Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mayıs '18

 
Kategori
Öykü
 

Daha Ne İstiyorlardı ki?

Daha  Ne İstiyorlardı ki?
 

Bana zamandan söz ediyorlar.

Gelip size zamandan söz ederler

Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.

Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.

Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi.

Dahası onlar da bilirler.

Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.

Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.

Zaman.

Alır sizden bunların yükünü.

O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar dibe çöker.

Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.

Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.

O boşluk doldu sanırsınız

Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.   Murathan Mungan        


Daha  Ne İstiyordu ki?

1.Kadın

 Sadece omzuna astığı çantası vardı. Mantosuna sarındı. Bir beresi, eldivenleri ve çizmesi ve bir çift çorap... Hepsi bu kadar. O evden geriye elinde kalan. Döndü baktı, kapısından çıktığı eve. Ya bıraktıklarım diye düşündü... İçeride 8 senesi, bir zamanlar sevmiş olduğu adam ve bir parçası, kızı vardı. Döndü ve gitti,

 '' Daha ne istiyordu ki '' dediler arkasından.

 Erkeğin ailesinin tüm itirazlarına rağmen evlenmişlerdi. Aile, kızı kendilerine, yaşam tarzlarına uygun bulmamıştı. Ama onlar seviyorlardı birbirlerini işte. Kimseyi dinlemediler, bu iş olmaz diye uyaranlara gülüp geçtiler.

Erkeğin ailesi ile beraber yaşıyorlardı. Kocasını seviyordu, belki kocasının ailesini de sevecekti. Çünkü öyle başlar her şey. Sevdin mi her şeyini seversin. Anasını, babasını, arkadaşlarını, düşük çenesini, çirkin ayaklarını. Soğuk esprileri sıcacık gelir o an, tek siz gülüyor olsanız bile. İşte pembe dünyalar, pembe panjurlu ev, pembe halılar, pembe pasta takımları.

  Ama yaşamın kanunu. Yaşam hep aynı düzeninde  seyretmiyor, duygular bir çizgi gibi düz ve net  değil. Bütün yaşanan olaylar kimya kanunları gibidir. Karşıdan bakarsınız her şey durağan, hareketsiz, normal gibi görünür. Oysa içte olaylar devam etmektedir, hiç bitmeden. Değişen duygular, dış etkenler artık o dengeyi bozmaktadır. Tekrar eski haline getirmek çok zordur, bazen güç yetmeyebilir, tekrar dengeyi kurmaya. Hayat bir kimya laboratuarı değil ki. Bozulan dengeyi hemen yeni bir iki madde ilavesi ile kurabilesin.

  Pembe panjurlu ev, gri badanalı eve dönüşür. Pembe pasta tabaklarının boyası çıkmıştır yıkanmaktan bulaşık makinesinde. Pembe halılar kirlenmiştir terlik izleriyle. Pembe bulutlar yağmur bulutlarına dönüşmüştür.

  Kadın, sadece çantası omzunda, kızının odasına girdiğinde uyuyordu kızı. Sırtını terlemiş mi diye kontrol edip, elinden bırakmadığı pembe barbie bebekli battaniyesi ile üstünü örttü  ve uyandırmaktan korkup usul usul defalarca öptü, öptü, soluksuz kalıncaya kadar, ah, yine çoraplarıyla yatmış dedi ve çorapları çıkardı o minik ayaklarından.

 Üzerinde mantosu, beresi, eldivenleri ve omzunda sadece bir küçük çanta ile sessizce evin kapısını açtığında, elindeki bir çift çorabı kokluyordu hala ve çoraplar ıslaktı artık gözyaşlarıyla, hiç kurumamacasına ve gitti.

 Dediler ki '' Daha ne istiyordu? Ev, araba, çocuk '' .Daha ne isteyebilirdi ki?

Ve kimse öğrenemedi daha ne istediğini...

 

2.Kadın

  Saplantılı bir şekilde çocuk sahibi olmak istiyordu. Anne olmak istiyordu. Bütün arkadaşları evlendikten sonra hemen birer çocuk sahibi olmuşlardı. Ne kadar mantıklı bir kadındı. Herkes öyle söylerdi onun için. Ama hayır, o da biliyordu ki, çocuk söz konusu olunca, mantıklı düşünemiyordu.

 Kocası ile birbirlerini çok severek evlenmişlerdi. Ona karşı o kadar iyiydi ki kocası. Gezerler, eğlenirler, ikisi de müzik aşığı idiler, ikisi de sinema tutkunu, ikisi de kitap kurdu.

Ama hiç bir şey yetmiyordu ona işte. Hep bir eksiklik duyuyordu hayatında. Anlam katmıyordu yaptıkları hayatına.

Ah bir çocuk olsa, ah bir çocuk olsa, ah bir çocuk olsaydı, her şey  tam olacaktı sanki. Dinlediği müzikler daha iyi gelecekti kulağına, seyrettiği filmler daha bir anlam katacaktı hayatına.

Ve tamamlamak için o eksik yanını karşısına aldı dünyayı, karşısına aldı tüm çevresini, karşısına aldı ailesini. Ona, kocasına karşı dürüst hissetmiyordu kendisini çünkü. Çünkü o eksik yanı ile sevgisi de eksilmişti belki de. Seviyormuş, mutluymuş gibi rol yapmak onun dürüst karakterine uygun değildi.

 O gün, işte o gün, yağmurlu bir gündü. Penceresinden yağmurda ıslanmamak için koşuşturan insanları seyrediyordu. Bir yaşlı çift koşturuyordu. Bir delikanlı ıslansam da ne olacak dercesine yürüyordu. Bir yaşlı adam şemsiyesini açmaya çalışıyordu. Gülerek izliyordu penceresinden. Ta ki onları görünceye kadar. Küçük bir kız çocuğu ve annesini. Annesinin elini tutmuş, güle oynaya koşturuyordu kırmızı çizmeleriyle küçük kız.

Kalktı, yatak odasına gitti. Bavulunu indirdi, gardırobun üzerinden. Giysilerini doldurdu gelişigüzel, fark etmeden bavuluna. Sonra, sonra kocasının eşyalarının olduğu bir dolabı açtı. Ona ördüğü ve kocasının da çok severek devamlı giydiği kazağı aldı. Kokladı, kokladı, kocasının kokusunu duydu. Kazağı özenle katlayıp bavuluna koydu. Ve kapıdan çıktı, gitti, arkasına bakmadan.

  Yıllar sonra duyduk, tamamlamıştı kendisini... Bir çocuğu olmuştu .'' Daha ne istiyor ki '' diyenlere onun bir cevabı vardı 

 '' Çocuk istiyorum, çocuk ''

 

   Etik olmayabilir, ahlaki olmayabilir, çocuğuna rağmen olabilir, ya da bir çocuk uğruna olabilir, yanlış olabilir, doğru olabilir, üzmek, hayalleri yıkmak pahasına olabilir, kötü sonlanabilir, mutlu bir son ile bitebilir. Bir gerçek vardır ki :''Daha ne istiyordu ki '' dedirten kadınlar cesur kadınlardır.

 

                 

 
Toplam blog
: 18
: 121
Kayıt tarihi
: 16.09.17
 
 

Bir emekli öğretmenin kaleminden düşenler . Bandırma doğumlu olup , ilk , orta öğrenim hayatımı B..