Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '12

 
Kategori
Sinema
 

DAĞ FARE DOĞURDU!

DAĞ FARE DOĞURDU!
 

Senaryosu zayıf bir Hollywood özentisi...


Dizilerde bile billboardlar vasıtasıyla reklamını yapan ‘Fetih 1453’ nihayet vizyona girdi. Girmesiyle birlikte de basın gösterimi yapmaktan kaçınmasındaki mantık ortaya çıkmış oldu. Çekimi yılan hikâyesine dönen ve özellikle sürekli yüksek bütçesiyle gündeme getirilen ‘Fetih 1453’ün, özgünlükten uzak Hollywood özentisi efektlerinin ötesinde hiçbir özellik taşımadığı görüldü.

Gücünü dijitalden alan ‘Fetih 1453’ kendi içinde düştüğü bu çelişkilerle öylesine dolu ki, hani çok eleştirilen ‘Muhteşem Yüzyıl’da bile yok böylesi. Diğer filmlere fark atmak için bir gün önce beyazperdeye çıkartılan yapımda ilk dikkat çeken ayrıntı kullandığı dille de tarihe fark atması. İbrahim Çelikkol’un canlandırdığı Ulubatlı Hasan ile Dilek Serbest’in oyunculuğunda top modele dönüşen topçu Urban’ın kızı Era arasındaki aşkla cazibesini artırmaya çalışan filmde cümle karakterler bülbül gibi Türkçe konuşmakta. Bu gerçek dışılıktaki amacı anlamak mümkün değil. Aynı şekilde aslen Macar olan topçu Urban’ın kızı Era’nın boyunundan çıkartıp Ulubatlı’ya taktığı ‘muska’ da kafa karıştırıcı! Macar babanın boynundan alındığı söylendiğine göre ya topçu Urban devşirilmiş ya da duygu sömürüsü için malzeme edilmiş. Hoş zaten ‘devşirme’ konusu da başlı başına bir muamma. Konuyu dağıtmamak için burada değinmeye gerek de yok zaten.

Savaş sahneleriyle Hollywood yapımlarını taklit eden , replikleriyle buram buram Yeşilçam geleneğini sürdüren‘Fetih 1453’, aşkla kahramanlığı bir arada yürütme geleneğini aynen uygulayan bir çalışma.Bir zamanlar Cüneyt Arkın’ın doğal olarak canlandırdıklarını,‘Karadağlar’ dizisinin ardından ‘İffet’le karşımıza çıkan İbrahim Çelikkol üstlenmiş durumda. Ancak bu noktada, moda dergilerinden fırlamış gibi duran görüntüsüyle Yeşilçam kahramanlarına fark atan ve Şovalye Guistiniani ile Era için kılıç savaşına tutuşan Ulubatlı, öylesine öne çıkartılmış ki filme konu olan fethin mimarı Fatih konu mankeni gibi kalmış. Tarihi olguları aşk abartısıyla silikleştiren yapımda ses yönetimi de ayrı bir problem… Hele de mızrakların ağır çekim uçup tam gırtlaktan isabet kaydettiği devşirme savaş sahnelerindeki ses gürültüsü rahatsız edici boyutta!

Adeta tarih dersi gibi işlenerek cazibesini yitiren, Fatih’in abartılı rüyalarıyla uhrevi bir havaya bürünen, milli duygulara oynarken ölçüyü kaçıran yapımdaki inandırıcılığa gelince… Okul kitaplarından kopyala-anlat usulü işlenen bir jenerik, etkileyiciliği artırmak için Hz. Muhammed dönemine el uzatan bir başlangıç ve Fatih’in İstanbul’u alma taktiklerini basite indirgeyen bir anlatım, inandırıcılık konusunda yeterli tatmin yaşanmasını engelliyor.

Bir noktadan sonra tıpkı ‘Muhteşem Yüzyıl’daki gibi tarihten ziyade aşk filmine dönüşen ‘Fetih 1453’te fark, üç boyut ve maliyetle orantısız kalitedeki efektler! Orantısız kalitedeki, dedim çünkü bu kadar övünülerek gerçekleştirilen yapımda birbirinin üstüne oturtulan görüntülerle elde edilen tehlikeli sahne efektleri dikkat çekecek ölçüde başarısız. Masraftan kaçınılmadığına göre sebebi, teknik yetersizliğin ötesinde özensizlik olsa gerek.

Müziğine kusur bulmanın imkânsız olduğu ‘Fetih 1453’ün senaryo cephesinde, dizilerde uygulanan taktik aynen mevcut. Tek amaç, bol gişe! Gerçekçiliğe aldırmadan, ‘Bizans’ı yenme’ psikolojisine ve gözde yakışıklı Çelikkol’a odaklanıp seyirci toplamayı düşünen projenin bunda başarılı olacağı da kesin. Kısaca, dizi mantığıyla yaratılan senaryodan kalite beklemek anlamsız bir saflık!

Magazin sayfalarında boy gösteren yıldızlar gibi giydirilen oyuncuları, 160 dakika boyunca ışıl ışıl seyretmek de filmin bir diğer olumsuzluğu. Olayların arka planlarını boş geçen, okların yağıp kalkanların siper edildiği sahnesiyle Uzakdoğu filmlerini andıran ‘Fetih 1453’, dönemiyle uyumsuzluk gösteren bu kıyafetlerle mantıkları zorluyor. Buna bir de oyunculuktaki yetersizlik eklenince, onca emekle çekilen yapımda sergilenenler hamasi böbürlenmenin ötesine geçemiyor. Bizans’ı ölçüsüz bir şekilde küçük gören bakış açısının hâkimiyetinde işlenen, Ak Şemseddin’in ‘Yaparsın’ teşvikine indirgenip basitleştirilen İstanbul’un fethi bu duruşuyla ne yazık beklentileri yeterince karşılayamıyor… Ve akılcı gözle bakıldığında büyük bütçeli bu fantastik yapımdan arta kalan izlenim; ‘Dağın fare doğurduğu’ yönünde oluyor!

Anibal Güleroğlu

guleranibal@yahoo.com

www.sinematur.com

 

 
Toplam blog
: 1210
: 1542
Kayıt tarihi
: 10.04.10
 
 

İstanbul'da başlayan yaşamım, eski İstanbullu ailemden edindiğim kültürle gelişti. Birinciliklerl..