Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '18

 
Kategori
Şiir
 

Dağlarca - 6

Dağlarca - 6
 

Canlarım torunlarım, Alara, Altan


Çocuk ve Allah’ı yine iyi şair Cemal Süreya’nın Göçebe’sinden dizelerle analım önce:

“Sen sık sık gülen gülerken de / Sevecen bir Akdeniz çizgisini / Sol yanına ağzının / İliştiren çocuk özenle / Yabana mı atıyorum yani seni / Yabana mı atıyorum saat altı buçukları / Çocuk ve Allah’ın en eski baskısını / Değil, değil bunların biri (...)”

Konur Ertop ile Özgen Kılıçarslan’ın editörlüğünü yaptığı  Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayınlanan Fazıl Hüsnü Dağlarca kitabında, Çocuk ve Allah’la ilgili yazılardan bazı satırları aktaracağım.

Afşar Timuçin, “Benim için DağlarcaÇocuk ve Allah’ şairidir” yazısında, Dağlarca’nın bir simge kitabı olduğunu belirtiyor:

“Çünkü benim gözümde Fazıl Hüsnü Dağlarca Çocuk ve Allah şairidir. İsterseniz beni değer bilmezlikle suçlayın, ben şairin okuyabildiğim öbür kitaplarında Çocuk ve Allah kitabından aldığım tadı bulamadım. Çocuk ve Allah öylesine ağır basıyordu ki bende, öbür yapıtlarındaki güzellikleri doğru dürüst algılayamıyordum. Benim için şairin öbür yapıtları belli bir değer taşımıyordu demek istemiyorum. Ne yaparsınız ki, yapıtlar öbür yapıtları kendiliklerinden görünmez kılıyorlar.
Üstelik benim açımdan son derece garip bir durum var. O da Çocuk ve Allah’ın gizemci bir yapıt olmasıdır. Ben sanatın bütün dallarında gerçekçi bakış açısına yakın duran bir okuyucuyum. Şiirde bile insan gerçeğinin bozulmadan ve çarpıtılmadan verilmesi önemlidir benim için. Bu yüzden doğal ölçülerin dışında duygu yükü taşıyan şiirler beni ilgilendirmez. Gizemcilik belli bir duygucu tutumunu gerekli kılar. O bir yana, gizemcilik benim için ayağı yerden kesilmişliğin anlatımıdır. Buna karşın Çocuk ve Allah başucu kitaplarımdan biri oldu yıllardır.”                                          (Doğan Hızlan, Hürriyet, 20 Şubat 2015)

 

Sonra uzak ulusların gençlerine uzanır usta ozan:

Ben bir Türk, bir beyaz, bir karanlık

Ben, yiğit dağlar arasındaki

Büyümüş şehit olmuş kahrolmuş

Analar oğullar yasındaki

………………….

Ben cihanın altın terazisinde

Ağırlığımca sevgi vermişim.

Ses edin uzak milletlerin gençleri

Bütün antenlerimi germişim.

 

Sezgi döneminde yüreğiyle anne diyor:

Ağır Hasta

Üfleme bana anneciğim korkuyorum

……………………..

Anneciğim, büyüyorum ben şimdi

Büyüyor göllerde kamış

Fakat değnekten atım nerede

Kardeşim su versin ona, susamış.

Dağlarca “büyüyorum” diyor ya. İşte bu süreçle “us”  dönemi başlar (1952-1960) güçlü bir Türkçe tutkusu, arılaşma, evrensellik. Dağlarca, “ Benim şiirimde akıl makıl yoktur, yaşamın doğallığı vardır.” uyarısıyla Cemal  Süreya’yı  yanıtlar.

koşu

biri ölüm biri sevgi

ikisi de tez

sanki çocukturlar

ağlamaları ağlatmaları tez

bizler yarıştırırız onları

bilmeden bilinmeden tez

sevgi önde gider hep

ölüm ulaşır tez

Yalın Türkçenin güzel bir örneğini görüyoruz, duyuyoruz.

 

Ayakları kendi toprakları üstünde Batı ile hesaplaşır Dağlarca:

Yeryüzü Saygısı

Atalarıma bin saygı

Bin kutsama

Varmışım  Budapeşte’ye  Erivan’a  Mısır’a ben

Sevmişim yalnız

 

Atalarıma bin saygı

Bin kutsama

Ayırdetmemişim

Kara deriliyi altın saçlıdan

 

Atalarıma bin saygı

Bin kutsama

Ben de ülkeler almışım Doğudan Batıdan

Ama sömürmemişim    

 

 
Toplam blog
: 1064
: 732
Kayıt tarihi
: 24.03.12
 
 

Türkay KORKMAZ, umuda yolculuğu ertelemez. Mermeri delenin damlanın sürekliliği olduğunu bilir. Y..