Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

DAĞLI MEHMET’in BAĞLARI

DAĞLI  MEHMET’in BAĞLARI
 

Dağlı Mehmet Amca çocukları ve torunları ile bağda..2005-Çal


“İçin temiz olmadıktan sonra / Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tesbih, post, seccade güzel / Ama Tanrı kanar mı bunlara?”
(Ö.Hayyam)

Bir üzüm cenneti olan Anadolu’da 15 Ağustos -15 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen “bağ bozumu” ile ilgili bu aylarda gazetelerin sayfalar ve özel ekler ayırdığını görüyoruz. Diğer ürünlerin - başta buğday olmak üzere - bu aylarda yapılan hasatları ile ilgili bu tür bir ayrıcalığı bulmak nerdeyse imkansız. Türkiye, ürettiği üzüm türleri ile şarapcılık sektöründe son yıllarda önemli kalite ve piyasa edindi. Markalar ortaya çıktı. Bağ Bozumu turları düzenleniyor. Şarapçılık, üzümün üretimi-işlenmesi-pazarlanması ve tüketilmesi aşamalarında yarattığı istihdam ile Anadolu İnsanının önemli geçim kaynaklarından biri oldu.

Denizli – Çal’da bir bağ bozumuna katıldım. Bağ sahibini ve hasat sürecindeki gözlemlerimi sizinle paylaşmak istedim.

Dağlı Mehmet (Mehmet Doğramacı); tıknaz, atletik vücutlu, mavi gözlü, yetmiş yaşını aşmış, okur yazarlığı olmayan çalışkan bir Anadolu insanı. Cahil cesareti O’nu, yıllar içinde tırnakları ile kazıya kazıya 40 dönüm bağın sahibi yaparken, olaylara ve kişilere kendi sağ duyusuyla yaklaşıp çözüm üretmede “çelebi ve bilge kişiliği” üstüne öylesine oturmuş ki, sanırsınız üniversiteden emekli olmuş mütevazi bir profesör..! Cahilliğine rağmen, ürettiği at arabaları ve römorkler O’na, Çal ve çevresinde ün kazandırmış

Çökelez Dağı’ndan aşağı çamların kokusu gelirken, hasadını bekleyen bağlar sanki bu rüzgarla titriyor… Sabahın 6.30’da hasadını yapmak için kalktığımız bağa bakıyoruz. Dağlı Mehmet Amca “ Yaa Hoca, ondan keri her şeyimiz hazır” diyor. Elimize birer bağ makası verip, sekiz işçi kadınla dalıyoruz tefeklerin arasına. Birini bitirip diğer salkımları kesmek için ilerlerken sanki okyanusta kulaç atıyoruz...

Gün yükselirken, ayağımızın altındaki kırmızı toprak da ısınmaya başlıyor. Üzümleri kapatan yaprakları aralayıp, dolgun “ Çalkara’larını” tanelemeden “ tık tık “ makasla kesiyoruz. Ter alınlarımızdan sicim gibi akıyor.

Kesmeye kıyamadığım kocaman kocaman salkımlara bakıp, “Hey güzel Allahım, ne güzel nimetler yaratmışsın !” diye geçiriyorum içimden. Tarladan sofraya gelinceye kadar üretilen her bereketin arkasındaki, toprağın büyük mucizelerine ve insan emeğine bir kez daha hayran oluyorum.

Bağlar arasında rahat dolaşması için Mehmet Amca tarafından özel yapılmış sele toplama römorkü traktörün peşinde gelin gibi süzülerek ağzına kadar dolu üzüm selelerini toplayıp, bağın kenarında bekleyen daha büyük römorka taşıyor.

Bağ bozumu benim ilk tecrübem nereden, nasıl başlayacağımı bilmeden gösterileni yapmaya çalışıyorum. Dağlı Mehmet,” Nefernelere dokunmayın !” (Bağda kalan ham üzüm salkımı) diye bağırıyor.

Hasadın verdiği heyecanı ve keyfi çıkarmaya çalışıyor. Arada sövüyor mu ne ?! “Ondan keri, ondan keri “ diye diye akşam 18.00 ‘de işi bırakıyoruz.

Şarap sürecinin başındaki Dağlı Mehmet Amca , bu yılki çalkarası ve çekirdeksiz üzümlerini şaraplık olarak vermiş. O güzelim Çalkaraları , bir sonraki aşamada ezilecek, şıralanacak , fermantasyonlanacak, aktarılacak, dinlendirilecek, şişelenecek….

Hayyam’la başladık, Hayyam’la bitirelim…

“Adam olduysan hesap ver kendine / Getirdiğin ne ? Götüreceğin ne ?

Şarap içersem ölürüm diyorsun / İçsen de öleceksin içmesen de…”

Çal - 27.08.2005

 
Toplam blog
: 272
: 734
Kayıt tarihi
: 13.10.07
 
 

1959 Sinop Bektaşağa Köyü doğumluyum. Yaşamda, anlaşılacak bir şeyi olanlara ve bunu öğreti yapan..