Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '14

 
Kategori
Mizah
 

Dandini Dandini Dastaanaa...

Dandini Dandini Dastaanaa...
 

Nasıl da hoplar zıplardım şu yemyeşil otlaklarda diye düşünürken oturduğu yerde midesine giren krampın sızısıyla kocaman gözlerinden düşen damlaları bacaklarına silip çimenleri en nadide sıvı ile beslenmekten alıkoyduysa da diz bölgesi tüylerinin çok daha parlak olacağının bilincinde annesini hatırladı ki son gördüğünde bir kamyona bindiriliyordu da neden ağladığını anlayamamıştı ve babası bir daha annesini göremeyeceğini söylediğinde bunun ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar küçüktü ki bugün bile Sarıcakavak Köyü’nden yağmurlu bir günde delik çizmeleriyle gelen ve ne verirsen kabulüm sözleriyle Himmet Ağa’nın gönlünde taht kuran Sığırtmaç Ali’nin gözlerinden olanı biteni anlamak mümkün değildi de giden gelmiyordu ve sen danaların en güzelisin iltifatlarını daha ne kadar duyacağını bilmekten öte annesinin yoluna ne zaman düşeceğini de her cuma sabahı Ayşe dudu hayratı taş çeşmeyi sıyırırcasına geçip gelen yarım asırlık Bedford kamyonun pötikare ceketli şoförü Hidayet’in kızıldan siyaha dönmeksizin aklaşan sakallarını ovuşturan kirli ellerinin ettiği işaretten anlamaktansa doğuştan kavruk kalçaları ve de ahenksiz salladığı kuyruğuyla kamyona binmekten ve nedenini bilemediği gözyaşları dökmekten kurtulacağını sanmakla birlikte babasının kaderden kaçamazsın oğlum bakışından saklanmak mümkün değildi de keşke tosun olabilseydi de boğalık hayali kurabilseydi ki Himmet Ağa ile Sığırtmaç Ali’nin onu ve az ötesinde otlamakta olan düveyi gösterdiğini fark ettiğinde yüreği duracak gibi oldu da belli etmeden ve hatta kuyruğunu da sallamadan uzaklaştı ki ertesi gün gideceği yerin dönüşü olmadığını biliyordu ve bön bön bakarken yayladan aşağı acaba biraz daha otlasam mı diye düşünmeden edemedi ki kapkara bulutlar geceyi daha da hızlı getirdi de seherin kızıllığını örtmekten öte makûs kaderin önüne geçmek için Hidayet'in hayrat korkutan Bedford'unu dahi durduramadı ki möö'lemesin de ne yapsını tınmayan Sığırtmaç Ali’nin kızılcık değneği sona yolculuğun ilk uğurlayanıydı da ayaklarına yürü diyebilecek güç neredeydi ve işte tam o anda gözleri babasının nemli gözleriyle birleşti ki her şartta dik durması gerektiğini ondan öğrenmişti ve koşar adım bindi yaşlı kamyonun sarıçamdan mamul kasasına da çaktırmadan baktı aynı yolun yolcularına ki başları önlerine düşmüştü ve belli ki anne babalarının yanına gittiklerinden habersizlerdi ve gülümsedi onlara umut verircesine de yol boyu otlayan arkadaşlarını gördükçe yüzlerindeki ifadenin kendilerini bekleyen yazgının yansıması olduğuna inandı ve hiç möö'lemedi köyünden ırak şehre girinceye kadar ki daha önce gelen arkadaşlarının yayıldığı bahçenin uzak köşesindeki boyası dökük binanın ardına kadar açık kapısı önünde durduklarında kamyona koşturan adamların telaşına bir anlam verememekle birlikte yeni evini sevebileceğini ve annesini de yakında görebileceğini düşündü ama nedense etrafta hiç yonca çimen görünmüyordu ve bundan şikayetçi olan da yok gibiydi şaşkınlığıyla bakınırken arkasından hööoo diye ittirenin amacının ne olduğunu anlamak gibi bir niyeti olmamakla birlikte onca arkadaşıyla ot olmayan bir yerde nasıl yaşayacağını düşünmeye vakit ayırmalı mı ayırmamalı mı karmaşasından sıyrıldı ve etrafı kalaslarla çevrili otsuz alana değil de neden binanın içine iteklendiğini de Holştayn asaletine tanınan önceliğe bağladı ki önünde yavaş yavaş ilerleyen arkadaşlarının neden dışarıda değil de içeride olduğuna anlam verememekle birlikte annesinin yanına götürüldüğü için sevinçliydi ve başını sallayarak möö derken sevgi dolu gözlerle kendini daracık bir kabinin içinde buldu ki allahtan başı dışarıdaydı ve onu seven insanların arasındaydı da keşke babası da gelebilseydi annesinin yanına arzusu Bismillâhi Allâhü ekber sesiyle onu annesinin koynuna bıraktı ama orasını burasını neden kesiyorlardı anlam veremeden siyah beyaz derisini de yüzüverdiler ki annesi artık görünmüyordu ve kolsuz bacaksız bedenini buz gibi soğuk kamyonun çengeline asarken üşümemesi için derisini de üzerine sermeyi düşünememelerine içerlemekle birlikte kolu bacağı olmadan nasıl yürüyeceğinin kaygısıyla yolun nasıl bittiğini anlayamadan üçüncü kuşak Kasap Vahdet'in önünde duran araçtan ilk çıkarken dik tutacak bir başı olmamasına çok üzülmekle birlikte elma yanaklı torun Vahdet'in yumuk elleriyle beslenecek olma ihtimali bile kötü başlayan günün iyi devam edebileceği işaretini veriyordu ki daha misafirliğinin ikinci gününde ilkokul terk kasap çırağı Şakir babasının attığı tokatların intikamını alırcasına indirdi satırı dirsekten kesik koluna ki bir süre sonra vücudunun her bir parçası yan yana tepsilere dizilmeye başladı ve bel kemiğinin iki yanındaki etlerini neden çırağın değil de tombul torunun özenle çıkardığını da telefon konuşmasından anladı.

“Ata Bey, Pikata yapacaktınız ya nefis bonfilem var; göndereyim mi bizim çocukla?”

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..