Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Daldan dala; sen bu yana, ben bu yana, ama, yana yana

Herkese Günaydınlar,

Daha henüz güneş ortalarda yok. Biliyorsunuz sonbaharda pek ortalarda gözükmez.

Yaklaşık 1 saattir Ecrin’in öksürük krizlerini atlatmaya çalışıyorum. Ne içirdiysem fayda etmedi ve ninnilerle uyutmak dışında başka şansım kalmadı. Annesi ise, akbaba gibi beni durmadan kontrol etti. Kadınların bu %100 denetim ilkesi, beni yıllardır çıldırtacak. İnanın Ecrin ile uğraşmak bir gram bile ağır gelmiyor ama eşim, beni zorluyor…

Çok küçük yaştan beri kadınlarla empati halindeyim. Küçükken seksek oynadım, ip atladım, onlarla evcilik oynadım. Her zaman onların karesinde de olmaya dikkat ettim. Bu yüzden en az erkek arkadaşım kadar kız arkadaşım oldu. Gelişme evrelerini izledim. Çocukken dahi olsa, bazen aşık oldum.

Sadece ortaokulda 2 yıl biraz onlara uzak durdum; tam da ergenleşme evresinde. Sonrasında, bu hatamı fark edip lise 2’den itibaren tekrar yakınlaştım.

Üniversitede sayıları o kadar artmıştı ki, her biri ile farkı programlar yapıyordum. Sevgilim haricinde, İlksen vardı meslektaşım, Birgen vardı mimar, Serap vardı şehir bölge planlamacı, Mehtap vardı meslektaşım, Nur vardı yine bölümden, Gökçen vardı liseden beri, Berrin vardı annesine aşık olduğum, Tomris vardı yazdıklarımı paylaştığım, Yasemin vardı çocukluk arkadaşım, Şeyda vardı eski sevgilim. Ve bu kadınların, hepsi hayatımda aktif insanlardı. Birgen ile ayda bir önce yemeğe, sonrasında tiyatro ya da sinemaya giderdik ve ben o gece onda kalırdım. İlksen’le sevgililik dışında, her şeyi beraber yapabilirdik; en zevklisi Türk kahvesi ve Tobleron seanslarıydı, birbirimize yazdıklarımızı okurduk. Gökçen ile çok özel ve dans ağırlıklı bir ilişkimiz oldu. Birbirimize birbirimizi çok anlatırdık. Tomris hayatıma birçok şairi soktu. Serap, gerçek anlamda bir kadınla, hem sevgili olarak, hem dost olarak neler paylaşabileceğimi öğretti. Berrin, her zaman su gibiydi gerekli ve gereksiz… Yasemin mektup arkadaşımdı.

Ben kadınları, hayatım kadar iyi tanıyorum. Alev, düşüncelerimi hep Ahmet Altan’a benzetmiştir. Bir farkla, o hiçbir zaman kadınlardan umudunu kesmedi. Oysa ben kestim…

Kadınlar bana, ben kadınlara uzunca müddet iyi davrandık. Ne zaman ki büyüdük ve hayat gerçekleriyle karşılaştık, hayat karmaşalarımız o zaman başladı. Çünkü nedense dostluk ilişkisi, kadın arkadaşlarıma, yetmedi. İşte tam bu noktada ben çok sinirlendim. Çünkü yıllarca üzerlerine emekle titrediğim, kadın-erkek dostluk ilişkisi, her biri tarafından yıkılmaya çalışıldı. Benim hayatımın en büyük hayal kırıklığıdır.

Ben da ani bir kararla kadınlardan uzak durmaya başladım. Ya benim sevgilim olacaklardı, ya da hayatımda olmayacaktılar. Kuralları onlar koymuştu, ben değil! Bu yeni durum hayatımda kocaman boşluklar oluşturdu. Nitekim bütün hayatımı öyle ya da böyle kaplıyordular. Erkekler de açıkçası, pek değil hiç entelektüeldiler. At, avrat ve silah dışında herhangi bir konudan anlayanı pek azdı. Düşünüyorum da, bugüne kadar öğrendiklerimi hep kadınlardan öğrendim. Bir Asabi Kedi farklıdır, bir de büyük ağabeylerim ve amcalarım.

Kadınları, kadınlar kadar çok tanırım. Bu çabamın 2 özel nedeni var:

İlki, yıllarca annemi çözmek üzere verdiğim çabadır. Çözmesine çözdüm ama onu değiştirmeyi, başaramadım. Keşke başarabilsem!

İkincisi ise, kadın ve erkeğin dost olabileceğini kanıtlamak… Ve bunda da başarısız oldum…

Geçenlerde yazdım ve dedim ki, erkek okurlarımın artmasından dolayı son derece memnunum diye; çünkü kadınların dünyasından, nihayet sıyrılmış durumdayım.

Kadının en büyük zaafı, hayatta %100 kontrol istemesi… Bu, onu ülser de yapar, kanser de! Allah olmadıkları sürece böyle bir şansları yok ve olamaz!  Amerikalılar buna “control freak” yani kontrol canavarı diyorlar. Gerçekten kadınları canavarlaştırıyor bu durum.

İkinci sırada: Konuştuklarının yarısını yapmıyorlar. Yani ya çok verimsizler ya da gerektiğinden fazla konuşuyorlar. Buna siz kadınlar karar verin…

Üçüncüsü: Erkeklere empati yapmıyorlar ya da yapmayı bilmiyorlar. Aynısını erkeklerden talep etmelerine karşın, kesinlikle kendileri de bunu yapmıyorlar ve yapmaya niyetleri de yok!

Dördüncüsü: Kendilerini mükemmel zannedecek kadar, yanlış bir algı içerisindeler. Bu yaptıkları en büyük yanlış! Sıkça depresyona girmeleri en çok bu yüzden! Yok, öyle bir kul! Hayatta kimse mükemmel değildir.

Bunları yazarken erkeklerin de iyi olduğunu kastederek yazmıyorum.. Lütfen yanlış anlaşılmasın. Ama erkeklerin en büyük avantajı, bunu kendilerine itiraf edebilmeleri… Yani bir moktan anlamıyorlarsa bile, anlamıyorum diyebilmeleri. Bu yüzden daha az oranda depresyona giriyorlar.

Kadın-erkek ilişkisi evlilikle daha da niteliksiz bir hal alıyor ne yazık ki! Zaten evlenmeseler, aynı evde uzun süre beraber yaşamaları zor gözüküyor!

Bu sene, Yeni Zellanda dönüşü, uçakta bir Hollandalı amca ile tanıştım, yanında da sevgilisi vardı. Amca bana onun sevgilisi olmadığını, hanım arkadaşı olduğunu, çünkü onunla aynı çatı altında yaşayamayacağını itiraf etti. Beraber takılıyoruz dedi.

Açıkçası ben de amcayla hem fikirim! Kadın ve erkeği,  en çok besleyecek ilişki, sevgililik ilişkisidir. Yoksa bu kadar aykırı tabiatlarıyla 3. sayfa haberi olmaktan öteye gitmiyorlar. Günümüzde sevgililik hikayelerinin artması da bu yüzden. Eş demek, sorumluluk demek, sevgili demek, sevişmek demek!

Herkes bu kadar, bu konuda, konuşuyor olmamı, hayatımdaki mutsuzluktan kaynaklandığını düşünecektir. Hayır! Ben hanımım dışında, hangi kadınla beraber olursam olayım, burumun değişmeyeceğinin farkında olan, gayet onurlu bir erkeğim. Çünkü çok gördüm, çok yaşadım ve milletten de çok dinledim. Sevgilinizi evinize soktuğunuz ve hanımım dediğiniz an, her şey yine evlilik ilişkisine benzeyecek.

Eskilerde mutlu evlilikler varmış. Peki neden?

Yüz göz olmadan, birbirini tanımadan, sadece tipine ve ailesine bakılarak yapılan evlilikler! Aşkın o “ilk an” dokusu…

Kadın-erkek yaş farkı ve sonuçta saygı zorunluluğu.

Görev paylaşımı. Yani empati sıfır ve sorumluluklar baki! Erkeğin rolü belli, kadının rolü belli!  Mükemmel organizasyon… Tartışma yok, çalışmak şart! O kadar sorumluluk var ki çene yormaya zaman yok!

Kalabalık aile yaşam sistemi: Böylelikle sorumluluklar kimseye ağır gelmiyor.

Şimdilerde durum karmakarışık! Aileyi her iki taraf da geçindirmeye çalışıyor. Her iki taraf da işte yoruluyor ve yorgun geliyor. İşte stresli, evde stresli, çocukların sorumlulukları daha da büyük stres! Hastalıklar, uykusuz geceler. Ve gerçekten cinselliğe zaman yok!

Türk toplumunun bu kadar kızgın yapıda olmasının sebebi cinselsizliktir! Bu kadar basit… Cinsel yönden tatmin olmamış bir toplumuz!

Ve bu konuda gerçekten umutsuzuz!  Bırakın 1000 Haydar da bu milleti kurtaramaz!!!

Ayşe Arman ve Duygu Asena gibi kadınlar bu yüzden önemlidir toplum için. Bu toplum, kadın-erkek, cinsel yönden cahil bir toplumdur. Böyle kadınlar da, cesaretleriyle örnek olurlar. Ben ne kadar anlatırsam anlatayım, kadınlara kendimi dinletemem. Bana güvenmezler, çünkü ben kadın değilim. Ama onlar kadınlar! Ve kesinlikle sayıları artmalı.

Aynı şekilde Yaşar Nuri’yi de takdir ediyorum medeni cesaretinden dolayı! Bir din adamı cinsellikle ilgili konuşsa, mesela Süleyman Ateş, Türk toplumu üzerinde felaket iyi bir etkisi olur. Ama çok zor…

Neyse, konu o kadar karışık ki ve grift halinde ki, işin içine kadın, erkek, bekaret, cinsel ilişki, evlilik ve din muhakkak giriyor. Bu yüzden de çözülemiyor. Bu durumu çözecek, cinselliği anlatacak ve açıklığa kavuşturacak, din adamları ve din kadınları. Bu kişi kesinlikle ben değilim…

Benim, yurt dışında yaşamış ve oranın görgüsünü almış, biri olarak cinsellik konusunda rahat olduğum düşünülür. Kazın ayağı öyle değil! Neden? Çünkü ben de Müslüman eğitim ve kültürüyle yetiştirildim. Babamın da gerekli uyarıları yapması itibariyle, benim de ödüm patlar cinsellikten… Gençken hormonlarıma yenilebiliyordum ama şimdi akil insanı olarak, öğrendiklerimi kafamdan çıkaramıyorum…

Yani milletçe bu konuda rahatlayacak bir formül bulmamız lazım. Lütfen gençlere bu konuda kızmayalım. Evet, şu anda çok hatalı işler yapıyorlar, kabul. Ama hatalarından ders çıkara, çıkara, dengeye gelecekler. Tüm dünyada bu böyle olmuş.

Dünyada, İslam dünyası hariç, neresine gittiysem, bizden başka dinle cinselliği bağdaştırmış, başka bir toplum görmedim. Bu ayrım yapılmadığı sürece, bu toplumun gazını almak, mümkün olmayacak.

İnanın bana, kurallara uymamak bile bu yüzden!

Neyse yine çetrefilli bir konuya daldım. Umarım biraz olsun faydam dokunmuştur…

Cumhuriyet, özgürlük ve demokrasi, bayramınız kutlu olsun…

Saygılarımla,

KAVİ-Bir düşünce ademi

  

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..