Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '12

 
Kategori
Öykü
 

Dedektifin günlüğünden sarı sayfalar

Sidik kokan barda oturuyor, bilmediğim dilde şarkılar dinliyordum. Garson dışarıdaki havadan daha soğuk olmayan birayı getirdi. Büyük yudumlarla içmeye başladım. Elimde tuttuğum diski, ayna gibi kullanıp yarım asırlık yüzümü inceliyordum. Sakallarım uzamıştı. Araya karışan beyazlar hoşuma gitmedi. Kesmeli diye düşündüm. Gözlerime baktı sonra. Kırışıklıklar gözlerimi sarmıştı. Canım sıkıldı bu halime. Tam bu sırada davetsiz bir bardak masama misafir oldu. Hemen ardından bardağın sahibi. Diski hemen ceketin cebine soktum. Karşımda oturan esmer kadına sonra derin göğüs dekolte içinden bana selam gönderen iki sarkık memeye baktım. Kadın otuzunda olmalıydı. Memeleriyse daha yaşlı. Kadın içkisinden büyük bir yudum aldıktan sonra konuşmaya başladı

“Porno mu?”
“Ne porno mu?”
“Diskin içindeki?”
“Hayır güzelim.”
“Ne var içinde?”
“Sünnetim.”
“Ha hay...” diyerek kısa ve samimiyetsiz bir kahkaha patlattı.
“Ne istiyorsun yavrucum?” dedim kadına.
“Ya sen? Sen ne istiyorsun?”
“Sadece içkimi içmek.”
“İstediğin her zevki verebilirim.” Dedi kadın.
“Şeytan mısın?”
“Hayır ama istersen olurum.”
“Teşekkür ederim. İstemiyorum.”
“Hap istermisin? Ya da esrar?
“Hayır. İstemiyorum yahu.”
Kadın bir süre etrafı kestikten sonra tekrar konuşmaya başladı. Bu kez masaya

eğilerek ve sessiz bir şekilde:

 “Çok seksisin güzelim ama istemiyorum.”
“Sadece elli kağıt.”
“Sekse para vermem yavrum.”

Kadın bunu duyunca birden ayağa fırladı. Topuklarından birini yere vurdu ve elini beline koyduktan sonra:

“Bu yaştan sonra benim gibi birini bedava götürebileceğini mi sanıyorsun? Dur bir dakika. Dur… Yoksa, yoksa sen i...e misin? Bak, istersen oğlan bulabilirim.”
Daha fazla dayanamadım ve eski polis kimliğimi masaya bıraktım. Yanımda her zaman bulundururdum. Ardından sigaramdan derin bir nefes çekip olacakları beklemeye başladım. Kadın buz kesti. Ardından “Pardon.” dedikten sonra da gözden kayboldu.

Barda bir saat kadar daha içtim. Hesabı ödemek için kabalaşmak zorunda kaldım. Şerefsizler her şeyin ikramları olduğunu söylemişti. Ve bir daha gelmemek üzere çıktım sidik kokan bardan.
Arabamı nereye park ettiğimi düşünerek Beyoğlu’nun arka sokaklarında dolaşıyordum. Saat gece yarısını biraz geçiyordu. “Lanet sokaklar, hepsi birbirine benziyor.” diye düşündüm. Derken tanıdık bir koku aldım. Kedi çişiydi. Evet, arabamı park ederken aynı berbat kokuyu almıştım. “İşte bebeğim, gecenin sessizliğinde beni bekliyor.” dedim içimden. Fakat bu güzel sessizliği yırtan bir ses yankılandı sokakta. Bir çığlık, yırtıcı bir kuş belki. Martılar diye düşündüm, martılardır. Rıhtımda yaşayanlar iyi bilir martıları. Gece çıkardıkları sesler, kadın çığlığından farksızdır. Fakat bu ses bir martıdan gelmiyordu. Ve ben martılara çok uzaktım. Ses karşıdaki karanlık sokaktan geliyordu. Kulak kesilip dinlemeye başladım. Yanlış duymuyordum biri yardım istiyordu. Lanet arabama atlayıp gidebilirim. Hiç duymamış gibi, burada yokmuşum gibi... “Fakat ne yazık ki varım.” diyerek ve küfrederek karanlık sokağa girdim.

Sokak dardı. Aslında değildi. Her iki kaldırıma park eden araçlar insanı aldatıyordu. Ses yaklaştıkça artıyordu. Kalbi olan kimse kayıtsız kalamazdı. Başını kaldırıp sokaktaki evlere baktım. Apartmanlarda ışıklar yoktu. Bir tane bile. Neredeydi insanlar? İnsanlık neredeydi? Neden kimse sokağa çıkmıyordu?
Ses yaklaştıkça gölgeler netleşti. Genç adam genç kadını dövüyordu. İki arabanın arasına sıkıştırdığı kadını tokatlıyordu sokak lambasının romantik ışığı altında. Kadının çığlığı kısılan sesine rağmen güçlüydü.
“Yardım edin! Öldürecek beni! Ne olur…Yardım edin!... Poliiiiiisssss!”
“Emekli bir tane var” diyerek yanlarına yaklaştım.
“Bırak kadını!” dedim.
Genç adam koluna yapıştığı kadını silkelerken:
“Kendi işine bak moruk!” dedi.

Kadının kaçacak gücü yoktu. Sarışın hoş kadındı. Bu pislikle ne işi olabilir böyle bir kadının? diye düşündüm. Ama bilirdim, güzel kadınlar pis severdi.
“Kocan mı?” diye sordum kadına.
“Hayır değil! Lütfen kurtar beni. Yardım et!” diye ağlıyordu kadın.

Adama iyice yaklaştım. O sırada adam kadının kolunu bıraktı. Ve kadın gürültüyle kaldırımda yuvarlandı. Genç adam:
“Sana karışma dedim moruk!” demişti ki karnına temiz bir aparküt sapladım. Bir tane de karaciğere. Hergele içi b...k dolu bağırsak gibi olduğu yere kıvrıldı.

Kadına dönüp:“İyi misin?” diye sorduğum sırada metal bir ses yankılandı sokakta.

Bu sesi tanırdım. Bir sustalı ya da bir zippo çakmak olmalıydı. Ama hergele sigara yakacak durumda değildi. Parlayan sivri metal, göz alıyordu. Fakat hergele bıçağı sallamaya fırsat bulamadan kılıfından çıkan altıpatlarımla tanıştı.
“Benimki daha büyük.” dedim, gülümseyerek.

Hergele kabız g...t gibi zorlanıyordu karşımda.
“Bıçağı yere at!” diye kükredim.
“Abi yapma!” diye titredi genç adam. Biraz önce kadını döven hergeleden eser yoktu.
Silahın kabzasıyla genç adamın başına dokundum. Adam yere düşerken kafası park eden araçlardan birine çarpınca orkestra başladı. Bir şenlik, panayır, ışıl ışıl karnaval mübarek.

CİYUUVV CİYUUVV CİYUUVV…

Karanlık pencereler birden aydınlanmaya başladı. Biraz önce kadının yardım çığlığını duymayan kulakları taşıyan bedenler, yani o....u çocuklarının tümü araçların alarm sesiyle birlikte cama çıkmaya başladılar. Genç kadını yerden kaldırdım.

Kadın elbisesini düzeltti. Kaçan çorabını çekiştirdi. Buradan benim evime gitmeyeceğimizi iyi biliyordum. Çünkü böyle şeyler sadece filmlerde olurdu. Ardından genç kadın koluma girdi. Ve çıkmaz sokaktan çıkarken kadına sordum:
“Anlat güzelim. Senin hikayen ne?”


 

 
Toplam blog
: 57
: 122
Kayıt tarihi
: 25.04.12
 
 

İnsan ve hayvanı bir severim. Saygıdan hoşlanmam. Zımparalanmış köreltilmiş sevgiden de.. Kib..