Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '17

 
Kategori
Anılar
 

Darüşşafaka girişi

Darüşşafaka girişi
 

Darüşşafaka Fatih Çarşamba tarihi binası 1972


Darüşşafaka, yoksul ve anasız babasız olan öğrencilere seçkin eğitim-öğrenimde fırsat eşitliği sağlamayı amaç edinmiş bir eğitim cemiyetidir. Parasız yatılı, orta ve lise düzeyinde okul hizmeti veriyor; öğrencileri sınavla seçiyor. İlköğretim 4. sınıf öğrencileri başvurabilir. Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nın 2017 yılı sınavı, 28 Mayıs 2017 Pazar günü saat 10.00’da Türkiye’nin 21 ilinde düzenlenecektir. İnternet başvuru adresi:
 
http://www.darussafaka.k12.tr/darussafaka-sinavi/
 
Benim girdiğim yıllarda analı babalı fakat yoksul öğrencilere de bu değerli fırsat eşitliğinden yararlanma olanağı verilmişti. Bana göre bu olanağın kaldırılmış olması ülke eğitim hizmetinin büyük kaybı olmuştur.
 
1966 yılı sonbaharında sonradan kısaca Daçka dendiğini öğrendiğim Darüşşafaka’nın dökme demir büyük yeşil kapısından içeri adım attığımda başka bir dünyaya geçmiş kadar tedirgin olmuştum. Kaybolabileceğim kadar büyük bir dünya görünmüştü gözüme. Bir pazar ikindi vaktiydi; büyük yeşil kapıdan geçip, ablamın elini tutarak koyu gölgeli çamların altından yürüdüğümü hatırlıyorum. Okul binasına kıvrılan bahçe yolunun kıyısındaki küçük havuzun başında ‘ağabeylerimiz’ oturmuş yeni gelen biz çaylakları izliyorlardı.
 
İkindi olanda hepimizi bir salonda topladılar ve bizleri teslim alıp velilerimizi dışarı çıkardılar. Birileri gelip gidip okul hakkında ve yatılı düzen okuma kuralları hakkında anlatıp duruyordu. Ancak şimdi hiçbirini hatırlayamıyorum; galiba, o zamanın heyecanından kulaklarımla beynimin arasına çöken heyelanın altında kalmıştım.
 
Akşam olunca, disiplinli bir sıra ve sessizlik içinde bizi eski binanın zemin katındaki yemekhaneye aldılar. Tarihi eski binanın zemin katında, tek parça uzun bir yalağa akan el yıkama musluklarının önünde hepimizi durdurup ellerimizi yıkattılar. Mendili olan cebinden çıkarıp ellerini kuruluyordu. Mendilsizler pek azdı; birisi bendim; çaktırmadan ellerimi ovalayarak ıslaklığını gidermeye uğraşıyordum. Bu el yıkama faslından sonra yemekhaneye geçmiştik. Her masaya yenilerden en az bir öğrenci oturtuluyordu. Masalar 8 kişilikti. İlkesel olarak her sınıftan en az bir kişi masada olacak biçimde oturma düzeni ayarlanmıştı. Bazı masa başlarında öğretmenlerden birisi oturuyordu. Masadaki yemek alma ve yemeğe başlama düzeninden fark ettim ki masadaki öğretmen veya en üst sınıf öğrencisi masa başkanı olarak yemeğin adil dağıtımı ve edepli yenmesinden sorumluydu.
 
İlk akşam karnımı iyice doyurdum. Açlıktan değil de yemekleri beğendiğimden tabağımı tertemiz yapmıştım. O sade yatılı okul yemeği benim yoksul damağıma oldukça lezzetli gelmişti. Masa başkanı “kalkabilirsiniz” deyince hep birlikte fakat itişip kakışmadan dışarı çıktık. İlk günün heyecanı ve yemek sonrası rahatlamasıyla birden çişim sıkıştırdı. El yıkama musluklarının karşısındaki tuvaletleri keşfettim. Beton bir set üstünde dizilip üstü açık bir kanala işiyorduk. Havaya çok keskin bir sidik kokusu yayılmıştı.
 
Eski Bina yüksek tavanlı dış cephesi kesme taş görünümlü heybetli bir binaydı. Eski Bina’nın hemen yanına yeni fakat dış cephesi çok sıradan görünümlü betonarme bir ek bina yapılmıştı. İdare ofisleri, yatakhane, etüt salonu ve sınıflar yeni binadaydı. Tarihi Eski Bina’nın zemin katıyla bazı ilk kat odaları kullanılmaktaydı. Gerisi tehlike arz ettiğinden kapatılmıştı.
 
Eski Bina’nın sol kanadındaki kalın mermer basamakları çıkıp heybetli bir ahşap kapıdan girince hemen solda bir terzihane vardı. Okul reviri de aynı katta terzihaneye bitişikti. Ertesi gün burada ölçülerimiz alındı. Her yıl dikilen elbiselerin ve iki yılda bir dikilen kabanların imalatı burada yapılırdı. Karnına doldurulan korlaşmış kömürle kızdırılmış ağır dökme demirden ütü üzerine su serpiştirilen siyah kaban kumaşına bastırıldığında cıslayan bir buhar bulutu oluşurdu. Yarı dikilmiş elbiseler üstümüzde denenirken, büyük makasla kesilen kat kat kumaşlara, ıslak kumaşı cıslatan kömürlü ütülere alık alık baka kalmıştım... Ayrıca her yıl gıcır gıcır bir çift de ayakkabı verilirdi; ayakkabılar ayaklarımızın ölçüsüne göre yapılırdı. Bastığımız bir kartona ayağımızın dış çeperleri çizilerek alınan ayak ölçülerimize göre imalat yapılırdı.
 
Terzihanenin yanındaki daha aydınlık ve büyük bir oda revire çevrilmişti. Hasta olduğumuzda bu kapıyı çalar aspirin alırdık. Hastalığını ayakta atlatamayacak arkadaşlarımız revire yatırılırdı. Yatamayanlar yatabilenlere hep gıpta ederdi. Nedense revirde yatmayı ayrıcalıklı bir tatil gibi görürdük. Ateşimizi yükselteceğine inanarak tebeşir tozu içip öyle çıkardık revire, ama itiraf edeyim ki ben bir yararını görmedim, midemin ekşidiğiyle kaldım.
 
Eski Bina’nın sağındaki merdivenlerden laboratuarların olduğu kanada çıkılırdı. İkinci katın birkaç sağlam tavanlı ve döşemeli odası sosyal etkinlik kollarına ve depolama işlerine ayrılmıştı; ancak hep kilitli duran birkaç büyük ve ağır ahşap kapıların ardında ne olduğunu hâlâ merak ederim. Mezun olmuş Daçkalılar sanki bu kapıların ardında saklanıyormuş gibi gelirdi bana…
 
70'li yılların başında yeni ek binalarla modern bir kolej eğitiminin tüm eksikleri tamamlanmıştı.  Farelerin dolaşamadığı bir mutfağı olan ışıklı bir yemekhaneye, iyi ısıtılan dershanelere, küçük müsamere salonu yerine modern bir konferans ve gösteri salonuna, hangar bozması köhne spor salonundan basket potalarıyla birlikte tribünleri bile olan, döşemesi "cam cila" parke bir spor salonuna geçtik. Hoşumuza gitmişti ve daha önce bize kucak açan eski binalar da sanki bizimle birlikte gururlanıyorlardı, çünkü hâlâ yanımızda bizimle birlikteydiler...
 
Bu yeni ve genç binalar, yaşlı annemizin yorgun ve bitkin kollarından bizi alıp bağırlarına basmışlardı; yeni binalar gündüz dershanede, gece yatakhanede bizi şefkatle ağırlarken zaman zaman yaşlı annemizi ziyaret etmemize de izin veriyorlardı.
 
Maslak’taki yeni Darüşşafaka yerleşkesinde katıldığım ilk pilav gününde eski okuluma dayanılmaz bir özlem hissetmiştim. Yeni okulu olağanüstü bir beğeniyle gezerken, Fatih Çarşamba’daki yaşlı geçmişime nankörlük ediyormuşum duygusuna kapıldım. Hüzünlendim, çünkü bu kez genç Daçka’nın yanında yaşlı Daçka’nın gururlu duruşunu bulamamıştım...
 
Ey Çarşambalı koca Daçka! 50 yıl sonra eski okula duyulan özlemlik muhtemelen kalmayacak, çünkü orada okumuş kimse hayatta olmayacaktır. O günden sonra hiç bir mimar veya para Eski Daçka’yı diriltemez. Çünkü mekânlar anıların mirasçılarıyla yaşarlar; ne yazık ki artık orada ders zilli çalmıyor… Eski okulun anısını gönlümüze serdik ve tarihi eserlerle bir arada binlerce kişinin görebileceği ve her zaman hatırlanacağı Miniatürk alanına taşıdık. Ey Fatih’li koca Daçka, sana daha iyi bakıp ömrünü uzatamadığımız için bizi bağışla...
***
Muharrem Soyek
 
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..