- Kategori
- Okullar
Dağ Menekşeleri...
Bartın'lıların gönlünde ebediyen kalacak olan eski Bartın Valisi İsa Küçük.
Gösteriş olsun diye, göz boyama faslından siyasilerimizin temel atma törenleri meşhurdur. Erbakandı galiba, tutturdu “ motor fabrikası“ kuracağım” diye. Parlak törenlerle, masraflara girerek nihayet bir temel atıldı. "Motor fabrikası” denildi adına. Ama hangi parayla? Hangi teknikle?
Neydi maksat? Konuşuk olsun. Doslar iş başında görsün diyeydi o temeller. Sonunda Ankaralı bir işadamı, koskoca motor fabrikasının temelini, otomobilin arkasına attığı gibi getirip, Bakanlıklara giden yolun üzerine teşhir ettiydi: “ Alın size motor fabrikası” diyerekten. Bir yığın beton ve demir, salkım saçak bagaja sığdırılmştı. Devir, devran değişti. Hamiyet duyguları, hizmet duygusuyle birleşip, o ilin valisi Van’da yaşanan deprem afetinde yıkılan ilköğretim binasının temelini attı. O Vali, Bartın'ın eski Valisi İsa Küçük'tür.
Bu gün hala hizmet veren bu okul, Bartınlıların el birliği ile ve Çeliker Firmasının yardımlarıyle Van’ın Erciş İlçesinin Kozluca Köyüne bir okul yaptırdı. Yakın zamana kadar Bartın Valiliği yapan İsa Küçük’ün önderliğindeki bu okul, şimdi cıvıl cıvıl.
Geçen Şubattan beri öğrenim yapılan okulda Erciş’in “Dağ Menekşeleri” geleceklerini kazanmak için okullarına sımsıkı sarılmışlar.
Bartın’dan gitme Güngör Yavuzaslan’ın bildirdiğine göre de, okulda sabahçı ve öğlenciler varmış. Menekşe gözlü, bir kız öğrenciye soruyor,. Kız cevaplıyor “Karadeniz’de bize bu okulu yapan iyi insanlar, bizlere birer ev hediye eder gibi davrandılar. Çok memnunuz”
Erciş.. Bir yüzü, kıyı kavak ormanları ile birlikte, Süphan Dağına bakar. Bu mevsim, Yukarı Kozluca Köyü dağlarında, mor menekşeler vardır. Süphan’ın tepesinde, belli belirsiz karın görüntüsü, sodalı Van Denizine, oradan da Kozluca’ya yansır.
Bu mevsimde cıvıl cıvıl mor menekşeler, sınıflardadır. Kah bahçededir. Cıvıl cıvıldırlar. Köyün eski adı “ Vuşba”, yani “Güneş alan yer” manasında. Tozlu yollardan geçerken sac ekmeğinin kokusunu alırsınız. Biraz daha yürüyüp virajı aldığınızda, “ Kete” denilen, cezbedici, kavrulmuş unlu ekmeğin kokusu sarar her yanınızı.
Şu atletik yapılı, her işe girip çıkan, eli ayağı düzgün, yanınızda iken, bakmışsınız bir anda kayboluveren, sesi Bağdatlardan Kerkük’lerden gelen Yavuzaslan, resimleri çekip yollamış. “ Abi bir yazı bekliyorum senden” diye.
O diyarlar, benim askerliğimin yaptığım yerlerdi Erciş. Sahile varıncaya kadarki 6 Km. lik yolu şarkılarla tüketirdim. “ Avare” şarkısı çok meşhurdu. Geçtiğim bütün köylerdeki genç kızlar çoğunlukta olmak üzere, bu “Avare” şarkısının Hint’çesini ezberlemişlerdi. Dağlara taşlara, kavaklıklara ve denize karşı konserler verirdim tek başına.
Üstümdeki kıyafetlerle doğruca denize girerdim. Bir silkindim mi, asker urbam, temizleyiciden çıkmış gibi olurdu. Zira su, “soda” lıydı. Zaten yüzüp, güneşleninceye kadar da elbiselerim, çalı çırpıda kupkuru olurdu. Ayakkabılar da dahil.
Nerden, nereye… Hala daha o bazlamalar, kete ekmekleri, yufkalar gözümde tüter. Bir kağnı gıcırdar uzaklarda. Çile dokur, dert dokur.
Bartın Valiliği Van valiliği ile, ülkemizde örnek olacak bir projeyi kısa sürede hayata geçirdi. Bu aslında, Türk milletine özgü bir geleneğin, imece geleneğinin, iller arasında valiler tarafından hayata geçirilmesiydi. ‘acılar paylaşıldıkça azalır’ denir, öyle, Bartınlılar valilerinin öncülüğünde acıları azaltmaya koşmuşlardı,
Vali Küçük, “İmece” yi nerede öğrendi, bilmiyoruz. Ama, bildiğimiz bir şey var, O da, Bartın’lıların şarkılı türkülü, yemeli içmeli, çalgılı köçekli imece’leri meşhurdur.. İsa Bey ve eşi, bu imecelerden birinde, Bartın’da görüntülenmişti. İşte bu “imece” geleneğini Bartın’da işleten İsa Bey, başarılı olmuş ve ses getirmiştir.
Van’ın Erciş’inde, 20 Km uzaklıkta şimdi her an açmış ve açmağa devam etmiş “ Dağ menekşeleri” var. Kara tahtalarda, satır satır umutların yazıldığı, hayallerinin dünya kadar da, kocaman olduğu.
O dağ menekşeleri, ışıl ışıl. Umutsuzluk nedir bilmez onlar. Mevsimler boyu açarlar onlar. Cıvıl cıvıl çocukların önünü açar o dağ menekşeleri.
Geri kalanlarını, onların ağzından dinleyelim mi? Hadi öyleyse:
"Sahicidir sevmelerimiz. / Annemizin ak sütü kadar helaldir sevdalarımız. / Bizler doruklarda açan menekşeleriz. / Güneşi ellerimizle uyandırırız da, / Yüreğimize yazarız yeni şafakları./ Bizler dağ menekşeleriyiz.
Her gün Van Deniz’ne doğarız,/ Karanlıklar aydınlık olsun diye. / Okulların yollarındayız. / Bir kara tahta, bir de tebeşir, / Satır satır umutları yazarız. / Adımız Fatma, Hüseyin…/ Öyle fazla bilmeyiz uzakları ama,/ Hayallerimiz dünya kadar kocaman. / Umutsuzluğun olduğu ülkelere varırız, / Her gün yeniden açarız. / Dağın, rüzgârın kokusu var üzerimizde, / Umutsuzluk baharlarını umut yaparız. / Sarıldık mı sımsıkıdır / kollarımız. /
Dudaktan değil yüreğimizden öperiz. / Köyümüze yolu düşer de, / Bir yaban kız gelir bize, sevdamıza gelir. / Görür, duyar, hisseder sevdamızı da, / Unutmaz, unutamaz da mektuplar yazar,/ Pembe tokalı, ak köpüklü satırlar. / Sonra zil çalar, sınıflara koşarız.
Bugün okullu oluruz, sıralardayız. / Bir rüzgâr eser, bir yağmur damlasıyla, / Dağlara dayanırız gene bu baharla. / Gökkuşağına aşık oluruz doruklarda. / Bizler dağ menekşeleriyiz. / Küçük şeylerde yaşarız büyük mutlulukları. / Sevgi kırıntılarından kalpler yaparız. / Öyle uzak da değiliz size, / Başınız kaldırıp dağlara bakın,/ Yamaçlarda ışıldayan / Dağ menekşeleriyiz./ Bartın’a, Bartın’lılara selam ederiz…"
İşe böyle. Ortaya konan güzellikler, gün geliyor, insanın karşısına dikiliyor böyle böyle. İnsanı duygulandırıyor.