Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '10

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Cruise'le Yunanistan ve Yunan Adaları seyahati

Cruise'le Yunanistan ve Yunan Adaları seyahati
 

Pasaportlar alındı. Her ne kadar vizesiz Yunanistan turu da dense pasaportunda Schengen ya da Amerika vizesi olmayan kişiler bu tura vizesiz katılamıyorlar. Maaşallah tur şirketinden en ufak bir bilgilendirme bile yapılmadan seyahat günü geldi çattı. Beni sadece kredi kartı bilgilerimi almak için aradılar. Hepsi bu. Sanırsınız ki geminin internet sitesinden bir satınalma yapmışım ve seyahatle ilgili her ayrıntıyı araştırma yaparak öğrenme mecburiyetim var. Neden tur şirketleri var bunu da anlamış değilim. Seyahate 18 saat kala geminin 19.00 da değil 17.00 kalkacağı bilgisini alıyoruz. Ne hoş değil mi? Siz İstanbul'dan İzmir'de kalkacak bir gemi için hazırlıklarınızı geminin kalkış saatine göre ayarlıyorsunuz... Uçak biletleri, araba kiralama, kendi aracınızla yola çıkma, işyerinden izin ve işlerinizi ayarlama. Bir anda eliniz ayağınıza dolaşıyor. Ne yapacağımızı şaşırmış bir vaziyette yola çıktık. Ve bu aceleden de nasibimizi aldık. İzmir yolu üzerinde 70 km. gitmemiz gereken bir yerde 100 km ile gittiğimiz için trafik cezası ve ceza puanı aldık. Gezimiz de bizim canımızı daha fazla kimse sıkamaz diye düşünürken tur şirketinin bilgisizliği nedeniyle iki yetişkin ödemesi gereken yurtdışı harcı 7 yaşındaki kızımız için de gerekli olduğu söylendiği için bu ödemeyi de yaptık. Pasaport kontrolünde görevli memur çocuk için gerek yoktu niye ödediniz deyince benim sabrım taştı. Çok saygıdeğer acente Hey Travel a telefon açıp demediğimi bırakmadım ama onlar da maaşallah görevli memurdan çok daha iyi bildiklerini iddia ederek hayır onlar bilmiyor aslında gerek var diyerek işi pişkinliğe vurdular. Siz siz olun 8 yaşını doldurmamış çocuğun yurt dışı çıkış harcı ödemesi gerekmediğini bilin. Gemiye bindik.

Pasaportlarımız gemi mürettebatı tarafından alıkonulup yerine gemi kartları verildi. Bu kartlar bir nevi pasaport yerine geçiyor. Para yerine de, kimlik yerine de bunları kullanıyoruz. Bize kabinimize kadar refaket etmesi için Jude' u görevlendirdiler. Jude, Hindistan'dan gelmiş evli, 2 çocuk babası, güleryüzlü, çalışkan, sıcakkanlı biri. Tüm gezimiz boyunca bizimle her ihtiyacımız konusunda iletişim içerisinde ve bir dediğimiz iki olmuyor. Geminin yüzde sekseni Türk yolcudan oluştuğu için bol miktarda Türk rehber var. Ali, Sevgi, Zeynep, Onur bunlardan birkaçı.. Güleryüzlü ve ilgililer. Tek sorunları sormadan birşey anlatmamaları. Sanırım bu cruise işinde olan herkeste var bu. Acentesi de gemi çalışanı da rehberi de sormadan hiçbirşey söylemiyorlar. Bu geziden henüz dönmekte olan turistlerden duyduğumuza göre bu tur içinde yer alan ekstra kara turları normal gezi ücreti kadar pahalıya geliyormuş. Her güne iki tur (sabah ve öğleden sonra), her tur kişi başı yaklaşık 60 Euro civarında. Bu da 7 günlük bir gezi için 840 euro kara turu ücreti ödeyeceğiniz anlamına geliyor. Eger biraz İngilizceniz varsa turların götürdüğü yerlere metro, otobüs ya da taksi ile onda bir fiyatına gidebiliyorsunuz.

Odamıza yerleştik. Gemi tam söylendiği vakitte kalktı. Buranın en iyi tarafının saatinde kalkışları ve varışları ile air condination sisteminin mükemmel çalışması olduğunu seyahatimin 3.günü idrak edeceğim. Büyük bir keyifle kaptanın kokteyli ve ardından verilecek özel akşam yemeği için ana restorana iniyoruz. Restorant gayet şık garsonlar güleryüzlü. Yemekler tek kelimeyle facia. Makarna ve tavuktan başka hiçbirşey yok... He bir de mantar ve balık. Tatlı masasında ise olan sadece kabarmamış ve içi pişmemiş pastalar! Yemek konusunda yaşadığım hayal kırıklığının tüm tur boyunca yaşayacağımı bilseydim her halde daha baştan çok daha fazla üzülürdüm. Benim için yemek önemli. Değişik kültürlere ait değişik tatlar tatmak!

Yorgunuz. Yemekten sonra şovu bile bekleyemeden kabinimize çıkıyoruz. Sabah tam söylenen vakitte Rodos'tayız. Gemiden iniyoruz ki limanın hemen çışıkında bekleyen onlarca lüks Mercedes araba dikkatimizi çekiyor. Hayırdır bir bürokrat mı buralarda acaba diye düşünürken anlıyorum ki bunlar oranın TAKSİLERİ. Neden ekonomilerinin göçtüğünü şimdi daha iyi anlıyorum. Gezmeye başlıyoruz. Denizin bir yay gibi girinti yaparak balıkçı kayıklarına barınak sağladığı bu yer fotografcılıkla ilgilenenler icin ideal. Tıpkı Datça gibi eski ve yeni olarak ikiye ayrılmış. Datçayla birbirine benzeyen ortak noktaları bu kadarla sınırlı değil. İklim, bitki örtüsü ve turizm sektörünü karşılayış biçimiyle de çok ortak noktası var Rodos la Datça'nın...

Ortaçağdan kalma malta şövalyelerinin sıgınma amaclı kullandıgı kaleler batı ve doğu kültürlerinin müthiş bir karışımını yansıtan mimari yapılar, taştan yapılmış otantik pansiyonlar, kiliseler ve yunan tavernaları ile cevrili iken yeni sehir geniş caddeler modern hotel ve alışveriş mekanları ile eglence hayatının sabahlara kadar uzandıgı barlarla dolu... Gemide tanıştığım Harika'nın düşüncesinden farklı olarak Yunan halkının biz Türklerle artık gercekten cok kaynastıgını düşündüm. Alısverise cıkıp esnafla ingilizce konusmaya basladıgınızda sizin nereden geldiginizi ogrendiklerinde size daha fazla ilgili ve sevecen davranıyorlar.. Kemeraltında alışveriş yapılabilecek dükkanları ve tarihi yerleri gezdikten sonra, Elli plajına gidiyoruz. Plaj çok kalabalık ve boğucu. Tercihimi limana daha yakın olan küçük bir koydan yapıyorum. Denizin sıcaklığı harika. Keyifli saatler geçirip güneşin batışını izliyoruz. Kısaca Rodos gorulmeye deger Yunan adalarının basında geliyor... İkinci gün Girit'teyiz. Aya Nikola geldiğimiz şehrin adı. Iraklion havaalanı adada bulunduğumuz yerde. Girit denilince yine her gittiğim turistik bölgede olduğu gibi o bölgeye has yiyecekleri tatma fikri geliyor. Sızma zeytinyağında pişirilmiş, çoğunlukla sıcak yenen yemekler.. Kabak çiçeği dolması, radika, smolye, şevketi bostan, papalina ve horta salatası.. Girit'te hiçbirini bulamadım. Sonraki günlerde anlayacağım ki ben hiçbir aradığımı burada bulamayacağım. Pita ekmeğine sarılmış domuz etinden yapılmış kebap Gyros ve domates salatalık soğan ve peynirle yapılmış Yunan-Grek salatasından başka onlara özgü hiçbirşey yok. Gyros da hayatımda gördüğüm en kötü yiyecek. Çok kalın bir kebap ve çok kötü kokuyor.

3.gün Santorinideyiz. Sabah olunca biran kamaradan dışarı baktım. Karşımdaki manzara olağanüstü etkileyiciydi. Sümela manastırının yapıldığı gibi koskocaman bir dağ ve onun üzerinde kurulmuş bir köy.. Limandan yerlesim merkezine giden yol dik ve koca bir dagi tirmanıyor. 588 basamaktan oluşmuş. Yerleşim yerine 3 yolla çıkabilirsiniz. Teleferik, eşekler ya da basamakları yürüyerek. Çıkışta eşek ve katırlarla çıkarken, inerken yürümek ya da teleferik en iyi yol bence. Zira, kirmizi toz kayalik ucurumundan katırlarla inmek, bogaz koprusunden bunge jumping yapmaktan daha cok adrenalin sarfettirir. Ada hilal biciminde oldugundan her noktasindan ic denizi gozukuyor. Gunes buradan batıyor. Volkanik kayalarin icine oyulmus otellerde kalmak kesinlikle unutulmamasi gereken bir detay olup, mavi kubbeli evler, kiliseler, çanları, yamaçtaki denize sıfır görünümlü havuzları oldukça etkileyici, her insan ölmeden bu cenneti yasamali diye düşünüyorum.

4.gün Pire limanındayız. Atina'da şehrin bir yarisi Mecidiyekoy, Şisli civarını andırıyor. Plaka semti de tıpkı Sultanahmet. Saatlerce gezilebilir. Akropolis civarinda müze ve tarihi eserleri gezmek mümkün. Türklere de abartilan bir garezleri yok. Bazı sokaklar tehlikeli. Açıkça sokak ortasında uyuşturucu kullananlar var. Bizim eskinin Et ve Balık Kurumunu andıran bir pazarı var. Hijyenik bulmadım. Satıcılar pis ve özensiz. Simitler ve unlu mamuller de başta olmak üzere herşey açıkta. Bu durum Avrupa Birliği' ne girişlerini tekrar sorgulatıyor bana. Çok unlü muhakkak görmelisiniz dedikleri Ermou Caddesinde Perşembe pazarında satılan hırdavattan ve nalburlardan başka hiçbirşey yok. Metrolar düzenli çalışıyor. Şehri bu şekilde hızlı gezebilmekten dolayı keyifliyiz. 5. gün Mykonostayız. Burası Bodrum'a çok benziyor. Dar sokaklarinda pelikanlara rastlamak mümkün. Hatta bazılarının kadrolu olarak çalıştırıldığını düşünüyorum. Çünkü belli başlı restaurantlarda özellikle daha sık rastlanıyor bu tatlı hayvana. Adanın ikinci önemli özelliği de tepedeki yeldeğirmenleri. Bu adanın gerçekten efsunlu bir güzelliği var. Gezinin sonuna Mykonosta gelmiş olmak ayrı bir keyif veriyor bana. Gün batımı vururken denize, kumsal ile dalgaların birleştiği yere atacaksınız masayı.. Ouzo ve kekikli zeytin de olacak masada.. İçilecek güneş ugurlanırken ta ki bir sonraki doğuma kadar ve kadeh kaldırılacak değecek olanın şerefine.. Ve sonra keyfin böylesine gelmişken yerine, çıplak ayak sirtaki yapacaksın suyun içinde...

 
Toplam blog
: 5
: 891
Kayıt tarihi
: 18.01.07
 
 

BOŞ İŞLER  ..