Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '18

 
Kategori
Psikoloji
 

Dayaktan Hoşlanan İnsanlar Var mı?

Böyle  insan olur mu,diyeceksiniz de var. Bunlar, hasta ruhlu insanlar. Dayakla rahatlıyor, kendilerine geliyorlar.17 Aralık 2018’de bir TV programında erkek, karısının dövülmek istediğini söyledi. Olabilir mi? Demek oluyor. Psikolog da olabileceğini söyledi. Dövülmek isteyen  kadının kocası da ilk kez beni anlayan birisi çıktı, diye rahatladı. Halk arasında bir söz vardır. Dayak arsızı” İnsan, niçin  “dayak arsızı ”olur. Sürekli dövüldüğü için. Bu kadın da çocukluğunda dövülmüş, evlenince de kocası dövdüğü için böyle olabilir.
 
Bazı hanımlar vardır. Kendilerini öldüresiye döven kocalarına adeta yapışır ve onsuz asla yapamayacaklarını savunurlar. Kadın kendisine duygusal ve fiziksel şiddet uygulayan kocaya bağımlıdır. Çözüm üretemeyince çaresizliğe teslim olmuş ve acıya karşı duyarsız hale gelmiştir. Kuşkusuz bunun bazı nedenleri var. O nedenle bu kimseleri anlayabilmek için fotoğrafın görünen yüzüne değil görünmeyen tarafına bakmamız gerekir.
 
Kadının çocukluk döneminde şiddete maruz kalması, aşağılanması, ağır eleştirilere tabi tutulması onun gelecek yaşantısında kendini yetersiz hissetmesine ve birine bağımlı kalmasına neden olacaktır. Yetersizlik hissiyle büyüyen çocuklar , kendilerini yaşanan her olayın suçlusu olarak görür ve şiddeti kabullenirler. Bu kişiler evlendiklerinde eşlerinden gördükleri şiddeti hak ettiklerine inanır ve sessiz kalırlar. 
 
Kadın kendisine şiddet uygulayan eşi olmadan hayatta kalamayacağına inanır ve onun kendisini koruyup kollaması gerektiğini düşünür. Kendi çabası ile hiçbir şey yapamayacağını düşünür ve eşinin hatalarında kendisinin payı olduğuna inanır. O yüzden kendini tanıma ve savunma olanağı bulamaz.
 
Duygusal mazoşizmde kadın yaşadığı sorunları yakınları ile paylaşır ve kendisini dinleyen kişilere bağımlı hale gelir. Acı artık bu kişiler için yaslanılan kırık dökük bir duvardır ve bu duvar her seferinde biraz daha yıkılmaktadır. Şiddet yanlısı koca şiddetin dozunu ne kadar arttırırsa arttırsın kadın “yeter ki beni sevsin, korusun da ne olursun” diye düşünmekte ve kendini suçlamaya devam etmektedir.
 
W. Reih, mazoşisttik kişilerin özelliklerini, acı çekme, şikâyet etme ve kişinin kendine zarar verici eylemlerde bulunması olarak açıklar. Bu kişilerin kimileri yaşadığım acıya karşın yıkılmadım ayaktayım diyerek kendini göstermeye çalışır, Kimileri zaten ben doğuştan bahtsızım, kötüler hep beni bulur deyip sorumluluk almaktan kurtulmaya çalışır. Kimileriyse kendilerini insanlardan soyutlayarak cezalandırma yoluna giderler. Mazoşist bireylerin geçmişe dönük tutulmamış yasları ve üzeri örtülmüş incinmeleri vardır. Bu sorunlar erişkinlik döneminde bütün yoğunluğu ile ortaya çıkar ve işin içinden çıkamayan kişi acıya teslim olur. Acıya sarılarak kendini cezalandırma yolunu seçer.(Fatma Tuncer, Milli Gazete)
.
Katıldığı televizyon programda kadınları anlamadığını söyleyen ünlü modacı " Kadınlar içini dökmeye genellikle kuaförleri ve terzileri tercih ederler. Benim işyerime geldiklerinde anlatıyorlar çok şaşırıyorum. Benim müşterim genellikle dayak yiyecek kadınlar değil. Ama nedense çok sert erkeklerle birlikte oluyorlar. Ve onlar anlattıkça şaşıyorum. Kocası veya sevgilisi sertlik yapınca 'içim bir hoş oluyor' diyorlar. Kadınların anlayamadığım mazoşist bir tarafı var. Hem karşıyız diyorlar, hem dayak yemekten garip bir zevk alıyorlar." dedi
 
Mazoşist, ruh bilimi terimi. Mazoşist, kimdir ?
.
1.Aşağılanmaktan, kendisine eziyet edilmesinden, ruhsal ya da fiziksel acı verilmesinden hoşlanan (kimse).
eş anlamlısı: özezer, özezimci
2.Cinsel zevk alması, doyuma ulaşması için kendisine fiziksel acı verilmesi gereken, fiziksel acıdan cinsel zevk alan (kimse).
 
                       Mazoşizm, cinsel sapkınlık ve kendine zarar verme
.Freud, ruhsal bozuklukların, sapkınlıkların nedenlerini, çocuklukta aramak gerektiği görüşündedir.
Mazoşizm acıyı elde etmek, acı çekmek adına gerçekleştirilen ruhsal bir hastalıktır. Mazoşistler, acıdan zevk almak, acıyı gereksinmek söz konusudur. Acıyı hem fiziksel anlamda hem de ruhsal anlamda da her ikisinin yaşanması şeklindedir. Mazoşist kişi, erotizmi amaçlayarak acıyı doğrudan kendi benlik ve bedenine bilerek ve isteyerek yaşayandır. Yapılan araştırmalarla ruhsal mazoşizmin değişik şeklilerde gerçekleşebileceğidir.  » (Mazoşizm, Cinsel Sapkınlık ve Kendine Zarar Verme, Dr.Psk. Fatih Sönmez).
 
                                   Acı biberin tadı
Neden bazı tür ağrılar zevk verir de bazıları tam bir acı kaynağıdır? Bir teoriye göre bunun nedeni “iyicil mazoşizm” olabilir; yani sonucun ciddi zarar vermeyeceği bilgisiyle acı arayışı. Bu insana özgü bir özelliktir. Bunun bir örneği acı biberdir. Küçük çocuklar da zamanla acı biberin zarar vermediğini öğrenerek onu sevmeye başlar. Bilim insanları sıçanlara da acı biber yeme alışkanlığı kazandırmaya çalışmış, ancak başarılı olamamıştır.
 
                                    Cinsellik ve acı
Zararsız türden mazoşist cinsel eğilimleri olan kişiler de acı vermekten ve acı çekmekten zevk alır. Ancak bu kişiler iyi ve kötü acı arasında ayrım yaptıklarını, kötü acıdan kaçınılması gerekirken iyi acının zevk verdiğini ifade ediyor. Bu teori lunaparklardaki bazı araçlara rahatsızlık verdiği halde binmeye devam edilmesini ya da acıklı filmlerin seyredilmesini de açıklıyor. Uzmanlar, hayvanların kendilerine korku veren şeylerin yanına bir daha asla gitmeyeceğini söylüyor.
 
Cinsellik ile acı arasındaki bağlantı sadece mazoşist eylemlerle sınırlı değil. Manyetik görüntüleme (emar) yoluyla kadınların beynini inceleyen bir araştırmada, orgazm sırasında beynin 30 bölgesinin aktif hale geldiği ve bunlar arasında ağrıyla ilgili bölgelerin de olduğu görüldü. Başka bir araştırmada ise kronik karın ağrısını gidermek amacıyla omurgasında bazı sinirleri kesilen kanser hastalarının orgazm kabiliyetini de yitirdiği, acı geri döndüğünde orgazmın da geri geldiği anlaşıldı.(Zaria Gorvett, BBC, Future,9 Ekim 2015)
.
Freud, bilinçaltıyla ,bilinçaltına itilen psikolojik öğeler arasında bir birliğin, işbirliğinin varlığını kabul etmektedir. Klinik deneyler, araştırmalarsa istenmeyen öğelerin bilinçten uzaklaştırılmalarında, bilinçaltına itilmelerinde, ben’in giriştiği savunma etkinliklerinin de bilinçsiz olduğunu göstermektedir. Böyle olunca, psikolojik ve nevrotik çatışmalar, bilinçaltıyla bilinç arasında geçen anlaşmasızlıklar gibi düşünülemez. Bunu gören Freud, ruhun yapısı hakkındaki ilk görüşünde değişiklik yaptı.1923’de yeni bir görüş ortaya attı. Buna, ben, alt ben üst ben adını verdi.
 
Nietsche ve Groddek,alt ben’in, insan yaşamını yönettiğini,bilinçsiz olduğunu,iradeye dayanmadığını,kişisel olmayan ana bir kuvvet özelliği taşıdığını söylüyorlardı.Alt ben,  doğuştan önce ve dünyaya yeni gelen çocuktaki gibi, ruh dünyasının başlangıç şeklidir ve ilerideki farklılaşmanın ham maddesidir. Üst ben, ben’i yargılar. Ben’i sosyal çevrede yerleşmiş kurallara göre hareket etmeye zorlar. 
 
Ruh sağlığı, kişinin kalıtımdan gelen özelliğiyle, çevre koşullarına göre biçimlenir. Freud’a göre ben, alt ben, üst ben arasında bir dengenin olması gerekir. Bilinçaltına itilen psikolojik öğeler, alt bene baskı yapar. Alt ben, bu baskıyı taşıyamazsa ruhsal bunalımlar, hastalıklar kendini gösterir.
 
Çocuğa baskı, şiddet; ileri yaşlarda onun da başkalarına şiddet uygulamasına ya da dövülmekten zevk almasına neden olur. Başka bir deyişle sadist ya da mazoşist bir kişilik geliştirir. Kocasının dövmesini isteyen kadın da çocukluğunda sürekli dövülmüş, şiddet görmüş olabilir. O nedenle de kocasının dövmesini isteyebilir. Acı ile zevk arasındaki bağlantı insan biyolojisinin kökeninde vardır.
 
Çocukluklarını sağlıklı yaşayanlar, erişkinliklerinde daha uyumludurlar.  İnsan kalıtım ve çevrenin ürünüdür. Sağlıklı anne-babanın çocuğu, kötülüklerden arınmış bir çevrede büyürse erişkinliklerinde başarılı ve mutlu olurlar. Başarılı ve mutlu olan insan, başkalarının da mutlu olmalarını isterler. Yaşantılarında karşılaştıkları sorunları çözmede fazla zorluk çekmezler
 
 
 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..