Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '09

 
Kategori
Siyaset
 

Davos’ta av ve sos olması gerekenler ne oldu da kabus oldu? Monşerlere diplomasi örnekleri;

Davos’ta av ve sos olması gerekenler ne oldu da kabus oldu? Monşerlere diplomasi örnekleri;
 

Yılanın kafası küçükken ezilmelidir…”


Bu yazıda “Davos” un perde arkası ilk kez anlatılacaktır. Ancak önce konu ile ilgili iki hikaye okuyacaksınız. İçeriklerinden dolayı okuyanlardan özür diliyorum. Ancak, konunun öneminin anlaşılması için anlatılması gerekmektedir. Birinci hikâye; Mahallede sahipsiz bir çocuk vardır. Bir gün ahlaksız, kötü niyetli biri çocuğun orasını burasını yoklarken çocuğun belinden yere bir tabanca düşer. Tabancayı eline alır ve çocuğa sırıtarak sorar; “Bu ne lan?” Çocuk cevap verir; “Bu tabancayı bana zarar vereni öldürmek için aldım.” Ahlaksız sırıtmaya devam eder; “Ha… Demek ki, bu oyun sana zarar vermemektedir!

İkinci hikâye; Ünlü bir şair, kalabalık olan pazaryerinde, yanındaki arkadaşına önlerinde giden şehrin lanet valisine bir parmak atacağını söyler. Arkadaşı şirret valinin şerrinden korkmaktadır. “Yapma, etme” demeye fırsat kalmadan şair ilk parmağı atar. Vali hışımla ve hiç beklemediği bir hareket karşısında döner, sağına soluna bakar ve yoluna devam eder. Şair artık göreceğini görmüş, anlayacağını anlamıştır! Bu ilk olaydan sonra artık şirret valiyi kalabalıklarda kollamaya başlar... Fırsatını bulur ikinci parmağı da atar. Vali döner ve sadece parmağın sahibine bakar! Olayın üçüncü tekrarında, Vali mutlu ve cilveli bir şekilde arkasını döner ve; “Ay… Yapma kızzz...”

Davos’ta sayın başbakanın paneli terk ettikten sonra İsrail cumhurbaşkanı ile paneli yöneten ABD’li gazetecinin, sıcak, samimi ve kahkahalar arasındaki ayaküstü sohbetini umarım izlemişinizdir. İzlemeyenler lütfen fırsat bulduklarında izlesin ve bu yazı ile o sahneleri birleştirsinler.

Şimdi biraz Davos ve yıllık olarak yapılan ekonomik etkinlikleri ve amacını tanıyalım;

-“Dünya Ekonomik Forumu” kim tarafından kurulmuştur? Kurucusu ve başkanı, Klaus Martin Schwab (d. 1938 Almanya) İsviçreli hayırsever bir işadamıdır. 1972-2002 yılları arasında Cenevre Üniversitesi'nde işletme profesörlüğü yapmıştır. 1971 yılında Dünya Ekonomik Forumu'nu kar amacı olmayan bir kurum olarak kurduğu ifade edilmekte ve kurumun amacının dünyanın durumunu düzeltmek, geliştirmek olduğu iddia edilmektedir.

-Davos nerededir? Davos, İsviçre'nin doğusunda bir kasaba olarak yer almaktadır. 1860'lardan sonra gözde bir sağlık merkezi, 20. yüzyılda da uluslararası üne sahip bir kış sporları merkezi olarak gelişme göstermiştir. 1971'den bu tarihe kadar da yıllık olarak düzenlenen Dünya Ekonomik Forumuna evsahipliği yapmaktadır.

-Davos’ta yapılan yıllık ekonomik etkinlikler; Forum’a dev şirketler, güçlü patronlar, efsane CEO’lar, etkili siyasetçiler, alanlarında isim yapmış akademisyenler, sanatçılar ve gazeteciler katılmaktadır. (Katılmaktaydı)

Orada (kimilerine göre) Dünyanın seçkinlerini daha yakından tanır, görür ve kendi ağızlarından dinleme fırsatı bulursunuz. (Ancak daha sonra o ünlerin, ünleri ve bilgileri kendilerini krizden kurtarmaya yetmediği görülmüştür.)

"Katılanları bazıları diğerlerini gerçekten etkiler, cin gibidirler! Birçoğunda da düş kırıklığı yaratır. Hatta dersiniz ki; “Bunlar kağıttan Kaplan… Âlem buysa kral benim…” O kadar silik insanlardır..."

”Geçmiş yıllarda Davos’ta muhteşem davetlerde bir imparator havasında olan CEO’lar, tanrılaştırılan! Bankacılar ve kabul gören seçkin düşünürlerden birçoğu şimdilerde ortalardan kaybolmuştur. Örnek; Lehman Brothers gibi finans devleri, varını yoğunu Madoff gibi düzenbazlara kaptıranlar veya kendi şirketinin içini boşaltıp hapsi boylayanlar…

Özetlersek; genelde ortadaki efsane (belirli yerlerden parlatılan) isimlerin, başkalarının parasıyla kumar oynayıp cebe attıkları primlerle köşeyi dönen cüretkâr maceracılar olduğu; bunların dilediği gibi at oynatmasına seyirci kalan devletin denetim organlarının ve “rating” kuruluşlarının da onların suç ortağı olduğu izlenimi yaygınlaşmıştır…”

Bütün bunların, yapılanların sonucunda finans sistemine karşı müthiş bir güvensizlik doğmuş ve sistem büyük bir çıkmazın içine (krize!) sürüklenmiş ve (eski) Başkan Bush kimilerine göre (ABD'yi batırarak) dünyayı kurtarmıştır! Oyun içerisinde oyun, soygun içerisinde soygun. Herhalde artık daha iyi anlaşılır; bu Krizin aslında planlı bir soygun olduğu.

Peki, Davos’taki bu toplantılar gerçekte neden yapılmaktadır?

Birileri de demektedir ki; “Dünya Ekonomik Forumu toplantılarının asıl amacının, bütün dünya ülkelerinin kendine “mahkum” olacağı bir uluslararası ekonomik organizasyon haline gelmeyi hedeflemek olduğu görüşünde. İddiaya göre, global ekonomik yapılanmanın BM’si olmayı amaçlıyor Davos…” BM'nin son İsrail olaylarında kime hizmet ettiği de çok iyi gözlemlenmiş, umarım bazı saflarımızın da gözlerini açmıştır.

Artık konuya dönelim ve olaya neden olan aslında kurulan tezgâhı özetleyelim;

-Panel de başbakan Erdoğan'ı zor durumda bırakmak için ilk söz ona verilir ve 12 dakika konuşturulur. (Genelde bu tertip taraflı organizatörler tarafından sık yapılan bir oyundur.)

-Sonra söz alan her kimse, istediğini istediği şekilde size cevap hakkı da verilmeden konuşur. İsterse sizi küçük düşürür, alay dahi eder.

-Burada aynen böyle olmuştur. Sayın başbakanın gençliğinden beri siyasetin içerisinde olması, bu oyunları iyi öğrenmesini sağlamış olmalıdır ki; kurulan tezgâhın farkına varmıştır.

-Peres konuşur ve Başbakan Erdoğan'ı kızdırmak için her türlü tertibe başvurur. Psikolojik baskı yapar, yalan söyler, küstahça sesini yükseltir ve İsrail'in Gazze'de yaptığı katliamı överek konuşmasını (25 dakika) sürdürür…”

-Bu konuşma üzerine sayın başbakan Erdoğan; “Konuşmacılara verilen sürenin adaletsiz olduğunu ve kendisine (evvelce 12 dakika konuştuğu için) tekrar söz verilmesini ister…

Olayın bundan sonrasını hiçbir adaba ve usule uymayan basit el, kol hareketlerini hep birlikte izlediğimiz için tekrarına gerek olmayacaktır.

Şimdi paneldeki bu tezgâh Türkiye’ye neden kuruldu? Türkiye bugüne kadar gerek uluslararası arenada, gerek bölgesinde son derece silik, etliye sütlüye karışmayan, kendi gücünün farkında olmadan, adeta bir aşiret devleti yönetimi sergilemektedir. Bunları söylemek benimde hiç hoşuma gitmemektedir. Ancak acı gerçeğimiz buydu.

Ekonominiz zayıf, diğer devletlerin işbirliğine veya ürettiklerine ihtiyacınız olabilir; halkınızın yeterli donanımı da olmayabilir. Ancak; bunlar hiçbir zaman onurlu bir devlet olarak ve 1000 yıllık cihan imparatorluğunu da sahip olan tarihiniz doğrultusunda başınızı önünüze eğmenize, haksızlıklar karşısında yutkunmanıza, birilerine yalakalık yapmanızı gerektirmez.

Bugün Çin ve Japonya ile iş yapanlar bilirler. Onlara Türk’üm dediğiniz zaman onların size hemen; “Osmanlısınız…” derler. Halbuki; Osmanlı tarihteki yerini neredeyse bir asır evvel almıştır.

Gerçeğinde ne kadar ilginçtir; Onlar bu ismi (Bizlerin adına) gururla ifade etmektedirler. Maalesef aramızda kimileri hangi akla hizmet eder bilinmez! Fethettikleri yerde oturmalarına rağmen Osmanlıya (atasına) hakaret etmektedir.

Özetle; Türkiye Cumhuriyeti Devleti şimdi dış politika anlayışını değiştirmiş, adını ve ne olduğunu hatırlamıştır. Tüm (tertip) hikâye, Türkiye’nin başını kaldırması ve bunun karşı tarafta ne anlama geldiğinin bilinmesidir. Bu panelde yapılmak istenen; bir buçuk milyarlık Müslüman dünyasının önünde Türkiye küçük düşürülmek istenmiştir.

Yani; “Yılanın kafası küçükken ezilmelidir…”

Bizler ne küçüğüz ne de Yılan...

Onlar da bunu bizden çok iyi bilmektedirler, bilirler.

Bundan sonra lüfen İsrail ve ABD basınını değil. İngiltere üzerinden gelen yorumlara bakınız.

Eğer, bu yazının içeriği haklı bir gerçeğe dayanmışsa, oralardan bizleri aşağılayan (kıskanç) yorumlar gelecektir.

Umarım ben yanılırım ve bu yazıyı referans göstererek “ben demiştim” demem.

Resim;www.resimmerkezi.net'ten alıntıdır.

31.01.09 14.30

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..