- Kategori
- Ankara
Çukurambar
Zaman, doksanların ilk yarısı. Ankara'da öğrencilik yıllarım. 100.Yıl Sitesi'nde, can dostlarımla bekar-öğrenci evimizde kalmaktayım.
Şimdilerde adı pek sıkça duyulan bir Ankara semti var malum: Çukurambar. Bu sonradan meşhur semtin hayatımda çok sıkça geçen bir yeri vardı o yıllarda. Çukurambar, süzme bir gecekondu mahallesiydi. Alüminyum çatılı, kırık-dökük, sıvasız-badanasız salaş evleri, Ankara kışında kısa kollu giysileriyle ev önlerinde oynayan çocukları, gecekonduların önlerine park edilmiş seyyar köfte, meyve-sebze arabaları ve perdesiz pencerelerinden görünen şantiye elektiriğiyle yanan solgun sarı ampülleriyle süzme gecekondu mahallesi.
Sıkça, Ulus-100.Yıl Sitesi dolmuşunu kullanırdım. Konya Yolu'nda, Emek'in karşısından bindiğim dolmuş Trafik Hastanesi'ne kadar ana yolu takip eder ve hastanenin hemen dibinden sağa, Çukurambar'a girerdi. Başkentin göbeğindeki bu gecekondu mahallesi hep ilgimi çekerdi. Garip bir hüzün dolardı içinden geçip giderken içime. Çukurambar'ı çıkıp da 100.Yıl Sitesi'ne girdiğimizde, sanki yeniden medeniyete kavuşmuş gibi hissederdim kendimi.
Son zamanlarda, bu Çukurambar pek bir meşhur oldu mübarek. Ne oldu yahu bu mahalleye? Bakanlar, milletvekilleri, parti başkanları, ne kadar kırmızı plakalı, ensesi kalın, sırtı pek zevat varsa oraya toplanmışlar. Polisler dinleme, askerler izleme yapar olmuş. Sanıyorum gecekonduların yerlerini de rezidanslar almış.
Hatta ve hatta cumhurbaşkanları, başbakanlar gayrıresmi zirveler bile gerçekleştirmişler bizim garibim Çukurambar'da.
Gazetelerdeki başlıklardan okuduydum: Çukurambar Zirvesi. Peh!
Vay Çukurambar vay. Galiba çukurdan ambarlarında ne kısmetler varmış ki memleketin kalbi derinliğinde atar olmuş.