- Kategori
- Şiir
Dağlarca - 6
Canlarım torunlarım, Alara, Altan
Çocuk ve Allah’ı yine iyi şair Cemal Süreya’nın Göçebe’sinden dizelerle analım önce:
“Sen sık sık gülen gülerken de / Sevecen bir Akdeniz çizgisini / Sol yanına ağzının / İliştiren çocuk özenle / Yabana mı atıyorum yani seni / Yabana mı atıyorum saat altı buçukları / Çocuk ve Allah’ın en eski baskısını / Değil, değil bunların biri (...)”
Konur Ertop ile Özgen Kılıçarslan’ın editörlüğünü yaptığı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayınlanan Fazıl Hüsnü Dağlarca kitabında, Çocuk ve Allah’la ilgili yazılardan bazı satırları aktaracağım.
Afşar Timuçin, “Benim için Dağlarca ‘Çocuk ve Allah’ şairidir” yazısında, Dağlarca’nın bir simge kitabı olduğunu belirtiyor:
“Çünkü benim gözümde Fazıl Hüsnü Dağlarca Çocuk ve Allah şairidir. İsterseniz beni değer bilmezlikle suçlayın, ben şairin okuyabildiğim öbür kitaplarında Çocuk ve Allah kitabından aldığım tadı bulamadım. Çocuk ve Allah öylesine ağır basıyordu ki bende, öbür yapıtlarındaki güzellikleri doğru dürüst algılayamıyordum. Benim için şairin öbür yapıtları belli bir değer taşımıyordu demek istemiyorum. Ne yaparsınız ki, yapıtlar öbür yapıtları kendiliklerinden görünmez kılıyorlar.
Üstelik benim açımdan son derece garip bir durum var. O da Çocuk ve Allah’ın gizemci bir yapıt olmasıdır. Ben sanatın bütün dallarında gerçekçi bakış açısına yakın duran bir okuyucuyum. Şiirde bile insan gerçeğinin bozulmadan ve çarpıtılmadan verilmesi önemlidir benim için. Bu yüzden doğal ölçülerin dışında duygu yükü taşıyan şiirler beni ilgilendirmez. Gizemcilik belli bir duygucu tutumunu gerekli kılar. O bir yana, gizemcilik benim için ayağı yerden kesilmişliğin anlatımıdır. Buna karşın Çocuk ve Allah başucu kitaplarımdan biri oldu yıllardır.” (Doğan Hızlan, Hürriyet, 20 Şubat 2015)
Sonra uzak ulusların gençlerine uzanır usta ozan:
Ben bir Türk, bir beyaz, bir karanlık
Ben, yiğit dağlar arasındaki
Büyümüş şehit olmuş kahrolmuş
Analar oğullar yasındaki
………………….
Ben cihanın altın terazisinde
Ağırlığımca sevgi vermişim.
Ses edin uzak milletlerin gençleri
Bütün antenlerimi germişim.
Sezgi döneminde yüreğiyle anne diyor:
Ağır Hasta
Üfleme bana anneciğim korkuyorum
……………………..
Anneciğim, büyüyorum ben şimdi
Büyüyor göllerde kamış
Fakat değnekten atım nerede
Kardeşim su versin ona, susamış.
Dağlarca “büyüyorum” diyor ya. İşte bu süreçle “us” dönemi başlar (1952-1960) güçlü bir Türkçe tutkusu, arılaşma, evrensellik. Dağlarca, “ Benim şiirimde akıl makıl yoktur, yaşamın doğallığı vardır.” uyarısıyla Cemal Süreya’yı yanıtlar.
koşu
biri ölüm biri sevgi
ikisi de tez
sanki çocukturlar
ağlamaları ağlatmaları tez
bizler yarıştırırız onları
bilmeden bilinmeden tez
sevgi önde gider hep
ölüm ulaşır tez
Yalın Türkçenin güzel bir örneğini görüyoruz, duyuyoruz.
Ayakları kendi toprakları üstünde Batı ile hesaplaşır Dağlarca:
Yeryüzü Saygısı
Atalarıma bin saygı
Bin kutsama
Varmışım Budapeşte’ye Erivan’a Mısır’a ben
Sevmişim yalnız
Atalarıma bin saygı
Bin kutsama
Ayırdetmemişim
Kara deriliyi altın saçlıdan
Atalarıma bin saygı
Bin kutsama
Ben de ülkeler almışım Doğudan Batıdan
Ama sömürmemişim