Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '09

 
Kategori
Güncel
 

Dağa çıkmak

Dağa çıkmak
 

dağlarımız yaylalarımız


Ben de çok severim dağları, dağa çıkmayı. Dağ benim için stresin atıldığı, sağlığın şarj edildiği, özgürlüğün yaşanıldığı, şehrin yüklediği sorunların bırakıldığı yerdir. Dağlar özgürlüğü seven canlıların tercih ettiği yerlerdir. Dağlara yalnız gidilmez. Ben dağlara giderken yaratanı şehre veya ovaya bırakıp çıkmam dağlara. Bütün canlılar da bunu yapar. Dağlar insanın şükrettiği, diğer canlıların zikrettiği alabildiğine özgür yerlerdir. Oralarda hainlere yer yoktur. Çünkü dağlar temiz yerlerdir.

Dağların gizemli olduğu muhakkaktır. Ama güzel olup olmadıkları tartışılabilir. Bu nedenledir ki zirvelere tırmanmak için hayatlarını hiçe sayan yığınla insan vardır. Onların, “Dağlar güzel midir” sorusuna kesinlikle evet dediklerine inanıyorum.

Dağların gizeminin mistik boyutu da vardır ve zirveye tırmanmak bir anlamda Yaradan'a yakınlaşmaktır. Mesela Amerikalılar meselenin bu boyutuna çok ağırlık verirler. Onlar, Tanrı'nın kendileriyle tabiat aracılığıyla konuştuğuna inanırlar. Amerika'nın batısı veya popüler algılayışta vahşi batısı ovaları, çölleri ve dağlarıyla Tanrı'nın konuştuğu yerdir ve ona ulaşmak ve onu keşfetmek Amerikan kültürünün önemli öğesi olmuştur hep.

Hind felsefesinde özellikle Nepal’de dağların içsel özgürlüğe ulaşmada önemli bir yeri vardır. Burada yaşayanların yüzünde gülümseme hiç eksik olmaz; çünkü onlar ölümsüzlüğe inanıyorlar. Bugün yaptıklarından yarın sorumlu olacaklarını bilerek yaşıyorlar. ”Ne ekersek onu biçeriz“ deyişine çok sahip çıkmışlar. Dağda özgürce yaşamak Hint mistiklerinin yaşam felsefesidir.

Dağlar Yunus’ların, Karacaoğlanların mekanıdır. Yunus, dağa silahla değil yanına ip alarak gider, oradan vahşet değil, en güzel odunları indirirdi. Dağlar birilerine demokratik yoldan meclise girip 7000 TL maaş almanıza vesile olan 90000 şehidin yattığı yerlerdir. Dağlar, bizlere özgürlüğümüzü hediye eden Nene Hatun’ların çarpıştığı yerlerdir. Dağlar İngilizlerden sizi kurtaran ve “Hey On beşli” diye hatırladığımız körpe çocukların aştıkları yerdir. Dağlar Çanakkale’de Kürt-Türk-Laz-Arap birbirin kucağında ölen, şehit olan insanların yeridir.

Şehit dedim de. Dağa çıkacak olanlar, sizler şehit nedir bilir misiniz? Siz Nine Hatunu bilir misiniz? Kadın nedir, Ana nedir, bilir misiniz? Allah, kadın diye yaratmıyor, ana diye yaratıyor. Cennet kadınların ayakları altında değil, anaların(!) ayakları altındadır. Ancak bazıları maalesef ana yüreği taşıyamıyorlar. Bir kadın dağa çıkacak, oradan şehirdekilerin, köydekilerin nasıl katledildiklerini izleyecek. Bu nasıl bir kadın? Allah yüreğine analık duygusu bahşetmemiş, onu sadece kadın olarak yaratmış.

Ayaklarının altındadır cennet anaların,

Adamı adam edendir onlar,

Eğiten, öğreten, anlatan,

Sevgiyi damara işleyen sultanlar

Avuçları cennet kokar, sözleri dua
Bilmez kimse hikâyesini, gözünde buhar olup dağları inletir.

Saklar daima acısını parçalansa da bağrı,
Rahman’dan ecrindir kadına sabrı.
(İnternetten)

Dağ deyip geçmemek lazım. Dağ, son ve ekmel dinin kucağında yeşerdiği yerdir. Dağ, dünya insanının efendisinin mekânıdır. Dağ (Hira), kitapların en yücesinin bize lütfedildiği; Hz. Muhammed’in peygamber olduğu yerdir. Dağ, meleklerin Kainat Kitabını servis ettikleri yerdir. Her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği yerdir. Allah, dağa çıkan insanlık düşmanlarının mezarını orada Azrail’e kazdırmıştır.

Anadolu insanı dağları çok sever. Dağlar Anadolu insanı için berekettir. Dağlar, yazın güzel geçmesini planlayan reseptörlerdir. Suyun kaynağı dağlardır. Ağrı Dağı olmasaydı Iğdır Ovası olmazdı. Toroslar olmasaydı Akdeniz ve Konya Ovası olmazdı. Yıldız dağları olmasaydı, Trakya aç kalırdı. Uludağ olmasaydı Bursa ve Bursa ovası olur muydu? Dumlubaba Dağı olmasaydı Fırat, Yıldızhan Dağı olmasaydı Dicle olur muydu? Üzerinde onlarca barajın inşa edildiği bu iki nehir Güneydoğuyu, Suriye’yi ve Irak’ı beslemektedir.

Suyun hayat olduğunu bilirsiniz. Dağlar olmasaydı ovalar çöl olurdu. Karadeniz’de dağlar kereste kaynağıdır. Oksijen kaynağıdır. Kullanabilirsek turizm potansiyelidir. Doğuda Dicle ve Fırat, batıda Kızılırmak ve Sakarya, gıda deposu kaynağıdırlar. Dağlar, doğal yaşam kaynağımızdır.

Birilerinin dağa çıkma isteği bizi nereden nereye getirdi değil mi? Ama hayatta bazı konular arasında böyle bağlantılar var, bunları görüp yazmak bir borçtur.

Bu masum ve bereket mekanların, kendilerine bir lütuf olarak verilen bu yerleri siyasallaştırmak ancak lanetlenmiş kavimlere nasip(!) olur. Bu kadar masumane duyguları milyonlarca yıl bünyesinde taşıyan dağları kirletmek cehennemliklerin işi olsa gerek.

Doğu insanı geçimini dağların bereketinden sağlamıyor muydu? Tıpkı Karadeniz insanı gibi. Hayvancılık, arıcılık, balıkçılık gibi tarihsel kaynakları kaybetti doğu insanı. Dağları eşkıyalar ele geçirince masum halk işsiz ve aşsız kaldı. Aynen batılı emperyalistlerin Afrika halkının eline İncil’i verip madenlerini ellerinden aldıkları gibi eşkıya da doğu insanımızın elinden dağlarını, ovalarını aldı. Bırakın millet rızkını dağdan ve dağın oluşturduğu Harran ovasından kazansın. O milletin sizin dağa çıkmanızdan hiçbir beklentisi yoktur. Siz de kendinizi boşuna kandırmayın. Kendilerini bir kesimin temsilcisi olarak göstermeye çalışanlar, ağzınızdaki baklayı çıkarın ve bu milletin dağlarını kirletmeyin.

Niye dağa çıkıyorsunuz? Yoksa kandırıp dağa çıkarılan zavallı yavruların eğitilmesi mi gerekiyor? Eğittikleriniz şehre dağılınca dağ kadrosu eğitimsiz mi kaldı?

İsmet Yalçınkaya

 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..