Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Nisan '10

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Cumhuriyet doktriner gazetecilik geleneğini bırakıyor mu?

Cumhuriyet doktriner gazetecilik geleneğini bırakıyor mu?
 

Cumhuriyet Gazetesi'nde yeni bir dalgalanma yaşanıyor. Basın yayın organlarına yansıyan haberlere göre Mustafa Balbay’ın Ankara Temsilciliğinden alınmış olması ve beraberinde yeni yazarların kadroya katılması içeride ciddi rahatsızlıklar yaratmış durumda.

Oktay Akbal ve Ataol Behramoğlu bir süre yazı yazmayacaklarını açıkladılar. Behramoğlu’nun Odatv’ye verdiği yazılı açıklamada, Mustafa Balbay’ın Ankara temsilciliğinden alınış biçimine üzüldüğünü ve rahatsız olduğunu, yazılarıma ara verme nedenin, bu olaya verdiği tepkiyi göstermek olduğunu söyledi. Ayrıca olayların nasıl gelişeceğini şu anda bilemediğini bundan sonraki kararında, Balbay’ın tavrının belirleyici olacağını, olaylar yatışana kadar yazılarına ara verdiğini duyurdu.

Bu durum gazetede ikinci bir Hasan Cemal vakası yaşandığı izlenimi veriyor. İnsanın aklına şu soruyu getiriyor; Bu kez "Hasan Cemal" kim?

……………..

Bu konuya girmeden öncelikle Mustafa Balbay’ın durumu ile ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Mustafa Balbay’ın bu kadar uzun süre tutuklu olarak kalması, Türk hukuku açısından, yıllardan beri gelen bir geleneğin devam ettiğini gösteriyor. Yani tutukluluk, evrensel hukukun gereği olarak “bir önlem ihtiyacı” değil, otoriter bir düzenin vazgeçemediği şekilde “bir cezalandırma yöntemi” olarak kullanılmaya devam ediyor. Mesleği gazetecilik olan bir ismin, bu kadar uzun süre tutuklu kalmaması, hatta gerekirse hiç tutuklu olmaması gerekir. Eğer konu fiziki bir suç işleme sınırı içinde değilse, sıfatı yazar, gazeteci, düşün adamı, akademisyen, sanatçı olan kişilerin bu tip uygulamalara maruz kalması, düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlama anlamına gelecektir. Ki Mustafa Balbay örneğinde de bu uzun tutukluluk hali, ifade özgürlüğünü sınırlama noktasına çoktan ulaştı.

Türk yargısı, hukuku darbe zihniyetini aşıp evrensel düzeyde yorumlama başarısını gösteremedi. Bu durumu, yani evrensel hukuka ters düşen eğilimi eleştirmek kaçınılmaz. Ama bunu, bu objektif değerlendirme kriterini aşıp, darbe zihniyetli yargı geleneğimizi yok sayarak sırf son iktidar sürecine bağlamak, ciddiye alınabilecek bir eleştiri olmaz.

……………..

Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet Gazetesi'nin Ankara Temsilciliği görevinden alınması konusuna yeniden dönelim.
Makul olanın zamanında yapılmadığı her iş, dönüp dolaşıp krize dönüşmeye mahkumdur. Zannedersem Cumhuriyet Gazetesi'nde bunun bir örneği yaşanıyor. Makul olan Mustafa Balbay’ın, yaşanan gelişmelerden sonra, bu süreç sonlanana kadar görevinden affını istemesiydi.

Çünkü söz konusu mahkeme sürecinde Mustafa Balbay’a yöneltilen suçlama oldukça ciddi. Gazetecilik görevini, ülkede anti demokratik gelişmelerin önünü açacak şekilde kullanmakla, darbecilerin planlarına eşlik etmekle suçlanıyor.

Mustafa Balbay, bu yargılama sürecinde tutuklu olmasa dahi, bu suçlamadan aklanmadan, bu görevini devam ettirmekte tereddüt etmesi gerekirdi. Kaldı ki, tutukluluk sürecinde bu daha da kaçınılmaz bir adımdı. Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet Gazetesi'ndeki tek görevi Ankara Temsilciliği değildi. Gazetenin yayın kurulunda olduğu gibi, aynı zamanda köşe yazarlığını da yürütüyordu. Bu görevlerden sadece simgesel olanı üstlenip, diğerlerinden dönemsel olarak feragat etmesi uygun bir adım olurdu. Bu adıma karşı gazetenin yönetim kurulu da, Mustafa Balbay’a hem onursal bir paye vererek ve hem de ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının simgesi olarak köşesinin açık tutarak destek verebilirdi.

Ancak şimdi Mustafa Balbay’ın atmadığı bu adımı gazete yönetimi atınca kriz patladı. Çünkü sadece dışarıdan değil içeriden de algılandığı şekli ile gazetenin Mustafa Balbay’ı gözden çıkardığı izlenimi oluştu. Aslında durum bir izlenimden de öte. Çünkü Cumhuriyet Gazetesi Okurları (CUMOK) Platformu adına Mustafa Balbay'la cezaevinde görüşen ve görüşme notlarını internet üzerindeki birçok sitede paylaşan Haluk Yalvaç'ın yazdıkları, gazetenin yayın kurulu ile Mustafa Balbay arasında bir görüş ayrılığı olduğunu da ortaya koyuyor. Yakın bir zamanda, Mustafa Balbay'ın eline geçirdiği darbe günlüklerini yazmamış olmasını affetmeyeceğini söyleyen Hikmet Çetinkaya'da bu fikir ayrılığının ipuçlarını daha önce vermişti.

Ancak galiba Cumhuriyet Gazetesi'ndeki sorun Mustafa Balbay’la sınırlı değil. İçeriden birileri gazetenin vizyonunda bir değişimin peşinde ve son bir haftadır duyurusu yapılan yeni yazar isimleri bunun ispatı. Tuna Kiremitçi ve Kürşat Başar isimleri gazetenin daha renkli, farklı isimleri de içinde barındırmak istediğini ifade ediyor. Bu isimler gazetenin durduğu noktaya taban tabana zıd olmasalar da, dünyaya ve Türkiye’ye daha ılımlı bir gözle baktıklarını kimse yadsıyamaz. Süheyl Batum ise Cumhuriyet Gazetesi'nin durduğu noktaya çok uzak bir isim değil. Birçok Cumhuriyet okuru bu ismin aralarına katılmasından dolayı memnuniyet duyacaklardır. Her ne kadar, yakın geçmiş zamanının ve bugünün merkez sağ partilerin hemen hemen hepsinin doğal lider adayı olarak ismi geçmiş olsa da, Cumhuriyet geleneğinin bugün insanları sağcı ya da solcu olarak ayırmadığı kesin. Örneğin Altemur Kılıç bile Cumhuriyet’in olağan yazar adaylarından birisi olabilir.

Tuna Kiremitçi ve Kürşat Başar isimleri, Cumhuriyet geleneğine karşı yeni bir girişim olarak değerlendirilebilinir mi? İçeriden gösterilen tepkilere baktığımızda, bu gelişmenin de rahatsızlık yarattığı görülüyor. Kendisini bir doktrine odaklamış bir gazete için bu tip adımlar, açılımlar her zaman zordur. Bugün Türk basın yayın organlarının her hücresinde Cumhuriyet Gazetesi'nin içinde çıkmış ama orada barınamamış birçok isme baktığımızda, Cumhuriyet geleneğinin bu değişimleri hazmedemeyeceği açık.

Cumhuriyet Gazetesi en az bir kuşak daha 1990’dan sonra girdiği dışa kapalı, doktriner gazetecilik örneğini sergilemeye devam edecektir. Türkiye’de buna uygun bir pazar, gazeteyi bu hali ile büyük bir disiplinle takip edecek bir kitle hala var çünkü.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..