Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '13

 
Kategori
Siyaset
 

Çözüm "akil insan"da değil, tarihte..

Aşırılaşmasını ve örgüt olarak kendisini göstermesi  özellikle 1982 yıllarına rastlayan, 40 yıla yakın süredir  yaklaşık olarak 50 bin kişinin kaybedildiği bir Kürt-PKK terörüne maruz kalan  ülkemizde  bugünlerdeki PKK terörünün çözüm aşamasının Türk - Kürt kardeşliğinin yeni bir düşünce ile yeniden tesisi ile çözüme kavuşturulabileceğine ilişkin umutların gün geçtikçe çoğaldığını hep birlikte izliyoruz. 

Milattan Önceleri başlayıp bugünlere kadar tarihin her evresinde devam ettiği görülen Türk - Kürt birlikte yaşam ve kardeşliğinin evvel emirde halen devam ettiği her ne kadar iddia edilsede, kendi hayat tarzlarından ve sosyo-ekonomik durumlarından memnun olmıyan Kürt topluluklarının kendi ifadeleri ile  terör değil amma; İrlanda milliyetçiliği gibi  bir kürt millyetçiliği  bağlamında isyan ve baş kaldırıda bulunduklarını kabül ettiklerini ulusal haberlerde izliyoruz.
 
Şimdiki mesele ise hem Türk ve hem de Kürt şeref ve haysiyeti ile önceliklerine halel getirmeden binlerce yıllık  ortak geçmiş tarihimizde olduğu gibi bir ulusal ortaklığın ortaya konulup isimlendirilmesi konusu olduğu görülmektedir.  Esasen de  Türk-Kürt ortak yaşam geçmişimize baktığımızda ise  Akil insan olma gereği duymadan!!,  "Tarih bir tekerrürden ibarettir" sözünü hatırlayıp,bu konunun çözüm şekli ve yolunu bulabiliriz.
 
Kürtler milattan öncesi tarihlerde ilk görüldükleri Kafkas dağlarından ve daha sonra  normal yaşam sürecinde yoğun olarak  yer aldıkları güney İran ve  hindistan yolu üzeri dağlardaki mekanlarında hep Türk kavimlerine komşu olarak ortak bir yaşam sürdürerek İran dağları dışındaki yaşamlarında ise  İslam kahramanı, hazmani kürtlerinden Selahaddin Eyyübi Han'ın islam Eyyübi Devleti ( 1171 - 1252 ) haricinde, hep Türk kavimlerinin ismen idaresi altında ve onların yönetimlerine katkıda bulunarak bir yaşam  tarzı seçmişlerdir. Belki de bunun nedeni Kürtlerin aynı Moğollar gibi hep Türk Kavimlerinin yanında komşu ve ortak yaşamlarından dolayı kendilerini Türklerle akraba ve bir sayıldıklarını kabül etmeleridir.  Bu şekilde bin yıllar ve yüzyıllar boyunca Kürtler, Türk Devletlerinin ismi ve egemenliği altında ve fakat Kürt olduklarının bilinci ile   muhtar ve özerk olarak yaşamakta mahzur görmemişlerdir.  Kürt dili de aynı bu geçmişlerine uygun olarak eski Türk Kafkas dilleri temelinde , hindu katkılı İran farsçasına yakın karmaşık bir hint-avrupa dili kökenini belirtmektedir. 
 
Osmanlılarda Yıldrım Bayezıt Han'a çok güçlü yardımları sonrasında  Kürtlere bölge muhtarlıklarının verilmesinin  yanısıra vergiden de müstesna tutulmuş olmaları diğer bir tarihsel gerçektir.
 
Yavuz Sultan Selim,  1514  Osmanlı - İsmail Şah arasındaki Çaldıran savaşı öncesinde her iki orduda da Türk ve Kürt askerlerin bulunması nedeni ile  İsmail Şah'ın ulaklarla, Yavuz Sultan Selim'e  gönderdiği, ' Türk ve Kürtler birbirleri ile kardeş savaşı yapmasın! ", "Kardeşler arasında anlaşabiliriz ve şartları kabüle"  açığım  benzeri ricalara ve  kendi Osmanlı askerinin de bu yönde ricacı olmasına ve hatta ordugahında çadırının dahi kurşunlanmasına karşın  Şah İsmail ile savaşmaya and içen Yavuz Sultan Selim,  çaldıran savaşı öncesinde İç ve Doğu Anadolu ile Doğu Akdeniz bölgelerinde ne kadar şia-safavi-alevi var ise, ve özellikle Kürt asıllılar başta olmak üzere önüne gelen Türk ve Kürtleri  çoluk çocuk kadın farkı gözetmeden komple  kılıçtan geçirerek inanılmaz boyutta bir katliamı gerçekleştirmiştir. 
 
Çaldıran savaşı sonrasında Kürtlerin şia ve düşman olduklarını öne süren Yavuz Sultan Selim, Kürtlere ve alevilere  karşı  çok büyük bir nefret ve düşmanlık beslemiştir.  Bu noktadan sonra da Osmanlı imparatorluğu içinde kürtlerin öne çıktığı başkaldırmalar, isyanlar ve İmparatorluktan ayrılışlar hiç bitmemiştir. Mısır'ın ayrılması, İran'ın kopması ve Mezopotamya içi ile Doğu Anadoludaki devamlı isyanların nedeni hep bu tarihsel katliamdır.
 
Evet, binlerce yıllık  Türk - Kürt geçmişi ile  ortak yaşam ve kardeşliğini sona erdiren işte bu mezhep ayırımı ve mezhep düşmanlığı olmasına rağmen, Atatürk ile Türk istiklal savaşında yine Türk-Kürt birleşmişti.. 
 
Osmanlının yıkılışı sonrasında  Serv anlaşması ile Kürt'lere Van, Bitlis Diyarbakır, Hakkari, Şırnak ve çevresinde muhtar devlet olmaları İngilizlerce teklif edilirken; Kars, Batum ve Ardağan'ın Ermenilere ayrılmasına rağmen Ermenilerin Kars ve Van'dan başlıyarak Erzurum, Elazığ, Maraş'ı ve  Sivas'a kadarki Diyarbakır dahil tüm Doğu Anadoluyu sahiplenme arzuları karşısında Kürt aşiretleri  İngilizler   yerine Atatürk'e güvenmeyi seçti.   Son Osmanlı"nın tek sağlam kalan büyük ordusu olan, Kürt gençlerinden müteşekkil Osmanlı'nın Kazım Karabekir  kolordusu Atatürk'e  kayıtsız ve şartsız desteği ile  Yeni Ankara Hükümeti istiklal savaşımızın ilk büyük zaferini KARS-Batum sınırlarında Rus-Ermeni birliklerine karşı kazanarak Ruslarla barış yapılmasını  sağlamıştır.  Bütün bir istiklal savaşı esnasında Atatürk"e desteklerini esirgemeyen Kürt bölgesine, istiklal sonrasında muhtarlık verilmesi ve  şia itikatından caferilerin-alevilerin  ehli sünnet gibi Türkiye'de kabül edilmelerine ilişkin önergelerin Ankara Büyük Millet Meclisinden dönmesinin ana nedeni halen halifelik taraftarı bazı kişilerin yanında Kürt halkına resmi muhtarlığı kendi menfaatlerine aykırı bulan derebeylik rüyasındaki çoğu kürt aşiret başkanlarıdır.
 
İşte bu kadar yakın birlikte geçmişe sahip olduğumuz Kürt'lere gerçekten de tarihsel haklarının tanınması gereklidir.  Ancak bu tanınacak hakların yine geçmiş binlerce yıllık tarihimizde bütün Türk Devletlerinde olduğu gibi,  Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de  egemenlik haklarını zedelemeyecek bir şekilde ve  ancak Kürt coğrafyasının bulunduğu bölgeye şamil olarak yetkilendirilerek tanınması ve böylece  Türk'ün tarih boyu yoldaşı olduklarının kabulünün ilgili kanunlara işlenmesinin gerektiği apaçıktır.  
 
Tarihsel örnekler dışına çıkmanın  karşılıklı milliyetçilik duygularına halel gelmesine ve yeni baştan bir Türk - Kürt kardeş savaşına yol açması kaçınılmaz olabileceğini unutmamak gerekir. Bu nedenlerle, TC isminin bırakılması, Türkiye Cumhuriyetinin isim değişiktliği ve /veya anayasadaki ilk 4 maddenin değiştirilmesine yeltenilmesi gibi hareketler başka ve çok daha büyük sıkıntıları getirebilir.
 
Her ne kadar Türkiye olarak terör örgütü PKK düşmanı isek de, halk olarak  Kürt halkının doğal kardeşi olduğumuzu unutmasakda, fırsatı ganimet bilen bazı ehli sünnet!!  din tüccarlarının TC'yi değiştirme ve araplaştırma gibi gayret ve münasebetsiz davranışları yaratılışlarının gereği , gerçek Türk ülkücülerinin-milliyetçilerinin -sosyalistlerinin tamamının yine bir asina ( kutsal kurt) önderliğinde birleşerek ortaya çıkabileceğini dikkatlerden uzak tutmayarak siyasi kararın buna göre verilmesi zaruridir. 
 
Toplam blog
: 3
: 88
Kayıt tarihi
: 13.10.11
 
 

Bursa Erkek Lisesi sonrası ODTÜ Makina Mühendisliği 1974 mezunu ve Hacettepe Üniversitesi Ekonomi..