Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Costa ve Kanadoğlu farkı

Costa ve Kanadoğlu farkı
 

AİHM


İrep Çakır AİHM Başkanı Costa ile konuşuyor. Ülkemizde başörtüsü serbestliği için anayasa değişikliği yapıldığını, fakat başkanı olduğu mahkemenin de bir kararı olduğunu anlatıyor. Costa cevaben, "Yasalar değişirse mahkemenin kararı da değişir" diyor.

Sabih Kanadoğlu, Kanal D'nin "Genç Bakış" programında öğrencileri bilgilendiriyor. Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklik yeni bir şey getirmemiştir diyor. Ona göre, "bu değişiklik, bir şey değiştirmeyecek" tir." Burada arkadan dolanarak hukuka karşı hile yapılmıştır.

Anayasa Mahkemesi bu yönüyle şikayeti değerlendirecektir. Bu yasak kalkmaz ve değişmez dedikten sonra, bir de bir "bonus" sunuyor. İktidara yol gösteriyor. YÖK Yasası'nın Ek 17. maddesinde değişiklik yapılmalıdır diyor. İşte burada şahsımın kafası karışıyor. Anayasa'daki düzenleme bir sonuç doğurmamışsa, öteki değişiklik neye yarayacak ki?

Sadece o değil, bir çok başörtüsü karşıtı rektör, öğretim üyesi, akademisyen ve hukukçu da aynı şeyi söylüyor. İnsan durup duruken bu imana gelişi, bu samimi yol gösterişi anlamakta zorlanıyor. Ne oldu da "Ek 17 madde değişmeden bu iş olmaz" noktasına gelindi, anlayamadım. Acaba bu, üniversiteye çarşaflılar da girerse halimiz ne olur endişesi midir? Yoksa yapılacak değişikliğin, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğine duyulan kuvvetli inanç mıdır?

Öyle ya, alt etmek istediği rakibine kim yol gösterir? Verilen bunca mücadeleye, mitinglere, açık oturumlara, reaksiyona bakıldığında, "muhaliflere ne oldu da böyle değiştiler, " diye düşünmemek mümkün olmuyor.

Aynı proğramda adını bilmediğim bir akademisyen öğrencilere, " Biz, sizin kimliğinizi bilmek istemediğimiz için örtünmenizi istemiyoruz." anlamında bir konuşma yaptı. Öğrenciye tarafsız davranmanın yolunun, farklı görünmemekten geçtiğini söyledi. Peki küpe takan, kıl sakal, top sakal bırakan erkek, dekolte giyinen kız, dernek, klüp, parti simgeleri ne olacak? Bunlar da birer farklılık görüntüsü değil mi? Fenerbahçe'li bir öğreticinin, Galatasaray'lı bir öğrenciye gıcık olmayacağının garantisi var mı?

Mesela, vergi ödemeye giden bir kapalı kadına vergi memuru, "Sen ötekilerden farklısın. Sana karşı tarafsız olamam, vergini iki katına çıkardım" diyebilir mi? Türbanlının tapu memuruna ödeyeceği bahşiş, normalin iki katı olabilir mi? Ya da nüfus memuru, "Kardeşim sen bu kıyafetinle diğerlerinden ayrılıyorsun. Hizmet konusunda sana karşı tarafsız olamam. Ceza olarak kimliğini iki gün sonra alacaksın" deme hakkına sahip mi?

Eğer tezinizin temeli yoksa, üzerine koyacağınız hiç bir şey yerine oturmaz. Hep havada kalır. Tıpkı burada olduğu gibi. Allah insana akıl vermiştir. Akıl ise, insanlar hakkındaki yargıların kıyafetlerine göre verilemeyeceğini söyler.

Costa, "Leyla Şahin'le ilgili kararımız, mahkemelerinizin görüşü doğrultusunda verilmiştir" diyor. İrep Hanım bir şeyler koparmayı aklına koymuş. Başkana "Sizce başörtüsü özgürlük müdür?" sorusunu yöneltiyor. Costa ise, "Ben bir mahkeme başkanıyım. Şahsi fikirler ileri süremem. Tarafsız kalmalıyım" biçiminde cevap veriyor.

Eğer karşısında Vural Savaş, Yekta Güngör Özden, Sabih Kanadoğlu, Mümtaz Soysal, Süheyl Batum gibi hukukçular olsaydı Bn. Çakır istediğini kolaylıkla alabilirdi. Bunlar çok açık bir biçimde, başörtmenin özgürlük olmadığını söyleyebilirlerdi. Zaten hep söylüyorlar. Avrupalı ve Türk hukukçuların farkı bu olsa gerek!

Belki bu saydıklarım, "Biz yargıç değiliz, tarafsız olma mecburiyetimiz yok" diyebilirler. Bana öğretildiğine göre hukuk dahil her bilim dalı nesnellik gerektirir. Bilim adamı taraflıysa, asla doğru sonuçlara ulaşamaz.

Prof. Necla Arat hanım bile, " Biz İstanbul Üniversitesi'nde ikna odaları kurmadık, türbanlıları anlamaya çalıştık" diyor. Yani son derece sevecen davrandıklarından, bilimsel tarafsızlıktan sözediyor. Türbanlı kızlar öyle demiyorlar ama olsun. Buradaki en büyük garabet, Türkiye'de doğup büyümüş, okumuş ve yaşamış bilim insanlarının, örtülüleri üniversite kapısından girince merak etmeye başlamalarıdır.

İrep Hanım yeni bir hamle ile kendisine bir çıkış yolu açmayı başardı. Serbestlik olursa, başörtülüler şikayette bulunmayacaklarına göre, AİHM' nin bu işe nasıl müdahil olabileceğini sordu. Başkan Costa, başı açık biri, türbanlılardan baskı gördüğüne dair bir şikayette bulunursa, davaya bakabileceklerini söyledi.

Ben şimdi ulusalcı kardeşlerimle, ülkemin efendilerine bir tüyo vermek zorundayım. Zaten konuyla ilgili faaliyetler başladı. Mini etekli kızlarımıza kezzap atma timi harekete geçti. Akmerkez, ibadete açıldı. Adam, arkasında eşi seccadesini serip, koridorda namaza durmuş. Üstelik kıblesi de yanlışmış.(1)

Nasıl olsa bunların arkası gelecektir. Bu oyuna dahil olup çeşni katmak mümkündür. Mesela bir kişi örtünür, açık olan arkadaşına hakaret eder, saçını çeker. "Yaşasın şeriat, kafirlere ölüm!" gibi irticai bir iki slogan atar... İşte size bir şikayet konusu. Olay var, şahitler de var.

Aç davayı, kazan mahkemeyi ve ebediyyen göm, örtülerinin altına örtülüleri. Bir daha çıkamasınlar ki, ülkem şahlansın. Başı atmosferi aşsın. Teknojoji kudursun. Milli gelir tavana vursun. Paraları harcayacak yer bulamayalım. Varlıktan çıldıralım da, dolarla sigara yakalım.

Costa, Türkiye'yi sevdiğinden, insan haklarıyla ilgili gelişmelerden duyduğu memnuniyetten bahsediyor ya, İrep Hanım hemen sözünü kesiyor, "Siz insan haklarından bahsediyorsunuz ama, Türkiye'nin laiklikten uzaklaştığı söyleniyor; cinsiyet eşitliği konusunda ne düşünüyorsunuz" diyor. Costa, "Artık ayrılmam gerekiyor" diyerek soruları cevaplamaktan kaçınıyor.

Yazımı, akıl erdiremediğim sorularla bitiriyorum. Acaba dindar kimseler niçin bu kadar salak ve geri zekalıdır? Lehlerine olan gelişmeleri, (türbanı serbest bırakacağı umulan son anayasa değişikliği gibi) neden sabote ederler? Niçin bindikleri dalı keserler? Kezzap işini niçin böyle kritik zamanlarda yaparlar? İki adım ötede cami varken, niye seccadeyi serip ortalıkta namaz kılarlar?

Müslümanların, kendi kuyularını kazma gibi bir hastalıkları olduğuna inanacak mıyız? Yani bu zokayı yutup, ilelebet misinanın ucunda çırpınıp duracak mıyız?

Yukarıdaki sorulara, hissi ve ideolojisi ile değil, aklıyla düşünenler cevap verebilir.

(1)- Namazlarımı aksatmamaya çalışırım. Fakat, şehir içinde seccade taşıma salaklığına henüz erişemedim. Belki ileride...!

Resim: www.aktueldergi.org/images/topics/AIHM.gif

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..