Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Dağa kaçtım ~~ Özbekistan notları - 2e

Dağa kaçtım ~~ Özbekistan notları - 2e
 

Hiva


Hiva Medreseleri

Ata Kapı’dan itibaren Doğu’ya yönelen kentin ana aksı üzerinde El Harezmi heykelinin arka planında 19.yy. Hiva Hanlarından Muhammed Emin Han’ın Medresesi, hemen ondan biraz ilerde aynı sırada ise, yarım kalmış turkuaz kubbesi ile dikkati çeken Matniyaz Divan Beyi Medresesi yer alıyor. Her iki medresenin duvarlarını bitki motifleri ve geometrik desenlerle süslü seramikler kaplıyor. Bereketi simgeleyen nar motifleri, güvercin kanadından geliştirildiği söylenen Rumi desenler, badem motifleri dikkat çeken süslemelerden. Divan Beyi Medresesi’nin 70 metre olarak planlanıp tamamlanamayan ve 24 metrede kalan turkuaz kubbesinin üzerinde yer alan çiniler, 1997 yılında onarılmış. Kubbenin üzerinde Harezmli şairlerin Arapça harflerle yazılmış şiirleri yer alıyor.

 

 Hiva; Muhammed Emin Han Medresesi; Ata Kapı yakınlarında...

Anadolu’nun kalbinde; Sivas’ta, Erzurum’da, Kayseri’de gördüğümüz medrese mimarisinin Özbekistan ziyareti sonrasında bu topraklardan Anadolu’ya yayıldığına bir kez daha tanıklık ediyoruz. Bu coğrafyada İslam’ın yayılması sonrasında yaygınlaşan medreseler esas olarak; ön cephede büyük bir taç kapı ve ortasında geniş bir avlusu olan; alt katta dersliklerin, üst katta ise yatakhanelerin bulunduğu dikdörtgen formlu ana binadan oluşuyor. Taç kapılar, kervansarayların aksine; avluya doğrudan açılmıyor; dikdörtgen formlu alt koridorun uzun kenarları boyunca yer alan karşılıklı kapılardan avluya çıkılıyor. 

Bugün Özbekistan’da birkaçı dışında medreselerin çoğu tamamen müze yada hediyelik eşya ve el sanatları ürünlerinin satıldığı alışveriş mekanları olarak kullanılıyor. Hiva’da da durum farklı değil. Kimisinde küçük müzeler, ama çoğunlukla ellerinde suzani dokumaları, ahşap oymacılık örnekleri; 16 değişik pozisyona kadar seçeneğe sahip ceviz ağacından portatif rahleler, Özbek başlıkları “doppi”ler, yün patikler, atkı ve fularlar v.b. Özbek el sanatları ürünlerini satmaya çalışan Özbek kadınlarının merkezinde yer aldığı kenarda köşede kurulmuş alışveriş mekânları… Bu mimari yapıları dolaşırken en sık karşılaşılan manzara bu.

Kale gibi Saray; Kohna Ark-Eski Saray

Ata Kapı’ya yakın konumda; İç Kale’nin içinde ikinci bir kale kadar korunaklı Kohna Ark yada Eski Saray, Hiva’nın en eski bölgesinde yer alıyor. Bu saray kompleksi, kerpiç örgü duvarlardan oluşan surların arkasında; hanedanın yaşadığı haremlik ve selamlık bölümleri; kışlık ve yazlık kabul salonları, cami, mutfak ve diğer yaşam mekânları, muhafızların barındığı odalar, avludan geçilerek ulaşılan bir merdivenle çıkılan ve Hiva Kenti manzarasına hâkim bir teras ve diğer müştemilattan oluşuyor. Saray, 17.yy.da Arang Han tarafından yaptırılmış. 

 

 Eski Saray'ın yazlık kabul avlusu

Özbekistan’daki cami ve medreselerin revaklarında gördüğümüz; aşağıdan yukarıya doğru giderek incelen kesitli ahşap sütunların üzerinde yükselen ve kalem işi nakışlarla süslü tavanlarla kaplı eyvanlar, kabul salonlarının en gösterişli bölümlerini oluşturuyor. Avlunun ortasında; yükseltilmiş dairesel bir zemin üzerinde ise, hanın yazın konuklarını kabul ettiği kıldan örme çadır yer alıyor. 

Eyvanlardaki sütunların üzerinde yer alan; bitki desenleriyle süslü ahşap oymacılık sanatının benzersiz örnekleri göz kamaştırıyor. Hele eyvanların üç duvarını süsleyen; üzerinde bitki süslemeleri ve geometrik desenlerin bulunduğu, mavinin egemenliğindeki seramiklerin her bir karesinin ayrı bir anlamı ve hikayesi olmalı; belki bereket gibi, belki hayat ağacı; bugünkü hayat yada öteki dünyaya dair mesajlar gibi.

Kabul salonlarının bulunduğu selamlık bölümünden, dehlize benzer labirent şeklindeki bir koridorla hareme ve hanın kadınlarının bulunduğu odalara ulaşılıyor. Bu labirentler, sadece hanın hedefine ulaşabileceği karmaşık bir planda düşünülmüş. Hanın o gece hangi gözdesi ile birlikte olacağı konusunda hiç kimsenin bilgi sahibi olmaması fikri üzerine bina edilmiş bir mimari tasarım olmalı. Harem, 19.yy.da II. Muhammed Rahim Han zamanında bugünkü şeklini almış.

Eski Saray; terastan Hiva'ya bakış

Avludan ayrılarak hanın tüm Hiva’yı temaşa eylediği o güzelim terasa çıkıyoruz. Bir alt katta sarayı koruyan topların konuşlandığı bir askeri alan söz konusu… Topların bulunduğu ikinci kata oldukça dar ve dehliz görünümlü bir merdivenle içeriden; ikinci kattan terasa ise küçük bir merdivenle dışarıdan çıkılıyor. Teras, bugün dahi, o muhteşem görünümüyle Hiva’yı; 360 derecelik bir açı ile tarayabilme kabiliyetine sahip görünüyor.

Cuma Mescidi

Hiva - Eski Şehir içinde Ata Kapı’yı Pehlivan Kapı’ya bağlayan ana aks üzerinde yer alan diğer önemli bir yapı da Cuma Mescidi olarak bilinen ve insana ilk bakışta dikdörtgen formundaki yapıda yer alan 215 ahşap sütunuyla İspanya’da Cordoba’daki (biz Kurtuba diye öğrenmiştik) Endülüs Camisi’ni hatırlatan Cuma Camisi’dir. Cami, Cuma ve bayram namazları için bir önceki yapının üzerine 18.yy.ın sonlarında inşa edilmiş. Tek holden oluşan ibadet mekânının içine sığdırılmış 215 adet ahşap sütunu, atmosfere açık ve caminin tam ortasında yer alan karlık havuzu, bayramlarda şerbet dağıtılan sebili ve 52 metre uzunluğundaki dev minaresi ile son derece dikkat çekici bir yapı.

Kentin manevi koruyucusu olarak adlandırılan Pehlivan Mahmut’un türbesinin de bulunduğu diğer bir yapılar kompleksi, güneydeki Taş Kapı yakınlarında; Cuma Mescidi’nin güney yönünde yer alıyor. Daha alt düzlemde yer alan türbenin hemen birkaç basamakla ulaşılan üst düzleminde ise, İsfendiyar Han’ın baş veziri İslam Hoca’nın Medresesi ve Hiva’nın her yanından görünen minaresi ile dikkat çeken camisi yer alıyor.

 

 Hiva'nın kubbeleri; büyük turkuaz kubbe Pehlivan Mahmut Türbesi'ne ait

Pehlivan Mahmut, 14.yy.da yaşamış, zamanının önemli dini ve askeri önderlerinden birisi olarak biliniyor. Savaşçı ve şair özelliklerini aynı kimlikte buluşturmuş bu saygın önder, tasavvuf üstüne yazdığı şiirleriyle bugün bile Özbek yurdunda tanınıyor. Türbesindeki eyvanların duvarında da bu manzumelerden bazıları yer alıyor. 

Türbenin bulunduğu kompleks, bayram nedeniyle bugün çok kalabalık. Çevre kasaba ve köylerden gelen Özbekler, öncelikle Pehlivan Mahmut’un Türbesi’ni ziyaret edip iyi bir hayat için dilekte bulunuyorlar; avludaki kutsal kabul edilen çeşmeden su içiyorlar ve türbe girişindeki salonda, bir tür bağış karşılığında Kuran-Kerim’den bölümler okuyan bir kişinin karşısında adaklarını yerine getiriyorlar.

Turkuaz seramiklerle kaplı dev kubbesiyle Hiva’nın en dikkat çeken yapılarından olan Pehlivan Mahmut Türbesi 1701 yılında yapılmış. Başlangıçta mütevazı bir mekân iken, kentin kahramanı ve manevi önderi kabul edilen bu kutsal kişiye yakın olmak düşüncesiyle, bazı hanedan mensuplarının da takip eden yıllarda Pehlivan Mehmut’a komşu başka türbelere gömülmesiyle burası giderek bir hac mekânı işlevi görecek ölçüde büyük bir komplekse dönüşmüş.

 

 Şimdi müze olarak kullanılan Muhammed Rahim Han Medresesi'nin  avlusu

 İslam Hoca Külliyesi

Bir üst düzlemde yer alan İslam Hoca Külliyesi’ne gelince; daracık bir sokakla ulaşılan; Hiva ölçülerinde büyük sayılabilecek bir meydanın hemen yanında yükselen 57 metre yüksekliğindeki minare, Cuma Mescidi ile birlikle Hiva’nın en yüksek yapılarından birisi olarak dikkat çekiyor. Aşağıdan yukarıya doğru daralan kesidi (taban çapı 10 metre civarında), aralıklarla etrafını çeviren turkuaz seramik kuşakları ve en tepede bir şapka ile sonlanan görkemli minarenin hemen arkasında 50’ye yakın hücresi ile büyük bir medrese ve cami yer alıyor. 

İslam Hoca, 19.yy.da Rusya’nın nüfuzu altındaki Hiva Hanlığı’nın son demlerinde hüküm süren II. Muhammed Rahim Han’ın vezirlerinden ve diplomat kişiliği ile zamanının önemli bir devlet adamı olarak öne çıkıyor. Aynı zamanda Muhammed Rahim Han’ın dünürü de olan İslam Hoca, hanın bir Petersburg ziyareti sırasında aynı zamanda okuldan arkadaşı olan çarın kabulündeki gaflarını örten ustaca manevraları ile de hatırlanıyor. İslam Hoca’nın devlet yönetiminde giderek artan gücü ve şöhreti, damadı İsfendiyar Han’ı zaman içinde rahatsız ediyor ve onu bir komployla yönetimden uzaklaştırıp öldürtüyor. Ancak; hayırsever kimliği ve devlet yönetimindeki etkinliğiyle halk tarafından sevilen İslam Hoca’nın bu dramatik sonu, İsfendiyar Han’ın da sur dışında katledilmesine ve gelenek üzere bu nedenle de; atalarının yanına Eski Şehir’e gömülememesiyle sonuçlanıyor. Bir anlamda fitne karşılığını buluyor.

Hiva Hanlarının Yazlık Sarayı; Taş Avlu

Kentin en doğusunda; serin rüzgârlara açık, Pehlivan Kapı’nın (Polvon Darvoza) hemen yakınında hanedanın yazlık sarayı Taş Avlu yer alıyor. 19.yy.ın ilk yarısında inşa edilen saray; kışlık eşdeğeri gibi yine kerpiçten yapılmış surların arkasında; hanedanın en gösterişli yapılarından haremlik ve selamlık bölümlerini de kapsayan bir kompleksi saklıyor. 

Saray, esas olarak üç avlunun etrafında konumlanmış bir dizi yapıdan oluşuyor. En güneydeki avlu; Arz Avlu olarak biliniyor ve hanın konuklarını kabul ettiği ve günlük işlerin yürütüldüğü hücreler ve eyvanlar bu bölümde yer alıyor. İkinci avluya eğlence odaklı bir işlevi nedeniyle İşrat Avlusu adı verilmiş. Üçüncü avlu ise hanın kadınlarının yaşadığı mekânları barındıran Harem Avlusu… Avluları binalara bağlayan labirent şeklindeki karanlık koridorlar, bir anlamda hedefin ulaşılabilirliğinin ne kadar zorlaştırıldığının göstergesi olmalı. Hele haremde yer alan hücrelere ulaşan koridorlar tam bir labirent ve o akşam hanın, kimin odasına yönleneceği bir bilmece gibi. Avlulara bakan eyvanların duvarları diğerlerinde olduğu gibi yine son derece eşsiz seramikler ile kaplı. Eyvanlarda yer alan karaağaçtan yapılma ahşap kolonlarının üstündeki ahşap işlemeciliğinin en güzel örnekleri, diğer mekânlardaki gibi göz kamaştırıyor.

Alt katta tek sütunlu eyvan; üst katta bir balkon ölçüsünde daha küçük eyvanlar ve her ikisinin arkasında yer alan odalar, kabul avlusunun karakteristik özelliği. Buna karşılık; Harem Avlusu’nda ise 5 adet birbirine bitişik konumdaki eyvan, yakıcı çöl sıcağından korunmak için kuzey rüzgârlarına açık konumda tasarlanmış. 

 

Harem Avlu;  harem odalarından birinin balkon tavanındaki sekiz köşe yıldızlar

Ticaretin yoğunlaştığı bir kapı olarak öne çıkan Pehlivan Kapı, bir dönem esir ticaretinin yoğunluğu ile ün salmış. İpek Yolu’nun üzerinde yer alan Hiva’daki bu ticari yoğunluk nedeniyle 19.yy.da Alla Kuli Han tarafından bu kapıya ve yazlık saraya komşu bir de kervansaray yapılmış. Tarihi kapı, bugün de; hediyelik eşya satıcıları ile eski geleneksel işlevini bir nebze olsun sürdürmeye devam ediyor.

Hiva’ya veda ederken

Akşam yaklaşmakta ve biz; olağanüstü güzellikteki süslemelerle bezenmiş açık ve kapalı mekânları, ışığın ve gölgenin zıtlık teşkil edecek tarzda benzersiz kullanımıyla ile unutulmaz yazlık saraydan ayrılıp, Eski Şehrin en doğusunda yer alan Pehlivan Kapı’dan şehrin dışına doğru ilerliyoruz. Vakit ikindi namazı vakti; ama yine ezan yok; az sayıda da olsa cemaat, şehrin dışında halkın kullanımı için yapılmış bir küçük mescide doğru hareketlenmekte. Caminin kapısının üstünde Said Niyoz Sholikorboy Mescidi ve Minaresi yazıyor. 1842 yılında yaptırılmış. Üzerinde de küçük bir detay; anlaşıldığı kadarıyla Özbekistan’da camiler “Madaniyat Vazirliği”ne bağlı; yani bizim dildeki Kültür Bakanlığı’na…

Pehlivan Kapı’nın üstünden güneş yavaş yavaş devrilmekte artık; akşam üzeri sur dışındaki otelimizin bahçesinde yenecek erken akşam yemeği bizi beklemekte. Sonrasında ise tarihi İpek Yolu’nun üzerindeki kadim kentlerden bir diğeri Buhara’ya uçmak üzere, yolumuz yine Ürgenç’e çıkacak gibi.

 

 Hiva'ya veda zamanı; tarihi İpek Yolu'nun izinde Buhara'ya doğru...

 

DEVAM EDECEK

 

Yazan ve fotoğraflayan: İbrahim Fidanoğlu

Düzenleyen: M.YC

 
Toplam blog
: 140
: 882
Kayıt tarihi
: 02.09.12
 
 

  Ben ve iki eski dostum; bilgi dağarcığımızı doldurabilmek ve şehrin keşmekeşinden uzaklaşab..