Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '07

 
Kategori
Siyaset
 

Darağacından notlar/ Julius Fuçik

Darağacından notlar/ Julius Fuçik
 

Julius Fuçik’in Darağacından Notlar kitabını ilk okuduğum zaman içimin yandığını ve ağladığımı hatırlıyorum. Bu kadar özverili ve öleceğini bilmesine, kağıt ve kalemsizliğe rağmen sonradan gelecek insanlara bir şeyler bırakmanın sorumluluğuyla günlüklerini yazar. Siz katılım okurları için bu kitabı tanıtmamak sanırım haksızlık olurdu.

Çek Komünist Partisi'nin önderi Julius Fuçik, Almanya’nın Çekoslovakya’yı işgal etmesi sonucunda 1942 yılında tutuklanır ve Prag’daki Pankrats Gestapo Hapishanesi'ne konulur. Fuçik, hapishaneye girer girmez içeride yapılan işkenceleri ve düşüncelerini numaralandırdığı kağıtlara yazar. 24 Nisan 1942 günü Nazi işgaline karşı nasıl bir direniş başlatacaklarını konuşmak üzere bir araya gelen komünist direnişçiler ani bir polis baskınıyla karşı karşıya gelirler.

Biri kapıyı çalıyor. Ziyaretçiler sabırsızlanıyor. Kapıyı yumrukluyorlar. "Açın kapıyı! polis!" Pencereden kaçmalı. Çabuk olun! Tabancam var; ben onları oyalarım. Ama çok geç. Pencerelerin altında Gestapo’nun adamları, tabancalarını odanın içine doğrultmuşlar bile. Sivil polisler kapıyı kırıyorlar... Beni görmüyorlar; çünkü kapının arkasındayım, onları rahatça arkadan vurabilirim. Ama ellerinde dokuz tabanca, iki kadına ve üç silahsız erkeğe doğrultulmuş. Ateş etsem, hepsini öldürecekler, kendimi vursam, silahlar patlayacak yine o insanları vuracaklar. Ateş etmezsem altı ay ya da bir yıl hapis yatacaklar ve devrim onları sağ olarak kurtaracak. Yalnız Mirek’le ben bu işten sağ çıkamayız... Ateş edersem (kendimi vurursam) kimseyi kurtaramam, yalnızca kendimi işkenceden kurtarırım, öte yandan beş yoldaşımı feda etmiş olurum öyle mi, değil mi? Öyle. (sayfa 16) diye yazıyor Fuçik ve teslim oluyor.

Julıus Fuçik, kitapta hapishanede karşılaştığı insanların portrelerini çıkarıyor ve gözlemlerde bulunuyor. Bir bira fabrikasında işçi olarak çalışan ve Pankrats hapishanesine düşen Koklar için de şunları yazar;

Bu da Budajovitze’de ki bira fabrikasında işçiymiş. O fabrikadan çok insan var burada. Sudeten bölgesinden bir sürü Alman işçi var . Marks “işçinin birey olarak ne düşündüğü ya da ne yaptığı önemli değildir; önemli olan bir sınıf olarak emeğin tarihsel görevini yerine getirmek için ne yapması gerektiğidir.” Demişti. Burda gördüklerimiz, sınıflarının görevleri konusunda hiç ama hiç bir şey bilmiyorlar. Sınıflarından kopmuş, karşı safa geçmişler. İdeolojik olarak havada asılı kalmışlar ve belki sonunda fiziki olarak da havada asılı kalacaklar(sayfa96-97)

Kitapta ilginç ve çarpıcı tipler de var. Örneğin Kolinski adındaki Çek gardiyan. Kolinski gönüllü olarak Gestapo Hapishanelerinde gardiyanlık yapmak için başvurur ve işe alınır oysa Kolinski yurtsever bir kişidir. Amacı ise bu yolla içerideki Çek yurtseverlerine gizliden gizliye yardım etmektir.

Fuçik; “ gerçek yaşamda seyirciler yoktur: herkes katılır yaşama... yaşamımın filmini yüz kez binlerce ayrıntılarıyla gördüm. Celladın ipi, ben yazacaklarımı bitirmeden boğazımı sıkarsa, geride filmin mutlu sonunu yazacak insan var” tespitiyle yaşam perspektifini ortaya koyar.

Fuçik son notlarını 9 Haziran 1943 günü yazar. Kitabın sonu da bu notlarla biter;

Benim oyunum da sona yaklaşıyor. O sonu yazmayacağım, çünkü nasıl olacağını bilmiyorum henüz. Bu , artık oyun değil yaşamın ta kendisi. Son sahnenin perdesi açıldı. Dostlarım! Hepinizi sevdim. Nöbeti teslim ediyorum(sayfa 128)

Bu kitabın yayınlanmasında yukarıda da adı geçen yurtsever Çek gardiyanı Kolinski sayesinde olmuştur. Kolinski önce koğuşa kağıt ve kalemleri getirip sonra da yazıları tek tek dışarı çıkararak bu notların gün ışığına çıkmasını sağlamıştır.

1903 yılında doğan ve 40 yaşında Alman faşistlerince öldürülen bu edebiyat eleştirmeni ve militanı tanımak için bu kitabı mutlaka okuyun.

 
Toplam blog
: 67
: 1679
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimimi yatılı bölge okullarında okudu. İzmir 9 Eylül İktisat Fa..