Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Kasım '11

 
Kategori
Sinema
 

Dedem gelmiş, karşı kıyıdan

Dedem gelmiş, karşı kıyıdan
 

ÇETİN TEKİNDOR VE DİĞER OYUNCULAR


Türk sinemasında son on yıl içinde Çağan Irmak kadar istikrarlı, her kesimden seyircinin sevebileceği, türde filmler üreten ikinci bir yönetmen olmadı. “Damardan” tabir edilen öykülerini samimi bir anlatım ve iyi seçilmiş oyuncular ile seyircinin kalbine göndermeyi başardı. Gişede başarılı ana akım filmleri kadar, kendi sinematografisi içinde deneysel sayılabilecek “Ulak”, Karanlıktakiler” veya “Prensesin Uykusu” gibi filmlerde yaptı. Bu kez kendi çocukluğundan esinlendiği bir dede-torun ilişkisine odaklandığı öyküsünde, insan ilişkilerine olduğu kadar Türkiye’nin de yakın tarihine eleştirisel bir bakış atıyor. En sevilen filmi “Babam ve Oğlum” gibi “Dedemin İnsanları”da buram buram Ege kokan bir film. Sokakları, evleri, zeytinyağlı yemekleri, tatlı lehçeleri ile Ege insanlarının yaşamından 1923 yılındaki büyük mübadeleden başlayarak günümüze uzanan bir resim çiziyor. Ege denizindeki karşı adalardan göç etmiş burada mutlu olmalarına karşın, geldikleri toprakları nasıl bir hasretle andıklarını anlatıyor. İnsanın doğduğu toprak başka bir şey, insan unutamaz .Dede bir şişe içine koyduğu mesajlarını,  belki karşı kıyıya ulaşır, birileri tarafından bulunur umuduyla denize öylesine bırakır. 

Yetmişli yılların başlarında bir Ege kasabasında yaşanan olaylar on yaşındaki Ozan’ın gözünden anlatılıyor. Ozan ailesinin Girit’den göç etmiş olması nedeniyle okulda bir grup arkadaşı tarafından “gavur” diye aşağılanmaktadır. Bu baskı Ozan’ı ailesine ve arkadaşlarına karşı hırçın ve düşmanca tavırlara itmektedir. Dedesi geldiği topraklardan bahsettiğinde, o da her defasında “ben Türküm” diye bağırır. Dede Mehmet Bey (Çetin Tekindor) sahibi olduğu tuhafiyeci dükkanını işletir, dürüstlüğü ve yardımseverliği ile sevilen, erdemli bir adamdır. Sadece dede değil belediye başkan yardımcısı baba (Yiğit Özşener), anne (Gökçe Bahadır) başta olmak üzere tüm aile dürüst ve sevgi dolu insanlardır. Dede çok sevdiği torununu yazları dükkanında çalıştırır. Onun iyi bir insan olması için tatlı sert davranır, öğütler verir, zaman zaman cezalandırır. Zaman akar, seksen darbesi gelir bu küçük mutlu kasabada hayat ve insanlar değişmeye başlar.

Çağan Irmak muhacirlerin geçmişte karşılaştıkları zorlukları anlatırken, onların terk ettikleri topraklarda “Türk” geldikleri topraklarda ise “gavur” olarak nasıl dışlandıklarını gösteriyor. Onlar dürüstlükleri, çalışkanlıkları ve iyilikleri ile geldikleri topraklarda kendilerini kabul ettirirler. Öykünün kırılma noktası 12 Eylül darbesi ile gelir. Merkezi hükümet her yere adamlarını atar, atama ile gelen yeni Belediye Başkanı anti demokrat uygulamaları yanında kıyıları imara açarak eşe dosta pazarlama uğraşı içindedir. Hikayenin sorunlu  yanı göçmen sorunu, Türk-Kürt/Türk-Yunan dostluğu, Kıbrıs çıkartması, 12 Eylül darbesi, ırkçılık gibi çok fazla şeyi içermesi. Bu durum öykü akışında kronolojik sıkışıklığa yol açıyor. Olaylar arka arkaya sanki aynı yıl içinde geçiyor gibi sıralanıyor. Irmak bu toprakların göç almış her ülke gibi farklı kökendeki insanların ortak yaşam alanı olduğunu vurguluyor. “Babam ve Oğlum” dan sonra 12 Eylül bir kez daha çok sevdiği karakterlerinin ölümüne, acı çekmesine neden oluyor. Bu kez darbe sonrası  karşı duran, çaresizliğe sığınmayan karakterler olması sevindirici.  Karakterlerini çok seven, onlara ruhen bağlanan Çağan Irmak onların acılarını göz yaşartan bir duygusallıkta aktarmasını başaran bir yönetmen . Bu kez duygusallığı kontrollü ve olgun bir anlatımla dengeliyor. Çocukların ne kadar acımasız olabileceklerini mükemmel yansıtıyor.

Oyunculuklar tek kelime ile üst düzeyde. Çetin Tekindor dede karakteri ile tüm anlatımın orta direği. Karakterinin ruhuna bürünmesi onu her türlü abartıdan uzak tutuyor. Filmin en büyük sürprizi torunda küçük oyuncu Durulkan Çelikkaya’nın hem muzır ve hem sevimli oyunculuğu. Mübadelede dedenin babasını canlandıran Mert Fırat, oğulda Yiğit Özşener, anne de Gökçe Bahadır capcanlı performanslar ile sonraki yıllara miras kalacak bir filme hayat veriyorlar. Görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki her dönemi ruhuna uygun renkler içinde farklı gösteriyor.    

Dedemin İnsanları”. 1923’den başlayarak zaman içinde seyircisini dolaştıran, karşı kıyıya zeytin dalı uzatan derli toplu bir dönem film. Her yönetmenin Fellini gibi çocukluğunu anlatan bir “Amarcord” u olmalı.

                                         

 

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 223
: 1093
Kayıt tarihi
: 12.01.11
 
 

İzmir’de doğdu. Viyana Tıp fakültesini bitirip doktor ünvanını aldıktan sonra Genel Cerrahi ihtis..