Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '13

 
Kategori
Gezi Rehberleri
 

Dağa Kaçtım ~~ sonbaharda Bafa çevresi 1

Dağa Kaçtım ~~ sonbaharda Bafa çevresi  1
 

Yediler Manastırı


Sezonun ilk yürüyüşü: Bafa'da, Yediler Manastırı ve Kral Yolu'nda yürüdük
8 Ekim 2013
 
Bölüm 1
 
http://dagakactim.blogspot.com/2013/10/sonbaharda-bafa-cevresi.html
 
Yeni sezonun ilk yürüyüşünü Bafa Gölü civarında bulunan Yediler Manastırı’na gerçekleştirdik. Bafa Gölü, Karya’nın en önemli kentlerinden Latmos Herakleia’sını barındırmanın yanında, 9.yy.dan itibaren Arap akıncıların önünden Anadolu’ya doğru kaçan Hristiyan keşişlerin de sığındığı bir mekân olmuş. Dış saldırılara karşı doğal savunma olanakları sunan bir topoğrafyaya sahip Beşparmaklar’ın bu avantajlı konumu nedeniyle, Bafa Gölü’nün civarındaki saklı coğrafya, Hristiyan keşişlerin sığındığı bir manastırlar dünyasına dönüşmüş. 
 
Bafa havzasında yer alan manastırlar dünyasının en seçkinlerinden Yediler Manastırı’na yürümek amacıyla sabah 7’de İzmir’den ayrıldık. Sonbahar’ın serinliği sabaha yansımıştı. Yazın ılık sabahlarından eser kalmamıştı. Gün bile yeni yeni ağarıyordu. Geleneksel olarak, kahvaltı molası için durduğumuz Belevi’de Tire’den bize katılan Hasan Hoca ile buluştuk. Kahvaltı sonrası Belevi’den saat 9.30 gibi ayrıldık.
 
Bafa Gölü kıyısında kısa bir kahve molasını takiben, yaklaşık saat 11’de Bafa’ya ulaştık. Sezon bitmiş, kıyıdan el ayak çekilmişti. Kıyıdaki lokantalar ıpıssızdı. Göl kıyısındaki Gölyaka Köyü’ne ulaştığımızda ortalıkta kimsecikler yoktu. Arabayı henüz açılmamış bir kır lokantasının bahçesine bırakıp, hemen Gölyaka’nın merkezine doğru çıkan yokuşa doğru yürümeye başladık.
 
Yıllar önce bir kez daha Yediler Manastırı’na yürümüştüm; ancak aradan geçen zamanda köyün sokaklarını biraz unutmuşum; bahçelerinde gördüğümüz bir iki köylüye sorarak yolumuzun rotasını belirledik. Bu arada arkamızdan gelmekte olan iki yabancı turist de rota konusunda zorlanınca, zaman içinde bize katıldılar. Yolda onlarla tanıştık; Wofgang ve Margarit, Almanya’dan gelmişler. Yaklaşık 15 gündür Türkiye’yi geziyorlarmış. Almanya’nın Hannover kentinde yaşıyorlarmış. Yürüyüş boyunca onlar da bizim ekibe katıldılar. 
 
Gölyaka Köyü’nden ayrıldıktan sonra Güney Doğu yönünde, tatlı bir meyille devam eden bir tırmanışla yaklaşık 1,5 saat kadar yürüdük. Taşlarla örülü bir zeytinlik duvarını takiben ilerlerken Bafa Gölü’nün benzersiz manzarasını doya doya seyrettik. Hayıtlar ve karabaşlar geçmişti; ama zeytinler, üzerindeki meyveleriyle en bereketli zamanlarındaydı. Manastırı karşıdan ilk fark eden Margarit oldu. Yürüyüş güzergahı boyunca kayalara yada ağaçlara kırmızı beyaz renkli yağlı boya işaretler, manastıra giden yolu kolaylıkla bulmamıza yardımcı oldu. Aynı işaretler dönüş yolu boyunca da mevcuttu.
 
Yediler Manastırı, Gölyaka’dan yaklaşık 3 km. uzaklıkta, köye göre Güney Doğu yönünde yer alıyor. Mağmanın yeryüzüne yükselmesiyle gün yüzüne çıkan ve yüksek sıcaklık ile basınç altında başkalaşarak bugünkü haline erişen grano-gnays kaya kütleleri, Beşparmaklar’ın genel jeolojisini oluşturuyor. Dev granit kayalar, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farklılıkları ve diğer atmosferik etkiler altında çatlayarak parçalanıyor ve zaman içinde şekilden şekle giriyorlar. Yağmur, fırtına, sıcaklık farkı derken dev kaya kütlelerinin iç yüzleri sanki birer kovuk gibi oyulmuş. Tarih boyunca insanoğlu, bu oyukları kendine barınak yapmış. Bafa Gölü civarına Hristiyan keşişlerin 9.yy.dan itibaren gelişlerini takiben, bu kayalar onlar için de bir sığınma ve inziva mekânı olarak işlev görmüş.
 
Ufak bir dere yatağını takiben manastıra ulaştık. Bir kale görünümünde manastırın önce çevresini dolaştık. Amacımız manastır arazisi dışında bulunan ve yıllar önce geldiğimde gördüğüm ve Hz. İsa’nın hayatından sahneleri içeren resimlerin bulunduğu içi oyuk kayayı bulmaktı. İlerde inekler otluyordu. Biraz ilerde bir çoban vardı; ona sorduk ve tarifi üzerine keşişler tarafından inziva hücresi olarak kullanılan kaya oyuğunu bulduk.
 
 Yediler Manastırı
 
Margarit ve Wolfgang’ın hayranlıkları gözlerinden okunuyordu. Ancak, resimler ve manastır alanındaki büyük tahribat hayal kırıklığı uyandıracak boyuttaydı. Margarit, bize Hz. İsa’nın hayatından sahneler içeren resimlerin anlamlarını anlattı. Resimlerden anlayabildiğimiz bir kaçı, Hz. İsa’nın Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilişini, İsa’nın çarmıha gerilişini ve göğe yükselişini anlatıyordu. Resimleri zamanın ve insanların tahribatından dolayı zorlukla seçebildiğimiz için anlamak amacıyla uzun uzun seyrettik. Gözlemimiz, gerek manastırda gerekse inziva kayasında tahribatın son yıllarda oldukça artmış olduğu yönündeydi. Buradan Mülki İdare ve Kültür Bakanlığı ilgililerine duyurulur.
 
Solda Hz.İsa'nın Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilişi, sağda ise Hz.İsa'nın göğe yükselişi sahneleri
 
Havanın da sıcak olması nedeniyle artanhararetimizi yanımızda getirdiğimiz mandalinalarla gidermeye çalıştık. Daha alt düzlemde otlayan ineklerden biri, merakla bize doğru yaklaştı. Yanımızda ona verecek fazla bir şeyimiz yoktu. Mandalina kabuklarını verdik, ret etmedi, hepsini yedi. Bir dalgınlık anında arkadaşlardan birinin sırt çantasına doğru hamle yaptı ve içinde öğle yemeği için hazırlanmış bir kavanoz biber-domates sosunun bulunduğu bir naylon torbayı çekiştirdi. Hayvan hırsla torbayı çekiştirince kavanoz toprağa düştü, torba inekte kaldı. Yiyecek bir şeymiş gibi onu da yaladı yuttu hayvan.
 
Kısa bir dinlenme sonrası, dev bir kaya kütlesinin üstüne kale formatında oturtulmuş ve iki bölümden oluşan manastıra tırmandık. Manastırın surları boyunca kaledekilerin çevreyi rahatlıkla gözetleyebilecekleri ve savunabilecekleri bir düzlem olan seğirtim yerleri ve onların altında yer alan inziva hücreleri halen sağlam sayılırdı. Ancak, manastırın içindeki kilise (katolikon), yemek salonu ve diğer mekânlar hiç iyi durumda değildi. 
 
Manastırın seğirtim yeri düzlemi ve altında yer alan hücreler
 
Hristiyanlığın ilk gelişim yıllarında, Roma’nın zulmünden kaçarak çöle sığınan ve inançlarını buralarda yaşatmaya ve yaymaya çalışan keşişler, Arapların istilacı akınları ile Sina Yarımadası’ndan Kuzeye, Anadolu’ya doğru harekete geçerler. Devletin resmi dini olarak Hristiyanlığı benimseyen Bizans İmparatorluğu da 7.yy. civarında Arap istilalarından kaçan bu keşişlere bazı bölgelerde yerleşim hakkı tanır.
 
10.yy. – 13.yy. arasında; bölgedeki manastırların oluşum sürecinde hastaların tedavisi, manastırların topluma önemli bir katkısı olarak öne çıkar. Manastırlar, keşişlerin bir tür nefis terbiyesi yoluyla dünya nimetlerinden el etek çektikleri ve vakitlerini ibadetle geçirdikleri inziva hücrelerini de içerir. 10.yy. inziva hücrelerinden manastırlara geçiş eşiğidir. a) Kendini tanı düsturu, b) Tefekkürün temeli olan sessizlik, manastırda hayatın önemli bir bölümünü kapsar. (Monastizm)
 
Bölgede manastırlar, bir dönem gelir; o kadar çoğalır ki, burası Bizans Çağı’nda Hristiyanlar için neredeyse bir hac merkezine dönüşür. Dönemin önemli keşişlerinden Aziz Paulos, bu hac yoğunluğundan bir an gelir, çok sıkılır ve günün birinde ortadan kaybolarak Samos (Sisam) Adası’na gider...
 
Devamı: Bölüm2'de
 
http://dagakactim.blogspot.com/2013/10/sonbaharda-bafa-cevresi.html
 
Dipnotlar
 
(1)   Manastırlar konusunda kaynak; Latmos’da bir Karya Kenti, Herakleia ; Anneliese Peschlow-Bindokat; Homer Kitabevi, 1.Baskı, 2005
 
Yazan: İbrahim Fidanoğlu
 
Düzenleyen: M.YC
 
 
Toplam blog
: 140
: 882
Kayıt tarihi
: 02.09.12
 
 

  Ben ve iki eski dostum; bilgi dağarcığımızı doldurabilmek ve şehrin keşmekeşinden uzaklaşab..