Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Kasım '07

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Danışıklı aşk dövüşü..

Danışıklı aşk dövüşü..
 

Kadın sevilmeyi sever. Bunun içindir ki; birdenbire buluverir kendini danışıklı bir aşk dövüşünün içinde..

Niyeti yoktur elbet ne dövmeye ne de dövülmeye. Ama atalarımız koymuş bu ismi bir kere ''Danışıklı dövüş'' diye..

Yani sonu önceden bellidir aslında bu eylemin.

Gerçek danışıklı dövüşün aksine tek bir fark vardır ki; o da yüreğinde gizlidir kadının. Hem yüreğinde saklı tutar niyetini hem de yüreğinde yatar bunun sebebi.

Açıklamaz.. Açıklayamaz. Kendine bile açıklamaktan korkar çünkü.

Bazen yakalar kendini düşünürken ama bu düşünceleri kendini de çok huzursuz edeceğinden midir nedir?!! Savıverir kafasından hemen bu kötü(!) düşünceleri ve inandırmayı seçer kendini sevdiğine ve sevildiğine..

Bilir aslında ne hissettiğini ve karşıdan da ne beklediğini..

Bilir aslında neyle mutlu olup, hangi darbelerle incineceğini.. Eğilip büküleceğini hatta.. Hatta yerle yeksan olacağını.

Bilir ama ''Bilmemezlikten gelmeyi seçer''..

O yüzden düşünde yaşatır karşısında görmek istediği adamı.. Ve karşısına çıkan adamı da düşünde yaşattığı adam yerine kor bu yüzden bir süreliğine..

Söylemese de adam duymak istediklerini, söyletmeye gayret eder.. Ve kulağının duyduğunu kalbinin de duyması için, içeriye doğru haykırırcasına ama sessiz. Bağırır.. Bağırır.. Bağırır..

Ta ki kalbinin de bunları duymuş ve inanmış olduğuna kendini de inandırıncaya kadar..

Oysa fısıldamıştır adam sadece kadının duymaktan hoşlanacaklarını.. Hatta belki hiç fısıldamamıştır bile ve sadece söyler gibi yapmıştır..

Ama kadın hazırdır kendini inandırmaya ve bilir aslında neyi, neden duymak istediğini..

Görmek istediklerinde de bunu yapar kadın inatla..

Görmek istediği için.. Yapılan hiç bir şey olmasa da ortada, görmüş sanır kendini.. Duygusal halüsinasyonlar yaşar bir anlamda..

Adamın başka bir amaçla sergilediği tavrı, kendi üstüne alınmaya çalışır inatla..

İnat eder ve ''Benim için yaptı'' düşüncesine inanır.. Hatta inanmak bir yana, saplanıp kalır içindeki bu düşünceye büyük bir inançla.. Çünkü danışıklı dövüşmektedir o ''danışması gereken partnerinden habersiz''..

Partnerinin haberi olmasa da, başrol oyuncusudur artık adam senaryoyu yazmakta olan kadının..

Repliklerini ''Tırnak içinde'' laf aralarında alır oyunun yönetmeninden.. Mizansen hazırlanmıştır zaten kendisine özenle ama adam bilmez onun mizansen olduğunu.. Ve o mizansenin içinde bir süreliğine başrol oynaması gerektiğini.. Gerçek sanır sahne ışıkları gözüne çarpmadığı için.

Çarpamaz da zaten öyle sahne ışığı falan. İstese de çarpamaz! Çünkü yoktur görünen bir sahne düzeni ve ışığı.. Tek bir ışık yanmaktadır, o da kadının kalbinde şiddetle saklı tutuğu ümit ışığıdır.. Ümitlenmek ister bu gözlerini kamaştıran hatta karartan ışıkla.. İnanmak ister hayallediklerine..

O yüzden işte her şey doğal yaşam dekorunda, gerçeğe en uygun şekliyle sahnelenmektedir ve... Ve erkek başrol oyuncusu gibi görünürken teknik olarak, asıl başrol kadındadır bu büyük oyunda..

O oynar hem kendine hem de karşısındaki adama.

Mutlu kadını oynar.. Mutlu olmasada ''muş gibi'' yapar.. Sevmese de seviyor(muş) gibi ve sevilmese de seviliyor(muş) gibi hissetmeyi yeğler..

Oysa bilir için için bitime yaklaştığını..

Adamın belki de hiç üstlenmek istemeyeceği sıfatlar yüklemiştir ondan habersizce.. Ve belki de hiç taşımak istemeyeceği görevler vermiştir yüreğinin cılız sesiyle, geçici bir danışıklı dövüş sahnesinin perdesi çekili gözleriyle kadın.. İnandırmıştır da kendini gördüklerinin gerçek olduğuna..

Ama biliyordur ki; sonu vardır bu danışıklı aşk dövüşünün.. Ve biliyordur ki sona yaklaşılmıştır hızla.. Fark ettirmeden.. Kendi farkeder bir tek..
Farketmesine de gerek yoktur ya ''zaten bildiği bir şeyi'' ama fark etmiş gibi davranmayı yeğler.. Çünkü o anki danışıklı dövüşün oyuncusu, yerini başka bir oyuncuya bırakmak üzeredir.

Kadın kafasında sahnelemeye başlamıştır bile yeni dövüşün detaylarını..

İzlerin altını kalın kalın çizmeye başlamıştır yüreğine atmak istediği çentikler gibii.

Bu böyle sürer gider..Sürer gider..Sürer gider.

Kadın kendini aldatır..Aldatır.. Aldatır..

Ta ki bir gün yaşam sahnesinin dekorunda, etiyle, kemiğiyle, duyguları ve kalbiyle gerçekten birini bulduğunu sanana değin.. Oyuncu değil, esas oğlandır bu kez karşısına çıkan.

Ama kim bilir?

Belki de o gerçeği bulduğunu sanırken, erkeğin kafasındaki danışıklı dövüşün başrol namzedidir bu kez.. Nihayetinde ''Esas oğlan'' da başrol oyuncusu değil midir zaten o filmin!

Velhasıl-ı kelam..

Arayış içindeki erkeğin de kadının da bu danışıklı aşk dövüşü hikayesi.. İşte böyle sürer gider.. Sürmüştür yüz yıllardır.. Sürmektedir.. Ve sürecektir.

Ve çok geç olduğunda bir gün, aslında ikisi de farkederler ki; aşk bir danışıklı dövüş değildir sahnelenmesi gereken..

Eğer oyun varsa?.. Oyuncu varsa?.. Ve hele de danışıklı bir şeyler varsa perde arkasında?!! Bilmezler ki, zaten onun adı da aşk değildir!

Olsa olsa berbat bir ''aşk oyunu'' dur sahnelenen!

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..