Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '10

 
Kategori
Kitap
 

Darağacı avı

Darağacı avı
 

Can Yayınları’ndan Ağustos 2010’da çıkan, okurun büyük haz alacağı türden, müthiş, hepsi de birbirinden çarpıcı, usta işi dört öykünün yer aldığı bir Osman Şahin klasiği. Kitaba adını veren ilk öykü Darağacı Avı, bir başyapıt, diliyle biçemiyle tam bir Osman Şahin öyküsü. Darağacı Avı mekân ve ana kişi Miran’ın tanıtılmasıyla başlıyor. Miran, dere kıyısındaki çalılıklar arasına yüzükoyun uzanmış, eli tetikte, ilk akşamdan beri babasıyla amcasının katili ve evlenmeyi düşündüğü Hori kızı da kaçıran Hamey’i beklemektedir. “Yıllardır beni yaşatan tek duygu bu alçağı öldürmekti, ”diyor Miran. Osman Şahin de onun bu duygusunu şöyle dile getiriyor: “Bu duygularla nice oyuklara girmiş, pusulara yatmıştı. Her defasında da tetikteki parmağı aç kalmıştı…” Miran, tek kurşunla devirdiği Hamey’i atın sırtına sıkıca sarıp sarmalar ve zifiri karanlıkta, atın yuları elinde, çalılarla kaplı, eğri büğrü yolda, tepeye doğru tırmanmaya başlar. Şafak sökerken de Ardıçlı Tepe’ye varır. Sevgilisi Hori ile bir zamanlar buluştuğu ardıcın dibine çeker atı. Ölüyü ayak bileklerinden kalın bir dala sıkıca bağlayıp, sallandırıverir onu. Öyküde mekân, aşağıdan yukarıya doğru bir seyir izlemektedir. Aşağıda, Miran yıllardır kurduğu hayaline kavuşmuş, ağır bir yükten kurtulmuştur. Ama yukarısı, Ardıçlı Tepe tam bir kâbusa dönüşür. İnsanlığını yitirir Miran. İntikam seline kapılmıştır. Ne biçim bir öfke, ne biçim bir öç alma duygusu! Bir insan bu denli nasıl gaddarlaşabilir! Miran’ın duygu dünyasının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak, öykü içine serpiştirilmiş bazı cümleler: “Bu dalda çürüyüp dökülecek… Tırnakları sökülünceye, parmakları kopuncaya kadar bekleteceğim onu… Kurtlar yiyip bitirinceye kadar kurutacağım onu… Hori kıza dokunan parmakları doğrayacağım…” Hava da oldukça sıcaktır. Günlerdir baş aşağı sarkıtılan ceset çürümeye başlar. Ölünün ağzına yüzüne sinekler çokuşur, kurt kaynamaya başlar her yanı. İnsanın burnunun direğini sızlatan bir koku sarar Ardıçlı Tepe’yi. Uykusuz ve yorgun Miran gözlerini kapar kapamaz, ölünün canlandığını sanarak fırlar yerinden. Ölüye olan zulmü arttıkça, kendi korkusu da büyür içinde. En çok da geceleri korkar. Ölünün yarı açık gözleri huylandırır Miran’ı. “Hiç ölmemiş gibi, şu pezevengin gözlerine bak! Ölü dediğin ölü gibi bakar. Buysa canlıymış gibi bakıyor.” İçindeki öfke denizi, günler geçtikçe limanlaşacağı yerde ekşimiş ayran gibi kabarmaktadır. Azgınlaşmış, söz dinlemez biri olup çıkmıştır. Miran dibi oynamış öfke denizinde debelenmektedir. Oradan geçmekte olan yaşlı adam da, oğluna istemeye istemeye azık ve su getiren ana da Miran’ın ölüye eziyet etmemesini ve onu bir an önce gömmesini istemektedir ama düşmanını öldürdüğü halde kini bir türlü geçmeyen katil, ikna olmaz. “Onu her gün ölü görmek hayat veriyor bana… Hayır bu adam gömülmeyi hak etmedi daha… Zamanı gelince, öte dünyaya iskeletini uğurlayacağım, ” deyip durmaktadır. Miran’ın ölüyü bu şekilde kaç gün beklettiği pek anlaşılmıyor; yazarın kullandığı, “Birkaç gün sonra…” ya da “Günlerdir…”gibi zaman zarfları da yetmiyor, bunu anlamak için. On dört sayfalık öykünün sonuna doğru, Osman Şahin kültürel bir öğeden yararlanarak Hori’yi getirir kocasının ölüsünün yanına: “…Hamey’in atıydı. Sırtında kanlı semeri, başında yuları, koşum takımları yoktu. Öldürülen sahibinin her yere sinen kokusunu alarak bulmuş olmalıydı Ardıçlı Tepe’yi… Hamey’in atı gibi soylu cins atlar binicisiyle birlikte kaybolmuşsa, eve binicisiz dönmüşse, ev sahipleri, atı boş bırakırlar, ardından usulca izlerlerdi onu. At, sahibinin öldürüldüğü yeri bulup tanıyabilirdi.” İntikam hırsıyla yanıp tutuşan Miran, uzun uğraşlardan sonra öç ve nefret duygularıyla çıkar kadının üstüne. Bu sahneyi de şöyle betimler, usta Öykücü Osman Şahin: “İçindekini yeterince öldüremediği için, düşmanının fiziksel ölümü de yetmez olmuştu ona. Ağır ağır sallanan ölüden günlerden beri alamadığı öcünü asıl şimdi almak istermiş gibi, düşmanını küçük düşürmenin, aşağılık duygusunun umarsız hıncıyla yüklendi kadına…” “Ölünün parlayan gözleri ağır ağır kapandı. Asıl şimdi ölmüş gibiydi, ” cümleleriyle de bitiyor Darağacı Avı. Konu, kişi, mekân, zaman, kurgu ve öyküleme yanında anlatım ve dil konusunda da iyi bir ustadır. Osman Şahin. Her öyküsünde olduğu gibi, bu öyküsünde de çıplak ve düz bir anlatım yerine, betimlemelere, çağrışımlara başvurmuş, şiirsel bir dil kullanmıştır, yazarımız. “Darağacı Avı” yalnızca okunması değil aynı zamanda okutulması da gereken bir öykü kitabıdır.
 
Toplam blog
: 95
: 1738
Kayıt tarihi
: 12.06.07
 
 

Emekli öğretim görevlisi, çevirmen, öykü yazarı, kültür ve düşün dergisi Gerçemek'in sahibi ve ge..