Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '13

 
Kategori
Gezi Rehberleri
 

Dağa kaçtım ~ Bayındır'ın yalnız ve hüzünlü köyü çıplak – Bir çocukluk hatırası

Dağa kaçtım ~ Bayındır'ın yalnız ve hüzünlü köyü çıplak – Bir çocukluk hatırası
 

Çıplak


8 Haziran 2012

İbrahim Fidanoğlu

Bugün bir çocukluk dünyasında kalmış anıların peşinden gittik, Bayındır’a doğru. Orada şimdi Eski Çıplak diye terk edilmiş; dere yataklarında yalnız bülbüllerin ve uzaktan gelen guguk kuşlarının sesleri arasında kendi kaderini ve yalnızlığını yaşayan bir köy var. 1980’li yıllarda köylünün isteği doğrultusunda aşağıdaki ovaya; şimdiki Yeşilova adıyla anılan yeni köye taşınan köylüler, bütün yaşanmışlıkları ve hatıra

larını yüzyıllarca kutsallık atfettikleri Dededağ’ın eteklerindeki o eski yerde bıraktılar ve ovada yeni bir yaşam kurdular. Bıraktıkları kerpiç ve taştan yapılmış, hatıraları süsleyen eski yaşam mekânlarının çoğu giderek zamanın ve doğanın aşındırmasına direnemeyerek yıkılıp gittiler. Hala nelerin kaldığını görmek ve o çocukluk hatıralarını yâd etmek üzere, bugün üç arkadaş Kemalpaşa – Armutlu – Çınardibi (Kavakalanı)- Osmanlar – Balcılar - Yakapınar (Uladı) rotası ile Eski Çıplak köyü civarında ovada ve küçük tepelerin üzerinde dolaştık; geçmişin izlerini aradık durduk.

 

Yürüyüş rotası 8600m

 

Gezimizin ana fikri kendisi de bu köyden olan değerli dostumuz, Foça’dan bizlere katılan Coşkun Dilme ağabeyimizden geldi. Ne zamandır aramızda konuşup da bir türlü fırsat bulup yapamadığımız bir rotaydı. Bu köyde doğup, bu köyde ilkokulu okuyan, önündeki sekiden aşağıdaki ovaya bakan bahçesinde; envai çeşit meyve ve sebzenin yetiştirildiği taştan bir evde yaşayıp buraların havasını soluyan değerli ağabeyimizle o günlere gitmek ve çevredeki keşfedilecek güzellikleri görebilmek amacıyla sabah saat 7.30 civarı Karşıyaka’da buluşarak Bornova’ya hareket ettik. Bornova’dan son yolcumuzu da aldıktan sonra rotamızı Kemalpaşa yönüne çevirdik.

 

İzmir – Ankara asfaltından Armutlu sapağı yoluyla ayrılarak Armutlu Kasabası’nın kalbine, merkezdeki Belediye Parkı’na ulaştık. Parkın tam ortasında yer alan; Atatürk büstünün oturduğu ve üstünde 1932 tarihini taşıyan mermer kaidenin işçiliği ve estetiği dikkat çekiciydi. Alanda yer alan kahvehanelerden birinde; çayların ve Karşıyaka’dan aldığımız gevreklerin eşliğinde yaptığımız mükellef bir kahvaltı ile güne merhaba dedik. 

 

Armutlu parkı


Kahvaltı sonrasında Armutlu’dan Kızılcaova’ya kadar uzanan ve kanyon diyebileceğimiz derecede oldukça derin bir vadinin yamacından seyreden asfaltı takip ederek vadiye girdik. Bu yıl geçen haftaya kadar neredeyse durmaksızın yağan bereketli yağmurlarla coşan tabiatın yeşilliği içinden süzülerek, kısa bir süre sonra Pomak köyü Bayramlı’ya ulaştık. Köyün bulunduğu rakım ve Armutlu’dan içerilere doğru uzanan boğaz üstündeki konumu nedeniyle, kahve içmek için mola verdiğimiz köyün kahvehanesi oldukça serindi. Hani üşüdük desek yalan olmaz. Kısa bir dinlenme sonrası Çınardibi – Osmanlar rotası ile Yakapınar vadisine ulaştık. Yol boyunca içinden geçtiğimiz Kemalpaşa’nın dağ köylerinde kirazcılar, henüz tezgâhlarını açmamışlardı. Hareketlilik vardı; ancak sorduğumuzda kamyonların erik sarmaya geldiklerini öğrendik. Kiraz da eli kulağındaydı; ovada ise kiraz alımları neredeyse bitmek üzereydi. Ovada bundan sonraki parti şeftali olacaktı.

 

Çınardibi köyünden yaklaşık 700 metre yükseklikten başlayan ve Yakapınar’da 90 metrelere kadar inen derin bir vadinin dibine doğru sürekli indik. Bayramlı’da bıraktığımız o serin havayı giderek aratacak sıcak hava yüzümüze çarpmaya başladı. Yazın ilk yüzü ile Bayındır’a doğru Yakapınar’da karşılaştık. Sararmış otlar, biteviye öten cırcır böcekleri, sıcağa direnen sapsarı sığır kuyrukları ve mor çiçekleriyle kengerler giderek bastıran sıcağın içinde ilk dikkatimizi çekenlerdi.

 

 Pek dikkatimizi çekmez ama güzeldir: Sığır kuyruğu çiçeği


Vadiden ovaya doğru aşağıya inerken, Uladı deresinin içine kurulmuş son derece temiz ve düzenli bir alabalık kır lokantası ile karşılaştık. İşletmecisi Emin Bey ile kısa bir sohbet yaptık, tesisi dolaştık. Derenin iki yakasında çınar ağaçlarının gölgesi altına yerleştirilmiş çok sayıda masa ve kerevet yer alıyordu. Yazın bile şırıl şırıl akan derenin sesi eşliğinde, çınarların koyu gölgesi altında; burada bir dinlenme molası vermek herhalde güzel olsa diye düşündük ve yolumuza devam ettik. Dere Canlı Alabalık tesislerini geçince hemen solumuzda yükselen tepenin zirvesinde bir gözetleme kalesinin kalıntılarına takıldı gözlerimiz. Coşkun Bey’e göre bu kale, Selçuk – Belevi yolu üstünde yer alan Keçi Kalesi ile haberleşebilen bir konumdaydı. Ancak kaleden geriye çok fazla bir şey kalmamıştı. Aşağıda bulunduğumuz noktadan; kalenin kendi üstüne yıkılarak giderek bir moloz yığını görüntüsünü almış son halini fark edebildik. Yakapınar’a doğru yolumuza devam ettik.

 

Muhtemel gözetleme kalesi

 

Bayındır’ın Alevi köylerinden olan Yakapınar’ın eski ismi Uladı imiş. Daha sonra değiştirilip Yakapınar adı verilmiş. Neyse ki, hemen köyün ilerisinde ovaya doğru akan Uladı Deresi eski ismini hala korumaya devam ediyor. Yakapınar Köyü vadinin sonunda yer alan son derece bakımlı mezarlığı ile dikkat çekiyor. Mezarlık, aile mezarlıkları şeklinde odalar halinde düzenlenmiş. Haftanın belli günlerinde köyün insanlarının; yakınlarının mezarlarını ziyaret ederek, mezarların ve çevrenin temizlik ve bakımını yaptıkları, mezarlıkta yer alan çiçekleri ve diğer bitkileri sulayıp otlarını temizledikleri ve hatta burayı bir anlamda ölmüş yakınlarıyla birlikte zamanı paylaştıkları bir yaşam alanı haline getirdikleri anlaşılıyor. Bu insanların ölmüş yakınlarına karşı duydukları özlemi ve saygıyı bu şekilde pratiğe yansıtmış olmalarına gıpta ederek, ülkemizdeki diğer tüm bakımsız mezarlıkların da buna benzer bir hale gelmesini diledik ve kabirlerin yanından ayrıldık.

 

Uladı mezarlığından...

 

Yakapınar mezarlığının biraz ötesinde, Uladı dere yatağına bitişik konumda yer alan büyükbaş hayvan çiflikleri ve zeytinyağı – pirina fabrikalarına yakın bir yerde arabayı bıraktık ve yürüyüşe başladık. Vadinin yukarılarında çağıldayarak akan Uladı Deresi, Yakapınar yakınlarında bir anda gözden kayboldu ve biz çakıllarla kaplı bir dere yatağı ile baş başa kaldık. Belli ki dip suyundan beslenen zakkumlar bütün dere yatağını sarmıştı. 

 

Zakkumlar ve gezginler

 

 

Biraz ilerde ise sığır kuyruklarının sarı çiçekleri zakkumların pembesine arkadaşlık ediyorlardı. Bir süre dere yatağından yukarıya doğru yürüdük. Biraz ilerde Coşkun Bey’in küçücük bir çocukken ninesiyle birlikte tarlaya giderken üstünden geçtikleri Uladı köprüsünden bugüne kalan üç kemerli yıkıntısı ile karşılaştık. Köprünün kemerleri altındaki gölgeye sığınmış iki köpek bizden ürküp hızla uzaklaştılar. 

Yazan: İbrahim Fidanoğlu

Düzenleyen: M.YC

Devamı...

 
Toplam blog
: 140
: 882
Kayıt tarihi
: 02.09.12
 
 

  Ben ve iki eski dostum; bilgi dağarcığımızı doldurabilmek ve şehrin keşmekeşinden uzaklaşab..