- Kategori
- Gezi Rehberleri
Dağa kaçtım ~~ Karaburun rotaları: Meli'den Yaylaköy'e 2
Meli
http://dagakactim.blogspot.com/2013/11/karaburun-rotalari-meliden-yaylakoye.html
Bölüm2
Köyü, önceki yazlardan birinde gezerken eski bir kilise yıkıntısı da görmüştük. Burası vakti zamanında oldukça zengin bir köymüş. Yunan İşgali sırasında; Rumlar, işgal kuvvetleri ile işbirliği yaparak civar köylerdeki Türklerin köylerinden kaçmalarına neden olmuşlar. Kurtuluştan sonra, Rumların hepsi evlerini bırakıp Sakız’a kaçmışlar kayıklarla. Mübadele sonrası köye gelen ilgililerin 750 eve hane numarası vurduğu söyleniyor. Bu da 750 ev ve yaklaşık 3000-4000 arasında nüfus demek... Köy içinde Rumlar zamanından kalma Alanaki, Kuruçeşme ve Kolado Mevkii adları hala biliniyor. Kilise yıkıntısının karşısında dev bir çınar ve çam ağacı, buraları dolaştığımız o yaz mevsiminde; cehennem sıcağında bize ayazma serinliği vermişti. Gerçekten de çevrede hala içinde su olan, ancak muzır insanlar tarafından taş ve tahta atılarak kapatılmış üç yada dört kuyu görmüştük. Kuyulardan biri kare şeklinde açılmıştı.
1950’li yıllarda Küçükbahçe’den ilerde bulunan Yaylaköy’de heyelan olmuş, evler kaymış. Ankara’dan ilgililer gelmişler, Yaylaköy’de bu durumda oturulamayacağına karar vermişler. Köylüler, Kara Reis’e taşınmak istemişler. Ankara’dan gelen yetkililer ise, gelin sizi ovaya indirelim, ayağınıza deniz değsin demişler. Köylüler kabul etmemişler. “Biz bu dağdaki taşları kullanır, evleri yaparız” demişler. En sonunda Rumların 1922’de terk ettiği Meli’nin bulunduğu yere iskan izni verilmiş. Ancak kadastro geçirmek amacıyla bütün eskiden kalan Rum evlerini yıkmışlar. Zaten o güne kadar dağda hayvan otlatan çobanlar, yakmak için yada işe yarar gördükleri ahşap malzemeyi tamamen söküp almışlar. Böylece evlerin taş duvarları da bu olayla yerle bir olunca, Fethiye’de Kayaköy’deki manzaranın çok daha kötüsü burada oluşmuş. Devlet, köylülere 750m2 yer ve o zamanın parasıyla 10 000 TL vermiş. (Bülent Ecevit’in Çalışma Bakanlığı sırasında) Üç kağıtçı bir müteahhit denk gelmiş, evleri son derece çürük bir şekilde yapmaya başlamış, işi bitirmeden de kaçmış ve köylüleri dolandırmış. Köylülerin bir kısmı bu yarım kalan evleri tamamlayarak burada oturmuş, bir kısmı Yaylaköy’deki evlerine dönmüş, kimisi de İzmir’e göçmüş.
Meli'den sonra üç yol ağzındayız
Zamanla Cumhuriyet dönemindeki bir takım arazi spekülatörlerinin köylüden deniz kıyısındaki 10 bin dönümlük bu araziyi ele geçirmeleri ve Ankara’dan aldıkları verimsiz arazi raporları ile tescil ettirmeleri sonucunda, güzelim ağaçlar bir çırpıda yerlerinden sökülüvermiş. Bir ara yerine mandalina ağaçları dikilmiş, ancak bunlar da kısa zamanda kurumuşlar ve onlar da söküldüğünde Kara Reis Çiftliği, tamamıyla rant avcılarının kucağına düşüvermiş.
Eski Rum köyü Meli’den Yaylaköy’e bir dağ yolu var. Orman içi bir yol bu. Meli’den yaklaşık 1,5 km. sonra yolun sağında zeytinlikler civarında, yol kenarında bir su kaynağı var. Zamanla İzmir’den gelen hali vakti yerinde kişiler, bu yarım kalan evleri satın almışlar, kimisi restore ettirerek, kimisi de tamamen farklı tarzda yeniden yaparak dağdaki köye yerleşmişler. Bu şekilde eski köyün yıkıntıları arasında 5-6 ev var. Aşağıda ise denize doğru Kara Reis Çiftliği’nin yeni sahipleri yazlık siteler…
Saat 10.30 gibi Meli’nin sırtlarına doğru yürümeye başladık. Yukarıda sözünü ettiğimiz orman yolundan ilerledik. Yaklaşık 1 km. kadar sonra bir yol çatısına geldi. Bu noktada oldukça düzgün açılmış, toprak bir yola kavuştuk. İris Gölü civarında bir yol sapağı görmüştük; büyük ihtimalle yolun Balıklıova asfaltından ayrıldığı nokta orası olmalıydı. Yolun sonunda ise Yaylaköy-Karaburun asfaltına ulaştığını anladık. Yolda yürürken zaman zaman damperli kamyonlar, boş bir şekilde İzmir yönüne gidiyorlardı. Ayrıca, çamların altında mantar toplayan köylüler, küçük kamyonet ve binek arabalarıyla da karşılaştık.
Yolun iki yanında ağaç çilekleri doluydu. Hem yedik, hem de topladık. Ne yazık ki, İzmir’e vardığımızda arabada hepsinin ezildiğini gördük. Amacımız, evdekilere de tattırmaktı; ancak bu mümkün olmadı. Yaygın bitki örtüsü yürüdüğümüz güzergâh boyunca kızılçamlar, ağaç çilekleri, melengeçler, makilik çalılıklardan oluşmaktaydı. Keçi sürüleri, Meli’nin arka sırtlarına yayılmış, bozuk orman bölgelerindeki çalılıklar arasında otluyorlardı. Bir süre meraklı gözlerle bizi izlediler, sonra tekrar çalılara sardılar.
Dönüş yolunda kısa bir mola
Eğri Liman hizasına kadar durmadan tırmandık; biraz ilerleyince solumuzda havalinin en yüksek tepesindeki ormancıların yangın kulesini gördük. O yöne doğru açılmış bir orman yolundan kuleye kısa sürede ulaştık. Kulenin önünde yer alan tanıtım levhasında, İzmir Kalkınma Ajansı’nın desteğinde “ormanların zirvelerinde yenilenebilir enerjili yangın gözetleme kuleleri projesi uygulama alanı” olduğu yazıyordu. Üçüncü kattaki terasta yer alan kolektörler sayesinde, güneş enerjisinden yararlanılarak elektrik üretiliyor ve kuledeki yaşamsal gereksinimler karşılanıyordu. Kule, topografyaya son derece hâkim bir konumdaydı. Eğri Liman, hemen altımızda denize doğru inen yamaçların ötesindeydi. Havanın su buharı nedeniyle puslu olması yüzünden iyi fotoğraflar alamadık. Sakız Adası bile pus yüzünden zorlukla seçilebiliyordu. Bir süre 360 derecede tüm çevreyi seyrettik ve kısa bir çay molası verdik. Yaklaşık 20 dakika sonra tekrar yürüyüşe kaldığımız yerden devam ettik.
Kuleden itibaren yaklaşık 2 km. kadar daha yürüdük. Yaylaköy’ün en arkadaki evleri ve onun hemen önlerinde yer alan RES’lerin trafo merkezi uzaktan görünmeye başladı. Bu, rotayı anlamak açısından bize yetti; çünkü akşam baskısı altında daha ileriye gitmekten vazgeçtik. Çıkıştan beri 2,5 saatte 7 km. kadar yürümüştük.
Aynı güzergâhı takip ederek yaklaşık 2 saatte yeniden çıktığımız nokta olan Meli’ye ulaştık. Dönüşe bıraktığımız Meli’nin yıkıntıları arasında dolaşmak; bir sokak arası, bir evin içinde yıkık bir ocak yada duvarlardaki niş kalıntısı, asırlık keçiboynuzu ağacı; belki ağzı taşlarla doldurulmuş eski bir su kuyusunu aramak derken bütün eski yaşanmışlıklar da canlandı yanı başımızda. Yıkıntılar arasına sinmiş hüzün ve terk edilmişlik yüzeye çıktı. Denize doğru uzun uzun baktık; karşı kıyıdakiler o kadar yakındılar, ama her şeylerini bırakıp gitmişlerdi. Sadece ana babalarından dinledikleri hatıralar, belki burayı canlandırabilirdi. Devamı gelecek...
http://dagakactim.blogspot.com/2013/11/karaburun-rotalari-meliden-yaylakoye.html
Yazan: İF
Düzenleyen: MYC