Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Eylül '10

 
Kategori
Blog
 

Coştum yine dalyalanıyorum ben

Coştum yine dalyalanıyorum ben
 

Mumları bolca pasta...Resim internetten alıntı


Eski köyün eski adetlerine sadık kalmak…

DEMODE, OUT

(kış kış bunlar yabancı sözcükler yine nerden araya giriverdiler)

Fi tarihinde: Bin, bin beş nüfuslu bir mahalle vardı.

Ahalisi: Çıplak tepeleri ağaçlandırırlar; akşamları komşuculuk oynarlardı.

İkram hoşsohbet anlayış nezaket derken…

Hep aynı terane yüzünden, canları sıkılmaya başladı.

Hâlâ hafızamdadır; ilk çıngarın koptuğu anlar.

Mahalle sakinleri önce biraz şaşırdılar sonra hoşlanır gibi oldular.

Buna rağmen…

Kürekle gitmediler yangına; dumanla karışık ateşçiyi bastırdılar.

Tabular delinmişti artık; lezzeti de bir başkaydı, arı kovanına parmak sokmanın…

İşin ucunda bal damlası var sandılar.

Avuçlarını yaladılar.

Zamanla göçler nedeniyle mahalle kalabalıklaştı. Kuru muydu? Yaş mıydı? Karar vermek zor; erbabına sormak her zaman isabetli olur.

Zamanla; semt olan mahallenin sokakları çoğaldı.

Bu sokaklara isim bulmak çocuk oyuncağı olduğundan hiçbir sokak adsız kalmadı.

Başlarda cılız olan ŞİİR Sokağı bir atak yaptı; semtin merkezi haline geldi oturdu.

Diğer sokaklar sinek avlayarak, tespihle La Havle çektiler.

Tekrarın tekrarına kahramanca göğüs gerdiler ya sabır dediler.

Derviş oldular lâkin muratlarına eremediler.

Güvenli sokaklarda karakollar kuruldu.

“Tükürme, çamur sıçratma, hamamda türkü çığırma, komşu kızına sarkma, anlamadığın telden çalma, temcit pilavı pişirme” Gibi tabelalar köşe başlarına asıldı.

Tabiî ki uyan oldu, yan çizende…

Bu özgün, kozmopolit, bağımlılık yapan, kuş uçurtan, kervan geçirtmeyen semtten taşınmak benim gibi sadık kiracılara zor geldi.

Evin çatısı aksa da, yan komşu dik dik baksa da…

“Hadi bana eyvallah eski dostlar” diyemedim.

Eski dost düşman olmazdan; çıkılan yola devam ettim.

Eskiden kalan örf ve adetlere bağlı kaldım.

Dalyalandım.

…da duruldum, koştum ardından yorulmadım; binlercesini yazamadım ama… Yazamadım da… Ancak 300 tanesini ellerimle yuğurdum, duygularımla yürekten, olduğu kadarda mantık kattım.

Ekran başında oturuyorum; ayakta olmasam da…

Aşığım erenler; harflerin doğurduğu sözcüklere; sözcüklerin bir araya gelerek kutladığı şölenlere…

Kapıdan kovsalar bacadan girer miyim?

Geçti artık dönemler…

Sırt ağrıları artıyor günden güne…

Cumartesi günü saklanacağım.

Yılları baş başa bırakacağım.

Ne halleri varsa görsünler.

Koyarım masaya bir pasta…

Mumları orman yangınını andıran cinsten…

İtfaiyeyi çağırsınlar.

Söndürmek için…

Nefesimi tüketemem.

30. Eylül 2010 Perşembe

Alev Meisel İnternetli Köy

Bugün benim için tarihi bir gün ilk kez bir günde üç blog yazısı yazmayı başardım.

Okuyabilenlere sabırlar…

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..