Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '07

 
Kategori
Günübirlik Turlar
 

Dağlarına sonbahar gelmiş memleketimin...Güzeldere/Düzce

Dağlarına sonbahar gelmiş memleketimin...Güzeldere/Düzce
 

Geçtiğimiz hafta Trakya’nın birçok bölgesi sonbahar yağışları ile taşan nehir sularının altında kaldı.Artık mevsimleri de normal seyrinde yaşayamıyoruz ne yazık ki.Yazı çok kurak ve susuz,sonbaharı bol yağışlı ama sel tehlikesi altında geçiriyoruz.Giderek kirlendiğimiz şehir yaşamının üzerimizde bıraktığı izleri silmek,arınmak,yenilenmek,temiz hava solumak,kaynak sularından su içmek,dalından meyve koparmak,alın terini kazanca dönüştüremeyen ama bunu dert etmeyen köylümüzün sıcak bir “merhabasını” duymak için yolalmamız gerekiyordu.Bunlar için ise ideal rota sonbahar renklerinin tadına varacağımız en güzel yerlerden biri olan Düzce idi.Yüzölçümünün dörtte üçü ormanlık ve yeşil alan olan Düzce’de günübirlik turlar için birçok rota mevcut.

Otobanın Düzce gişelerinden sonra Gölyaka tabelasını takip ederek varmamız gerekirken bazı aksilikler yüzünden 1,5 saat gecikmeli vardık.Bizim planımızda Gölyaka beldesinden yürümeye başlayarak Güzeldere Şelâlesine varmaktı.Kaybettiğimiz zamanı kazanmak için göl kenarından ilerlendiğinde köprüyü geçtikten sonra girilen toprak yoldan değil de (asfalt olan) bilinen Güzeldere yolunu kullanmak zorunda kaldık.

Telefonla İstanbul’da bardaktan boşanmışçasına yağmur yağdığı haberini aldık.Düzce bölgesinde ise yazdan kalma bir gün yaşıyorduk.Zaman zaman güneş kendini kurşuni bulutların ardına gizlese de sonbaharın rengini,kokusunu,dokusunu gizleyemiyordu işte.Yol boyu ilerlerken evinin önünde çalışan insanlarımızla “hoşgeldiniz”,”memleket neresi”,”yolculuk nereye” diye başlayan kısa sohbetler yaptık.İstanbul’dan Düzce’ye ortak tanıdıklar,ortak meseleler konuştuk.

Mehmet Akif’in “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda”mısrasının hakkını bu topraklar fazlası ile veriyor.Nereye baksak bir tablo gibi her yanımız.Fındık bahçelerinin altını kaplayan gazellerin(kurumuş fındık yaprakları)arasından boy veren çimenlerin kokusu,ceviz ağaçlarının sararmış yapraklarının rüzgarla birlikte koparak göğe savrulması,nereden geldiğini kestiremediğimz ama her yerde olan kuş cıvıltıları...memleketim benim.

Bir gözümüz yol boyunca doğanın bir ikramı olan böğürtlenlerde,bir gözümüz her adımda değişen manzarayı kaçırmamanın peşinde.Elma,armut,hurma ağaçları görüyoruz.İzin alarak tadına bakıyoruz.Dalından kopardığımız için bu kadar lezzetli yoksa bize mi öyle geliyor?Bir elma bu kadar mı tatlı olabilir?İstanbul’da sonu “center”ile biten markette bu tadı bulabiliriz?Ya buz gibi kaynağından gürül gürül akan suya ne demeli?Her çeşme başında bu lezzet molasını vermeden geçmiyoruz.

Yol boyunca bu tarife hiç değişmiyor.Bir ablamız armut pekmezi kaynatıyor kazanda.Zordur armut pekmezi yapmak,annemden bilirim.”Haftaya gelirseniz size de veririm”diyor kepçesini elinden bırakmayan ablamız.Ben insanlarımızın bu yönünü seviyorum işte.Hep kendinden veren,lokmasını paylaşan,evini açan Anadolu’m insanı....benim insanım.

Ve bir renk armonisi,ruh ziyafeti devam ediyor yol boyunca,Güzeldere Şelâlesi mesire yerine varıyoruz.Her mesire yerinde olduğu gibi araçla giriş ücrete karşılığında,bu giriş ücretlerini sevmeyenler için sürpriz olmasın.Midibüsle giriş 25 YTL.

Günün finaline yakışır derecede enfes bir manzara karşılıyor bizi.Ormanın içine giren patika yoldan şelalenin gümbür gümbür akan sesini duyuyoruz.Aşağıya doğru indikçe ses daha da artıyor ve sararmış yaprakların arasından doyumsuz Güzeldere Şelalesi’ni görüyoruz.Son yıllarda beni kendimden geçiren böyle bir manzara ile karşılaşmamıştım.Her yönden fotoğraflamaya çalışıyorum.Gün ışığı azalmasına rağmen hiçbir açıyı ıskalamamam gerekiyor.Şelalenin altına kadar iniyorum;müthiş bir uğultu ve serinlik var burada.İnsanı ürperten ama aynı anda kendinden ayırmayan bir güzellik.Üşüsem,ıslansam bile ayrılasım gelmiyor nedense...

Işık giderek azalıyor,günün sonundayız artık,akşam olmak üzere.Dönerken bile gözucumla şelaleyi takip ediyorum.Hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyorum ki.Günün bütün yorgunluğunu taşıyan ayaklarım yukarı doğru ilerlerken beni taşımakta zorlansa da kendimi yenilenmiş,hafiflemiş ve ruhen doymuş hissediyorum.Sıra bedenen doymuşlukta haliyle.Gezilerimizin olmazsa olmazı sucuk-ekmek ziyafeti için mangal ateşini yakmalıyız şimdi de.Mesire yerinin özel ateş yakma yeri ve oturma yerlerine geçiyoruz.Komşularımızın selâm vermekten üşendiği,para kazanma hırsının insanları sıradanlaştırdığı,hızla kirlendiğimiz kendi dünyamıza,İstanbul’a dönmek için son perde sucuk-ekmek ziyafeti.

Artık dönüş yolundayız.

Aklımda Ahmed Arif’in dizeleri “dağlarına bahar gelmiş memleketimin”,kulaklarımda şelalenin uğultusu,burnumda kekik,nane ve çimen kokusu uykuya dalıyorum...

Dağlarına sonbahar gelmiş memleketimin...

* * * * * * * * * * * * *

Not: Tüm cep telefonu operatörlerinden YANGIN yazıp 3919 a mesaj atarak 6 YTL karşılığında Türk Hava Kurumu’nun yangın söndürme uçağı alma kampanyasına destek olalım.

 
Toplam blog
: 242
: 1784
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

1970 doğumluyum.Karadenizin bir sahil şehrinden, hayatın güler yüzlü tarafına tutunmak için İstan..