Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ocak '09

 
Kategori
Siyaset
 

Davos'ta Krizin nedeni veya Erdoğan'ın duruşu doğru muydu?

Davos'ta Krizin nedeni veya Erdoğan'ın duruşu doğru muydu?
 

Türkiye'nin bölgenin bir süper gücü olur mu olmaz mı diye tartıştığımız günlerde Davos'ta yaşanan kriz konuya farklı bir açılım getirmiştir. (Türkiye "süper güç" olabilir mi?)

Tabii her şey insanın gözünün önünde gelişince, insanların kafalarında yorum dinlemeye gerek kalmayan düşünceler oluşturmuştur. Ancak olay anında itibaren çeşitli yorumcuların ağızlarından konunun olumlu olumsuz detaylarını dinledik durduk. Ben kriz olurken araçla köprüye doğru yaklaşıyordum ve NTV Radyo'yu dinliyordum. İlk tepkim Başbakan'ın başımıza yeni bir sıkıntı yarattığı yönündeydi. Çünkü İsrail dünyanın en hassas konularından bir tanesiydi. Gazze olayı patlak verir vermez Türkiye'nin tavrı; özellikle bebek ölümlerini gösteren televizyon görüntülerinden sonra İsrail'e karşı giderek sertleşen bir üslup olmuştu.

Başbakanın değişen ve sürekli yükselen sesinin arkasında; İstanbul'da yapılan ve geniş katılım sağlanan Saadet Partisi'nin Filistin'e Destek mitinginin çok büyük etkisi vardı kuşkusuz. Yaklaşan seçim, Erdoğan'ın özellikle muhafazakar seçmeninin sağduyusuna seslenmesini zorunluluk kılıyordu. Emine Erdoğan'ın dünya first ladylerini toplamaya çalıştığı etkinlik de bunu izledi.

Başbakan tam bu noktada bir anda Arap dünyasında ön plana çıktı. Dünkü tavır sonrasında da Araplar için Erdoğan unutulmayacak bir lider konumuna gelmiştir. Bu Türkiye'nin batı dünyasından uzaklaşarak hızla Ortadoğulaşması olarak yorumlaşmıştır.

Peki Türkiye'nin batı dünyasından uzaklaşması sürecinde batının etkisi hiç yok mu?

AB, AKP'nin seçim kazanıp müzakerelerin başladığı 2002 sonundan 2004 yılına kadar geçen sürede Türkiye'yi sürekli oyalayan bir pozisyonda olmuştur. Fransa'da Sarkozy seçim kampanyasını Türkiye'nin Avrupa'nın dışında tutulması söylemi ve eylemi ekseninde götürmüştür. Türkiye, Kıbrıs'ta Annan Planına destek veren bir taraf olurken, halkoylamasında Denktaş'a rağmen Annan Planına evet demişken bir kaç ay sonra Kıbrıs'ın Güneyi AB üyesi olmuş; Türkiye'nin önüne müzakerelerin başlaması içinde Kıbrıs'ı tanıma şartı koyulmuştur. Türkiye ile ne demokrasisi ne ekonomisi kıyaslanmayacak bir çok eski doğu bloğu ülkesi apar topar AB üyesi yapılırken; Türkiye'ye ucu 2050'li yıllara uzanan tarihler vererek oyalanmıştır.

Son IMF pazarlıklarının ve temsilcinin Türkiye'den istekleri ortadadır. IMF'nin bir çok şartının Avrupa'daki diğer ülkelere sağlanan olanaklarla kıyaslandığında neredeyse tam bir müdahale olmasına rağmen ortadaki çelişkili durum kamuoyunu ve elbette pazarlık sürecindeki hükümeti etkilemiştir.

Ortaklıklar ve anlaşmalar her iki tarafı da bağlar. AB süreci tek taraflı olarak sadece Türkiye'nin birliğe katılma talebiyle oluşmamaktadır. AB, öyle ya da böyle Türkiye'nin birlik içinde olması gerektiğinin de farkındadır.

Davos her ne kadar ekonomik bir forum olarak görünse de siyasi polemiklerin yaşandığı bir yerdir. Türkiye - Ermenistan yakınlaşmasının beklendiği bu forumdan Türkiye - İsrail krizinin çıkması tarih ilginç notlarından biri olmuştur.

Moderatör

Gazze konulu bu toplantının bir saat gibi bir süre ile kısıtlanması, kısıtlamanın da moderatörün inisiyatifi ile eşit dağıtılmaması, moderatörün özellikle batı dünyasında hiç hoş karşılanmayan başbakana elle müdahalede bulunması, Peres konuşurken susup, Erdoğan söz aldıktan sonra sık sık araya girmeye çalışması öncelikle dikkat edilmesi gereken ciddi bir hatadır. Erdoğan burada gösterdiği tavır ve sonra tepkisinde haklıdır. Moderatörün neredeyse elle tacize varan davranışında cesareti nereden aldığını çok merak ediyoruz. Biraz ciddiyeti bozacağız, hani orada Recep İvedik olsa moderatöre başka şeyler de yapardı.

Erdoğan'ı beğenip beğenmememiz önemli değildir; o kişi Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanıdır, seçmenin yarısına yakın oyla iktidara gelmiştir ve orada 75 milyon vatandaşı temsil etmektedir. Aynı moderatör, şu dokunuşları Bush'a, mesela Merkel'e yapabilir miydi? "Samimiyetten canım" diye bir açıklama burada yapılamaz.

<ımg src="http://www.hurriyet.com.tr/_np/2927/7252927.jpg" border="0">

Erdoğan'ın Peres tepkisi ya da Hamasçıymış gibi görünmesinin arkasında yatan şeyin de Peres'in söylemi, sürekli işaret parmağını Erdoğan'ın gözüne gözüne sokması ve verdiği İstanbul örneği olduğunu düşünüyorum. Erdoğan bu kendisini hedef alan söylem karşısında tepki vermek zorunda kaldı.

Erdoğan'ın iki dakikalık konuşması sırasında On Emir'e atıfta bulunması; "siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz" tarzında, bir önceki "öldürmeyeceksiniz" emriyle çelişen cümleleri ise o platformda dile getirilmesi doğru olmayan çok ciddi hatalarıydı. Konuşmasına dini içerik vermesi hep konuştuğumuz laikilik sorunuyla yakından ilintilidir. Bu söylem dünyadaki Yahudileri de rahatsız edecektir. Kimse bir başka kişiyi inancının dayandığı metinleri örnek göstererek eleştirmez. Erdoğan'ın çıkıp bu durumu düzeltmesi, belki de özür dilemesi gerekir.

<ımg alt="Davos'tan kareler / 63" src="http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/LiveImages/Foto%20Haber/Davos'tan%20kareler/P29222421.jpg" border="0">

Erdoğan'ın bu üslubu aslında Türkiye'nin geldiği; benim de önceki gün yazdığım bölgede süper güç olma süreciyle çok ilintilidir.

Türkiye, 1990'lı yılların ortalarında Arap çöllerinde Kaddafi'nin çadırının bir köşesine büzülmüş başbakan modelinden bugün masaya yumruğunu vuran bir aktöre dönüşmüştür.

Kuşkusuz bu tavrın bir bedeli vardır. Dünyaya egemen olan bazı güçler böylesi çıkışları hiçbir zaman hoş görmezler. Ecevit, İsrail'e soykırım yapıyorsunuz dedi, sağlam girdiği hastanede yatalak oldu, sonra başbakanlığı kaybetti.

Peres'in hemen telefona sarılıp, Erdoğan'dan özür dilemesi de anlamlıdır.

Batı zenginliği, demokrasisi ve hümanist duruşuyla birlikte çok ciddi bir erime içindedir. Bugün dünyayı ekonomik krize sokanların içine düştükleri durum da ortadadır. Batı şu krizde dahi ne diyeceğini bilemeyen şaşkınlık içindedir.

Bundan tam on yıl önce bir G7 ülkesi İtalya, Öcalan'ın iadesi karşısında Türkiye'nin gösterdiği tepkiye dayanamamıştı. Yunanistan keza öyle... Sarkozy seçim öncesinde meydanlarda attı tuttu, seçildi, sonra Türkiye'den özür dilercesine etrafındaki yazarlara Türkiye konulu kitaplar yazdırdı. Sarkozy iktidara geldikten sonra yazılmış ve Türkiye ile yumuşama mesajı veren kitapların bir istatistiğini inceleyin, bunu görürsünüz.

Bütün bunları bir AKP yandaşı ya da Türkiye'nin sesi olarak söylemiyorum. Bu gündem doğrultusunda jeopolitik yorum yapıyorum. Erdoğan benim gözümde bir kahraman falan da değildir. Ancak o durumda orada kim olursa olsun yapması gereken şeyi yapmıştır. Bugün dünyada hiçbir güç, hele bölgede Türkiye'nin ne dediğini ve neye izin verebiliyor olduğunu dinlemeden hareket etmeyecektir.

Tarihte irade gösterenler yalnızlaşmaz. Aksine güç merkezi olurlar.

Ha, bu Türkiye'nin çok güçlü olduğuna mı delalettir. Türkiye'nin bu ekonomik yapısıyla güçlü olması uzun süre daha mümkün değildir. Bu da bir başka yazı konusu olsun.

Uzay Gökerman

Konuyla ilgili diğer yazılar...

Gazze'den Ayrılırken...
İsrail, Filistin'in iradesini teslim alabilir mi?
Filistin için; Merhamet...

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..