen Özbudun, 'Kamu düzenini bozmadıkça bir dinin kamudaki görünürlüğünü yasaklamak doğru bir şey değil' dedi.

Haberin arkası;

Dayatmacı laiklik, Fransa'da vaktiyle uygulanan, Türkiye'de ise halen mevcut olan laiklik anlayışı. Yani dinin sadece vicdanlara ve özel alana hapsedilmesi, onun kamusal görünürlüğünün tümüyle yasaklanması, diye devam ediyor…

Kitabın bölümlerinden birinde dayatmacı laiklik tanımı açılıyor.

Çok meraklıyız ya açılıma…

Şurda ciddi bir konuyu açıyoruz Nefise.

Sulandırma…

Emrin olur…

Evet en ciddi yüz ifadem ve ciddi kalemimle devam eldim şuuuuu ciddiiiii konuya…

Özbudun,

Bu bilim adamlarının yaptığı bir tanım. İlk tanımı yapan da San Diego Üniversitesi'nden Ahmet Kuru. Pasif laiklik, bugün Batı demokrasilerinde çok genel olarak uygulanan laiklik biçimi. Yani devletin dinler karşısında tarafsızlığı; bütün din, mezhep ve hatta dinsizlere eşit mesafede olması, din ve mezhep temelinde ayrım yapmaması, din ve devlet kurumlarının birbirinden ayrı olmasıdır. Aslında bu laikliğin evrensel tanımıdır.

Şimduuuu….

Buna bendeniz sayfalar dolusu yorum yazar mıyım?

Hem vallahi, hem billahi yazarım… Her nokta ve virgül arasına hem de tek tek…

Ama yazmayacağım.

Niye?

Ilımlı İslam yoktur.

İslam islamdır…

Dayatmacı laiklikte yoktur.

Laiklik laikliktir.

Dayatmacı yada pasif laiklik kavramı…

Gayri ciddi geliyor bana… (Dayatmacı laiklik uygulanıyor diyen sözde profesöre şu an ülkenin başkentindeki çıplak manken, papyon, dar pantolon ve kızağa alınmış alkol yasağı için dayatmacı şeriat sinyalleri hatırlatmasını yapayım...)

O yüzden; ’’kısa kes Aydın havası olsun’’ Nefise deyip ciddiyete davet ediyorum kendimi…

Dayatmacı laiklik?
Ilımlı islam?
Laiklik laikliktir.
İslam islamdır.
dayatmacı, ılımlı bunları geçiniz efendiler....
Geçtik abimmmm...

Ekonomi de neler olmakta diye şöyle bir baktım, ha şimdi ekonomist gözünde ekonomi ile sade vatandaş gözünde ekonomi arasında dağlar kadar farkta olsa…

Mevduat hesapları gerilerken kredi yerinde saymaktaymış.

Aman burası daha kısa Aydın havası olsun diyor ve hemen kaçıyim, derken

Maliye gayrimenkullerini gerçek değerinden aşağı gösterenlerin peşine düşecekmiş diye bir haber takılıyor gözüme.

!

Hıııı…

Maliye…

?

Mükellefinin gayrimenkulü varsa düşsünde…

Mükellef mezarını kendi kazıyorken…

Bak bu haberi okuyunca; şu Formula 1 yerinden sayın cumhurbaşkanımızın eşlerinin harçlıklarıyla biriktirip aldığı arazi haberi aklıma geldi.

Ama bayan Gül vergi mükellefi değil nasılsa…

Ağrımaz başı..

Çorba gibi hemi de sebze çorbası gibi yazımda daldan dala atlayaraktan Tarzan

Hıııı?

Ceyn nisali, canımmmm dip notla veda edeyim bugün size…

Efendim Mersin –Karaman Çevre…

Anladınız nasılsa….

Bu konuya maydanozluk etmeyeceğim.

Esasen

Sahip çıkmazsanız sahip çıkan bulunur tezimin doğruluğunu ispatlayan bir olgu olarak görüyorum konuyu.

Hicap duydum.

Mersinli olma ruhu oluşmadığı için gelinen nokta bu.

Kent sakini olmayan birileri masa başında istediği gibi at koşturuyor meydanı boş bulduğu için. Mersin kesilip biçilip ranta kurban edilecek.

Tepkiler yüksek sesle gelmeye başladı.

Gelen tepkiler haklı mı?

Evet, haklı, ama bana göre eksik.Bu yapılandırmada şehrin sakinleride olmalı.

Bir şehir projesinde sonradan katılmak değil daha kağıda geçmeden sahiplenmek, takipçisi olmak.

Daha doğrusu bi haber olmamak filizlenmeden.

Hele ki…

Bu filizlenme zehirli sarmaşıksa şehir!

?

Kızgınlığım; şehri sahiplenmeyen kendime, size bize, hepimize

Mersin adına yapılan salt bu değil her şey oluyor bitiyor ve öyle haberdar oluyoruz.

Atı alan Üsküdar’ı geçiyor, ondan sonra saç baş yoluyoruz.

Bunda ülke politikasını bize empoze ederek kafamızı karıştıran esas noktadan düşündürmemeye çalışanların olması da var ya neyseeee…

Bu şehir sakiniysek; şehir çocuğumuz, eşimiz, anamız, babamız gibi

Şehir namusumuz.

Ülkemiz gibi.

Basın, medya, sivil toplum kuruluşları, partiler, işadamları, yerel yönetimler, bir yerde, şehrin sade vatandaş sakini bir yerde.

Hele bu şehrin vekilleri uzayda..

Toplantılarda, kendi partililerinin yanında değil sade vatandaş Mersinlinin arasında olmalılar.

Herkes ayrı telden…

Arada görünmeyen kırmızıçizgiler var şehrin sakinleri arasında…

Kırmızı çizgilerden en çok şehrimiz zarar görüyor ya…

NEYSE…

Nefise Kaçar…

Durunnnnn…. Bir dakika…

Yabancı bir ülkenin onkoloji hastanesi açacağı müjdeleniyordu şehre.

Büyük şansmış.(Ben söylemiyorum eski bakanımız söylüyor)

?

Niye Mersin?

Merak ettim.

?

Ettim işte merak.

Siz olsanız etmez misiniz?

Birde neyi merak ettim biliyor musunuz?

Sanki çok meraklısınız benim neyi merak ettiği mi bilmeye gibi?

Olsuuuuuunnn, söyliycem işteeee,

Çatlarım söylemezsemmmm…

‘’SINIRLAR ÖTESİ PROĞRAMI neden TRT de yasaklandı ve Banu Avar neden TRT den atıldı.’’

Bunuuuu merakkkkk ettimmmmm…

Kaçtı Nefise şimdi…

 
Toplam blog
: 334
: 456
Kayıt tarihi
: 26.07.07
 
 

Yaşama değer veren bakış açısıyla biraz antika sayılabilecek düşüncelere sahip bir insanım. Geçmişte..