Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Kağan Bahadır Küçükalcan

http://blog.milliyet.com.tr/kaganbahadir

11 Ocak '13

 
Kategori
Şiir
 

Dalkavuklar sürüsü

Dalkavuklar sürüsü
 

Başka alem değil burası, her yerde aynı kadro

Kimin beyi varsa tepede, bilin ki patron o

Amir de aynı memur da…

Ne yapacak amele

Sürükle kendini akıbete, talih belki başka sefere

Kibir dolu, büyük burun ordusu…

Her yerden akıyor

Bir delik kapansa da imkanı yok!... Taşıyor

Dışardan bakan zanneder… Gelmiş kaç yaşına?

Hiç olmasa bile yıllar getirir bu aklı başa

Ne gezer? Bizim ufak çocuk kadar zekası

Dolap çevirmekte ise arama yoktur ustası

O ne biçim bir oyundur ki, bükülmez bileği

Bak kaç kişiyi uyuttu da kazandı zaferi

Bir de teşkilat derdin! Ara, nerede teşkilat

Sen o teşkilatı bence ya bitir ya da çöpe at

Amir, diplomat… Bildiği sade idare-i maslahat

Yok aslında hiç farkı… - Anladım doğru dersin

Aklın başa iş bittikten sonra mı gelsin

Daha evvel neredeydi o kahrolası zekan

Bak! Amir de kesti sohbeti nerede merhaban

Kim varsa arkanda, arkana bakmadan gitti

Topla hepsini bir yere, bak kaç adam etti?

Yükü sen çek, sen temizle pislikleri, kiri

Bırak meraklısına… Boş ver fahriyeyi kibri

 

Bıraktık da ne oldu bak saydık yerimizde

Cebirden anlamazlar çöreklendi köşemizde

Adaleti saldık Allah’a, kaderi sineye çektik

El atmadık hiçbir işe, nasiptir deyip geçtik

Bihaberleri topladık haber aldırabilmek için

Haber yokmuş diyorlar, geçin efendim geçin

 

Toprağı sadece hanesinden ibarettir

Millet dediği de karısı, kızı, babası

Bu kadar! Arama yoktur dahası

 

Hırsı kötü bildik de verdik ipleri düşmana

Derdi bıraktır, hayat artık “saldım çayıra”

 

Gerçi…

 

Bir dert var diyorum, anlatayım mı size

Dert dediysek kanma, koymaz cümlemize

Bir cins-i latif, lâkin latiflik adında

Lafın gelişi amma cinsliği arş katında

Makamı öyle geniş sanki halife-i müderris

Zat-ı şahaneleri, hakirlikte pek mütecessis

Bakar tepelerden, lâkin tepeler soğuktur

Ne kadar bağırsan da gelen ses pek boğuktur

 

İhrama girsek ayırmak için kendini

Kabe’de bile belli eder, fakir ile zengini

Giyer kırmızıları herkes beyaz içindeyken

Gusülhanede marka yok, kefenler tek beden

Patron yok! İşçi yok! Yoktur amele…

Herkes eşit diyorlar ne dersin bu sefere?

Senin göz yaşların sanki turuncu mu akıyor?

Sahi o gözler, sâde bakmaya mı yarıyor?

Farkın yok! Senin adın amir, benimki memur…

Biz yalnızız, senin dört bir yanın mamur

Gezer etrafında kadınsız kalmış üç beş zibidi

Sorsan birinin namı sapık, biri üç yıldır evli

Bilirsin elbet! Lâkin onlar senin katında

Kaç merdiven gerek, olmak için yanı başında?

 

Paralardan kule mi yapsak ya da markalardan bir dizi

Kayme eder mi bilmem, göstersek beynimizi

 

“Beyin mi? Bunlar burada geçmez beyim

Ben en iyisi kendimi barlara sürdüreyim

Tarih, ittihat, memleket ne boş laf

Bunlar mı seni kurtaracak, laf-ı güzaf”

 

Cep şişkin, kabarık yeri yok yukarıda

Pantolona sığmıyor, bütün benliği bel altında

 

“İşte hayalimdeki zevc… Beni bulur mu acaba?”

 

Bulur leydim, derler ya hacı hacıyı

Def et başından elemi, kederi, acıyı

Etrafında tavaf eder dalkavuklar sürüsü

Toplasan bir adam yok, hepsi birahane ölüsü

Cüzdan mı kapattı aleni tüm kusurları?

Yoksa “bey” oluşları mı, sahte duruşları mı?

Heyhat! Ben de mi bey olsam efendi dursam?

Ne çare? Kalır muhakkak bir yanım noksan

Zira malzeme bu… Hiç olur mu demirden kereste

Kartalı koysan kaç gün durur sırça kafeste?

 

Benzesem mi onlara, yok canım kendine gel

Bir cins-i latif mi olacak mefkurene engel?

Yirmi dört yıl sarsılmayan bina şimdi mi yıkılacak?

Hangi mimar yaptıysa sağlam durur, kırılmayacak

Devrildi mi Sultanahmet, kaç deprem geçirdi?

Altı yüz nesli gömdü de yine eğilmedi

Haşa huzurdan, tasvir biraz abes kaçtı ama

Olabilir miyim öyle, belki muamma

Lâkin sen bir toz zerresi, belki de bir fırtına

Olsan kaç yazar? Adın kalır mı yarına

Güzelliğin? Lâkin her güzelin vardır bir güzeli

Benim için istikbâle iz bırakmak önemli

Bu dalkavuklar sürüsü mü adını anacak?

Belki… Ama olsa olsa ancak…

“Ne hatundu be, götüremedik”ten ibaret

Mutlu mu olacaksın bundan?

“Evet” diyorsun hayret…

 

Zevzek sohbetlerin olmaktansa mezesi

Silinir giderim, çekilirim var mı ötesi

Bu sürü ki, sarhoş eder iki üç lafla

Sosyete, cemiyet, lordlar ve entelijansiya

Kusurum da bu olsun, uzak kalırım tümünden

İstikbâlden, hislerimden, senden ve saadetten

Geçerim lâkin ölsem geçemem mefkuremden

 
Toplam blog
: 75
: 2740
Kayıt tarihi
: 13.03.07
 
 

Kağan Bahadır Küçükalcan   Siyasi Tarih yazarı ve Türkçü düşünce adamı. 28 Aralık 1988'de Antalya..