Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '12

 
Kategori
Çocuk Psikolojisi
 

Davetkar çocuklar

Bambaşka bir konu hakkında yazacakken gün içinde yaptığım bir sohbetin neticesinde yüreğim darmadağın parmaklarım kendiliğinden klavyenin üzerinde gezinmeye başlayarak satırları oluşturmaya başlamıştı bile...


Dokuz yaşında bir kız çocuğunun anne baba ayrılığından sonra vücudunun yaralar içinde kalması sohbetin konusuydu. Anne bu kızcağızı eski eşine havale edip, evliliği noktalandırmış ve o günden sonra yalnız eşinden değil evladından boşanmış olsa gerek ki, ne aramış ne sormuş yavrucağı. Aylarca anne yüzü görmeyen kız çocuğunun bütün vücudu yara dökmüş. Ne hikmetse birkaç gün önce annesi kızın okuluna gitmiş. Kız okul koridorunda annesinin eteklerine yapışmış “gitme anne!” diye. Baba telefon açmış sıfatı anne olan kadına, “senden hiçbir şey istemiyorum, Allah aşkına arada bir gel kızını gör, sev” yeter demiş. Ne kadar dil dökülse nafile. Anne yine karanlık sessizliğine gömülmüş. Baba kararsız, çareler arıyor. En son kendince bir yöntem bulmuş: “Herhalde ben kızıma iyi bakamıyorum. En iyisi onu bir yetimhaneye bırakmak!”


Duyduğum anda içten bir off çektim. “Herkes anne baba olmamalı” diye düşünürken “Nasıl yani? Yapmasın. O çocuğun bakıma değil sevgiye ihtiyacı var, hata ediyor, zaten anasız bir de babasız koymasın onu ...” gibisinden cümleleri sıralamaya başladım ama karşımdaki yaşı başı yerinde, eğitimli kültürlü sohbet arkadaşım yüzüme tokat gibi yapışan cümlesini sarfetti.
“Belki çok daha iyi olur! Ne biliyoruz o çocuğun orada neler yaşadığını. Acaba sadece anne yokluğu mu o yaraları dökmesine sebep?”
Bir “nasıl yani?” daha dökülüverdi ağzımdan. Sağlık mesleğinin üyesi olan sohbet arkadaşım başını acıyla salladı. “Geçenlerde bir hastam anlattı” dedi. Kızı her dedesinden geldiğinde poposunu tutuyormuş. Annesi acıyla anlatmış “Biz de herhalde hazır fast foodlar yiyor da çocuk kabızlık çekiyor sanıyorduk. Bir gün iç çamaşırında kan gördük. Doktora gittik ve kızımın dedesi tarafından tacize uğramış olduğunu öğrendik.” Sonrasında o zavallı kızın annesi kendi babasını öldürmeye kalkmış.


“Oh iyi yapmış” dedim heyecanla. Böyle durumlarda soğukkanlı ve aklı selim olamıyordum. Çok yönlü düşünmeyi bırakın düşünemiyordum bile. Hatta o kişi karşımda olsa ben de herhalde o anne gibi davranırdım. Allah-ü Teala kimseye böyle bir sınav yaşatmasın.
“Neyse ki başaramamış, kadın” dedi sohbet arkadaşım. “Ya ölseydi o adam, kadın katil olsaydı, o çocuk ne olurdu düşünsenize”
Yaaa evet işin bir de o boyutu vardı değil mi? dedim utanarak. Öyle bir çirkef durum ki, o adam müsveddesini öldürürsen çocuk iyice sahipsiz kalacak. Yanındayken bile koruyamadığın yavrunu parmaklıklar ardında nasıl koruyacak insan?
Ayaktaydım nasıl hala ayakta durabildiğime şaşırarak, bir şeyler söylemeye çalışıyordum. Evet dünyada böyle bir gerçek vardı. Hem ensestlik hem de sübyancılık ya da tek kelimeyle şerefsizlik…


Sohbet arkadaşım devam etti: “Ben herkese her hastama söylüyorum. Kız olsun erkek olsun çocuklarınızı hiç kimseyle hatta babasıyla baş başa bırakmayın diye. Acı, ürkütücü ama gerçek bu. Her an çocuklarınızı takip edin. Ürkütmeden çok kuşkucu davranmadan gözleyin çocuklarınızı”.
Tekrar yara bere döken ana baba hayatta öksüz yetim çocuğa döndü konu. Gün görmüş sohbet arkadaşım soruyordu: “O çocuğun böyle bir şey yaşamadığını bilebilir miyiz? Çocuk anlatamaz ki!”
Doğru çocuk anlatamaz. O saf yavrucak her türlü temizliğine rağmen, bu iğrenç durumdan utanır ve hatta kendini suçlar. Utanır, korkar ve susar…


“Yargı sistemindeki boşluk” dedim. Katili bile belki affedebilir insan ama bu şerefsiz taciz ve tecavüzcüleri ben affedemem. Yok böyle bir şey. O insanları asmadan beslediğimiz sürece, bu böyle sürüp gider. Üstelik bu tür kişilerin “psikolojileri bozuktur” diye aldıkları raporlarla cezalarda yapılan indirimlerden bahsetmeyelim bile. Ben böylesine insan müsveddelerinin benim ödediğim vergilerle hapishanelerde beslenmesini hoş göremiyorum. Hoş orada da çok kalmıyorlar, kısa sürede aramıza dönüveriyorlar. Çünkü bu insanlar aslında çok masum, saf ve kandırılan yetişkinler.
Çünkü…
Benzer olaylarda alınan mahkeme kararlarının da işaret ettiğine göre…
Bizim toplumumuzda 13 yaşında koca koca, nur yüzlü, sütten çıkmış ak kaşık misali adamları baştan çıkaran o kadar davetkar kız çocuğu var ki!”

 

Neslihan Sultan PALA

 

 
Toplam blog
: 35
: 2068
Kayıt tarihi
: 03.09.11
 
 

1970'li yıllarda başlayan yaşam serüvenimde yazmak daima benim için itici bir güç oldu. İstanbul ..