Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Cuma günleri

Cuma günleri
 

Evden ilk ayrılışım, eğitimime devam etmek için ağabeyimin de okuduğu ortaokula kaydoldoğum zamandı. O zamanlarda köyümüzde ilkokuldan sonra ortaokula giden pek kimse olmadığı ve gündüzün her saatini uyuklamakla geçiren muhtarımız da ‘illa okumak isteyen ilçedeki yatılı okula gider’ düşüncesinde olduğu için henüz  10 yaşında bana gurbet yolu görünmüştü. O güne kadar birgün olsun eline tarağı alıp adeta keçi yünü gibi karışık saçlarına bir darbe bile vurmayan, doğru dürüst beceremediği sınıf başkanlığının bir emaresi sayılan tebeşir tozlarına bürünmüş okul önlüğünü silkemeyi dahi bilmeyen bir tembel olan ben, öyle yada böyle yepyeni bir hayata başlayacaktım. Beni ne gibi durumların, nasıl bir ortamın, arkadaşların, öğretmenlerin, derslerin beklediğini hiç bilmeden ve bu konuda bir dakika durup düşünmeden, o yaz, elbiselerimi, eşyalarımı nasıl büyük heyecanlarla hazırladığımı düşününce, şuan gülümsüyorum. Orta halli bir aileye göre oldukça lüks olan mis kokulu sabunlar, rengarenk ve çeşit çeşit küçücük tokalar, süslü ama kenarından köşesinden kullanıldığı belli olan not defterleri, babamın yılın 12 ayı kilidini üstünde tuttuğu çantasından bir şekilde aşırabildiğim tükenmez kalemler çantama itinayla yerleşmişti. Her gün boşaltılıp tekrar  tekrar doldurulan bu küçük valiz, eşyadan, defterden, elbiseden çok, bir kızın bilinmeyene karşı umutlarını, hayallerini taşıyordu.

Yeni okulumun açılmasıyla başlayan yeni hayatım, beraberinde diğer çoğu akranım gibi bende de birtakım heyecanlı bekleyişleri getirdi: Cuma günleri. Geriye dönüp tekrar o yılları anımsadığımda, Cuma günlerinin hayatımda nasıl büyük anılar bıraktığını, nasıl halet-i ruhiyelere beni o zamanlar sevkettiğini düşünüyorum..

Cuma, bir haftanın son gününe isim olmaktan çok daha ötede bir kavram..Cuma bir mukaddes dinin bayramını, sevilenlerle vuslatı,  eşref vaktini, dinç gidilip yorgun dönülen iş hayatının duraklamaya girdiği ilk saatlerini  eteklerinde barındıran bir sevgili.

Benim içinse Cuma; ayrılık, eğer mevsim kışsa bazen kapanan köy yollarına gidebilecek araba bulamama korkusunun telaşı ama yine de birilerinin evlerine gidişi, birilerinin de gidenlerin arkasından gözlerinin dolu dolu bakması, anne-çocuk kavuşması, tüm ailenin oturup yediği bir akşam yemeği, annenin sorgu dolu meraklı bakışlarına çocuğun tüm haftanın koşturmacasını yediği lokmaların arasından çabuk çabuk kelimelerle özetleyip vermesi, biten yemeğin ardından sıcacık dumanı tüten çaydanlığın ninnisiyle kuş tüyü minderde gelen o paha biçilmez uyku ve daha kelimelere oturtamadığım birçok anlam demektir.

Cuma, kuzenimle beraber okul parmaklıklarının en alçak yerine oturup, karısının pansumanını yapmak için at arabasıyla ilçedeki sağlık ocağına gelen tanımadığımız köylünün yollarını beklediğimiz ve bizi o haftanın sonunda evimize götürebileceğini düşünerek ümitlendiğimiz  gündür.

Yıllar varki, arama sesini Pinhani’nin ‘Haftanın Sonu’ şarkısına teslim ettiğim telefonum her çaldığında, yurt odamda Cuma günleri arkadaşlarımın akşamlardan hazırlayıp sabahtan okulda hazır beklettikleri  valizlerini, kızkardeşimin benden sonra yine benim gibi, eşek ölüsü kitapları kendine yük ederek yürüdüğü o meşakkatli yolu, ‘dünyanın en konforlu ulaşım şekli sanırım’ diye düşündüğümüz at arabası yolculukları film şeridi gibi saniyelerle gelir önüme. Hey gidi Cuma günleri, hey…

              

 
Toplam blog
: 10
: 510
Kayıt tarihi
: 24.02.14
 
 

1993 doğumlu, Kocaeli Üniversitesi tıp fakültesi mezunu, kitapsever, sinemasever, seyahatsever, y..