Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Eylül '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Datça'nın dördüncü "B"si

Datça'nın dördüncü "B"si
 

Datça’nın üç “B”si meşhurdur biliriz. Bal, badem ve balık. Ben de diyorum ki aslında bir “B”si daha var ve başka bir coğrafyaya nasip etmemiş bu denli zenginliği Tanrı. O da “bük”leri. Bük kelimesi Rumca bir sözcük ve koy anlamına geliyor.

Muhteşem Datça Yarımadası üzerinde toplam kaç adet bük ya da koy var, ufak bir araştırma yaptım ama kesin ve net bir bilgiye ulaşamadım. Çok farklı rakamlar telaffuz ediliyor. Aslında sayının da fazlaca önemi yok. Önemli olan, oraları, o eşsiz güzellik ve zenginlikleri içine sindire sindire yaşayabilmek değil mi?

Beş gün süresince, ruhuna nakşolmaya çalıştığım Palamutbükü’nden Mesudiye Köyü yoluna girdiğinizde, yılan gibi kıvrılan etabınızda, karşınıza dört adet, harikulade koy çıkıyor.

İlkinin adı sanı yok, belki de var ben bilmiyorum. Ama yukarıdaki yoldan aşağısı öyle güzel görünüyor ki, serde de serüvenci ve seyyah ruh olunca, “a ne güzel bir yermiş” deyip geçemiyorsunuz.

Düzenli bir yolu falan yok, bu, akvaryumlara taş çıkartacak derecede güzel bükün. Taşlı-topraklı, dar bir patikadan, zeytin ağaçlarının arasından, aracımızla inebileceğimiz yere kadar iniyor ve denizine koşuyoruz.

Mavilerle yeşillerin, tonlarca çeşitliliği ve sabah saatlerinin o eşsiz iyot kokulu serinliğinin tam da içinde kayboluyoruz. Neredeyse başımızın üzerinden geçen karayolunu ve yolcularını seyrederken bir taraftan.

Sonraki koy, Ova Bükü. Uzun bir plajı ve sahiline dizilmiş mütevazı pansiyonları var. Büyükçe bir bük olduğu için deniz, zaman zaman dalgalı olabiliyor. Ne yalan söyleyeyim benim aklım bir öncekinde kalıyor.

Üçüncü koyumuz içlerinde en meşhur olanı: Hayıt Bükü. Küçük bir girinti. Ama bol miktarda restoran, cafe ve pansiyon mevcut burada. Bir de yat limanı. Tahmin edeceğiniz gibi oldukça da kalabalık.

Hayıt Bükü’nün denizinde, beni en çok etkileyen özellik ılık ve dalgasız denizin enteresan rengi oldu. “Su yeşili” denilen renk nasıl bir renktir, sorusunun cevabı Hayıt Bükü’nde saklı ve tescilli bence. Ben, bunca yıllık mütevazı gezginlik hayatımda, böylesine güzel bir renk, böylesine eşsiz bir su yeşili görmedim, tanımadım.

O bölgedeki koylar ve yerleşim birimlerinin, neredeyse tamamında; bal, badem, incir ve haşlanmış mısır satan insanlara rastlayabiliyorsunuz. Çeşitli aromatik balları, Betçe’nin meşhur nur bademlerini, bahçeden yeni toplanıp gelmiş, serin bardacık ya da mor incirlerini alıp tadabilme şansınız var.

Ancak, o Hayıt Bükü’nde bir mısır yedim ki tadını ve damağımda hala hissedebildiğim lezzetini unutabilmem mümkün değil. Öyle, sıkı bir mısır fanatiği falan değilim. Ama Hayıt Bükü’ndeki Mısırcı Teyze’den alıp yediğimiz, haşlanmış, bahçenin süt mısırını burada anmadan geçemedim.

O güzergahtaki son koy ise Hayıt Bükü’nden de görülebilen, bir kilometre ötedeki Kızıl Bük. Burada sadece bir tane tesis var. Toprağın kızıl-kırmızı renginden dolayı olsa gerek buraya Kızıl Bük adı verilmiş. Uzaktan bakıldığında, dünyadan kopmuş bir vaha görüntüsü veriyor. Gidip de yaşamak, denizine dalıp, ağacının gölgesinde uyumak lazım.

Not: Bir sonra ki gezi-tatil yazımı “ Sahillerin, bu yıl ki “trendy consept”leri “ başlığı ile yayınlayacağım.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..