Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '13

 
Kategori
Gezi Rehberleri
 

Dağa kaçtım - Orta Yunanistan'da dolaşırken

Dağa kaçtım - Orta Yunanistan'da dolaşırken
 

Korint kanalı


Giriş

KORİNT; KANALI ve HATIRLATTIKLARI

(Bölüm-1)

İzmir’den Atina’ya doğru; Kyklad Adaları üzerinden seyreden rotamızı takiben yaklaşık 35 dakikalık bir yolculuk sonrası Atina Havaalanına öğle üzeri indik. Alanda bizi bekleyen minibüsümüze binerek Ege’yi İyon Denizi’ne bağlayan Korint kanalına doğru hareket ettik.

 

Şoförün panelinden; bize ne kadar benziyor!

 

Son zamanlarda yaşadığı derin ekonomik ve sosyal kriz nedeniyle haber ajanslarının verdiği haberlerin ilk sıralarında kendine yer bulan Yunanistan’ın pür-i melalini yerinde görmek bizim için ilginç bir deneyim olacaktı. Yarım kalmış otoyol inşaatları, bu nedenle tek şeride mahkûm edilmiş trafik; kendimizi Türkiye’de hissettiren yol kenarlarına atılmış yığınlar halinde plastik şişe, naylon torba ve diğer çöp atıkları, Atina’da en işlek caddelerde kapanmış yüzlerce işyeri, dilenciler, Atina’da ve Avrupa’ya geçiş noktası olarak kullanılan Patras’da rastladığımız esmer tenli Asyalı yada Afrikalı mülteciler krizin vurduğu ülkedeki sıradan memleket manzaralarındandı.

 

 Korint kentinin akropolü; sanki Gördes’deki Şahinkayası

 

Yolculuğumuz boyunca; İstanbul doğumlu, 1963 Kıbrıs olaylarıyla kabaran şiddet ortamında Atina’ya göç etmek zorunda kalan Hristo Bey’den Yunanistan’daki krize ve emperyalizmin kıskacındaki bir AB ülkesinde oynanan oyunlar ve bu oyuna daima aldanan Yunan halkına dair hikayeleri dinledik. O bize Yunanistan’ı anlatırken, sıkça kendi ülkemizde yaşadıklarımız ve aldanan halkımız aklımıza düştü. Yalan rüzgârlarıyla pompalanan saadet ikliminin nasıl bir anda çöküşüne dair yakın tarihimizdeki alt üst oluşlar ve fırtınalı geçmişimiz, aslında birbirine komşu bu iki ülkede; dönem dönem ne kadar da benzer aldanışlara sürüklendiğimizin bir delili gibiydi. Sonuçta, kimse kimseye bedavaya “refah”, “saadet” ve “adalet” dağıtmıyor hayatta; her şeyin bir bedeli var: o bedeli ya başta insanlar alınteri ve emek harcayarak baştan ödüyorlar; yada acımasız süreçler o bedeli sonunda halka ödetiyor ne yazık ki.

 

Korint ve Kanalı

 

Antik çağlardan beri, Peloponnes yada Osmanlı dönemindeki ismiyle Mora Yarımadası’nı ana karaya bağlayan Korint kıstağından bir kanal açarak Ege Denizi’ni İyon Denizi’ne bağlama düşü Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra gerçeklik haline dönüşmüş. Korint tarzı sütun başlıklarıyla da anılan İlkçağın en önemli ve en zengin şehir devletlerinden biri Korinthos, M.Ö. 5.yy.a dek en parlak dönemlerini yaşamış, Atina’ya diz çöktürüp çağın en güçlü yönetimi haline gelmiş. Aziz Pavlos’un “hak yoluna” çağıran mektuplarını yazdığı kentlerden biri olarak da öne çıkan kent, Osmanlı döneminde Gördes ismi ile anılmış. Hala uzaktan etkileyici görünümüyle dikkat çekici kalenin yer aldığı Korinthos’un Akropol’ü, bize de Gördes’in o yalçın kayalıklarıyla meşhur Şahin Kayası’nı hatırlattı. Akropol’e zaman kısıtı nedeniyle çıkma şansımız zaten yoktu; Korinthos’un hatırasının saklı olduğu Apollon Tapınağı ile yetindik. Yunanistan’da ne yazık ki, müzeler ve ören yerlerinin açık olduğu saatler biraz keyfi yönetiliyor. Örneğin biz Apollon Tapınağı’nın önüne yerel saatle 4 gibi ulaşmamıza rağmen tapınak kapalıydı. Ancak dışarıdan bakma ve fotoğraflama şansımız oldu.

 

Korint Kentinin Apollon Tapınağı’ndan günümüze kalanlar

 

İlkçağda kıstağın her iki tarafında yer alan Korint ve Saronik körfezleri kıyısında birer limana sahip olan Korinthos’un tacirleri Sicilya’daki Siracusa kentinin de kurucusu olmuşlar. Bugün de iki kent birbirini kardeş şehir olarak tanımlıyor. Bunun yanında Arnavutluk’un Adriyatik kıyısındaki Dıraç (Durres) liman kenti, Korfu adasında merkezdeki ana kent, Mısır kıyısındaki bazı koloniler de Korintli tacirler tarafından ilk çağda kurulan diğer kentler olarak biliniyor.

 

 Bir 19.yy. gravüründen; Korint’in Apollon Tapınağı

 

M.Ö. 146’da Romalılar tarafından yıkılan kent, Jules Cesar tarafından, suikast sonucu henüz öldürülmeden hemen önce; M.Ö. 44’de bir Roma yerleşimi olarak yeniden kurulmuş. Zamanla kent, görkemli mimarisi ile bölgedeki en önemli ticaret ve kültür merkezi haline gelmiş.

 

1858 yılında büyük bir depremle yerle bir olan kent, Batıdaki Korint ve Doğudaki Saronik körfezlerini birbirine bağlayacak olan Korint Kanalı’nın 1893’de açılmasıyla kaybolan önemini giderek yeniden kazanmış. Bugün kanal, Ege Denizi’nden İyon Denizi’ne geçiş yapacak deniz taşıtları için önemli bir geçiş noktasını teşkil ediyor. Kanal yaklaşık yeryüzünden 90 metre derinliğe, 20 metre genişliğe ve 6 km. uzunluğa sahip bulunuyor. Kanalın, su derinliği ise 8 metre imiş.

 

 

İlkçağda Korinthos’u yöneten Tiranların ve Roma imparatorlarının hayallerini süsleyen bu kıstaktan bir kanal açma fikri ne yazık ki, o günkü teknolojik yetersizlikler nedeniyle yarım kalmış, sonuca ulaşamamış. Ancak, bizim tarihimiz açısından da ilginç olan bu kıstağın Fatih Sultan Mehmet’ten daha önce Aydınoğlu Umur Bey tarafından gemilerini karadan yürüterek gerçekleştirilmiş bir geçiliş öyküsü var; tarihimizin unutulmuş o hikâyelerinden birisini hatırlamanın tam zamanıdır şimdi.

 

Korint, Çeşme ve Akropol

 


 

Aydınoğlu Umur Bey’in Korint Kıstağı’nı karadan geçişi hakkında

 

Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusu Aydınoğlu Mehmet Bey’in oğlu Umur Bey, Ege Denizi’nde düzenlediği birçok seferde Yunan adalarını talan etmiş, Bu olaylar Dr. Himmet Akın’ın Aydınoğulları Tarihi hakkında bir araştırma isimli kitabında Düsturname-i Enveri’ye dayandırılarak şöyle anlatılıyor:

 

Gazi Umur Bey, 1338 ve 1339 yıllarında Ege adalarına ve Yunanistan’a yönelik seferlerini düzenler. Kardeşi Hızır Bey’in de yer aldığı bu seferler, önce Atina Dükü’nün (Katalan Kumandanı) Latinlere karşı yardım ricasıyla açılmış ve bir sıra gazalardan sonra dönülürken kopan fırtına kazasından Midilli Valisi’nin yardımıyla kurtulmuşlardır.

Düsturname’de bundan sonra Umur Bey’in Yunanistan ve Eflak seferleri anlatılmaktadır ki, bir yandan Umur Paşa’nın gemilerini KERME hisarı (Hexamilion) yanındaki karadan öbür tarafa aşırıp düşmanlarla savaştığı, diğer taraftan 300 gemi ile İstanbul önünden Karadeniz’e geçerek “Kili”ye çıktığı ve Eflak illerini talan ettiği naklolunmaktadır.”

Yazan: İbrahim Fidanoğlu

Düzenleyen: M.Y.C

 
Toplam blog
: 140
: 882
Kayıt tarihi
: 02.09.12
 
 

  Ben ve iki eski dostum; bilgi dağarcığımızı doldurabilmek ve şehrin keşmekeşinden uzaklaşab..