Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '09

 
Kategori
Kitap
 

Defter ve çikolata

Defter ve çikolata
 

http://kitap.antoloji.com/defter-ve-cikolata-kitabi/


"Ben beni yatırmadan yastığa / suya bastım, iy'ettim"
Sina Akyol

"... korkak bazen fazlasıyla utangaç bazen gereğinden fazla serseri bazen ipin ucunu adamakıllı kaçırmış bazen saygıda en ufak bir kusur göstermeyen dağınık dinç genç ihtiyar dost düşman kördüğüm ben”lerin karşılıklı konuştuğu, çatıştığı, savaştığı, uzlaştığı büyümenin sancısının, ortaklığının, yalnızlığının derdinden türeyen, biriken bir düşünce atlası Seyit Göktepe’nin ilk kitabı Defter ve Çikolata.

Karamsarlığın rahatça kol gezdiği o dipsiz kuyuda yazar, içindeki dinmeyen fırtınaya karşın, şefkatle eğiliyor yaşama yine de.

Dört duvar, sarı lamba, elimdeki kalem değil diyor, hayat var. Sonra anlatmak; köprüler, düşler, yolculuklar. Siyah ve beyaz arasında gri olmalı. Kaygı, korku, acının karşısına heyecan, umut, sevinç koymalı. Çocukluk ve ilk gençlik anıları, aile bağları, gözlemler…

Kitap “Uykusunda” öyküsüyle çocukluk hatıralarıyla açılıyor… Evde iki kardeş. Kız kardeş uykusunda, uyanınca bebekleriyle yapayalnız hep. Oyuncak sandığında reçeteler, boş ilaç kutuları saklayacak, hemşireliği koymuş kafasına. Eyvah, acaba canavarları, söz verilen ama hiç alınmayan, hiç alınmayacak pilli teyp için avuntu, evlenip evi terk eden amcaya duyulan özlem ve kırıklık, lunaparkın yerine kurulan iş hanı… Eskiyen hiçbir şey yok yerinde, eskiyen hiçbir şey aynı değil. Ürperti.

“Sabah altıda
bir çocuk ellerini seyreder
ellerim küçücük kalmalıydı hep, der”

Kendiyle konuşur çocuk ve büyür elleri…

“Meyveler çok leziz bu yıl. Sebzeler de. Ama boşuna, bizim tadımız kaçtı artık” diyecek “Uzak Seslerde Sen” öyküsünde Göktepe. Yaşanmışlıklar, eskitilenler, özlenenler, beklenenler… Genç bir adam Çarşamba’ları buluşuyor kendiyle, sesiyle “yeniden dirilmek için yaz” diyor kendi kendini telkin edercesine. Özel birine armağan edilen kolyenin, bir kez olsun kızın boynunda olmayışı, derin bir hüzün. Sızı(!)

Etkileyici öykülerinden bir diğeri de “Kum Saati”. Yetmiş yaşındaki Münevver Hanım, sanki daha dün on beş yaşında örgü örüyordu, şimdi geçmişine hasret demliyor. Oysa küçük bir çocukken ne çok isterdi büyümeyi. Büyük olmanın ne kadar farklı, ne kadar özel olduğunu düşünürdü ama şimdi çocukluğunun o masalsı dünyasının anlamını, asıl özel olanın o sihirli dünya olduğunu aradan geçen yıllarla çözmenin erdemini işaret edecek bize. Etrafındaki olanca değişime rağmen Münevver Hanım hep aynı kaldı, hiç değişmedi. Aynı terlikleri giyiyor, aynı elbisesini kullanıyor, aynı semtte, aynı apartman dairesinde yaşıyordu. Ancak kaybettikleri, sesler, sevgiler ve yıllar vardı. Çok sevdiği ama hep korktuğu babasının, sert yüzlü babasının kalbinden çıkmış annesine yazılan dokunaklı mektubunu bulmuştu. Daralıyordu. Düşle gerçeği iç içe yaşıyor gibiydi. Rüyasındaki kahraman ona, kentin hiç gezmediğin, gitmeye korktuğun ücralarını keşfe çık, demişti. Acısıyla değil hatırasıyla, son bir kez daha gez içindeki İstanbul’u, gözlerinle gez, yahut düşlerinle… Bir sevdiği vardı Münevver Hanım’ın, onu anımsadı. Çocukluğunda denediği sihirbazlık denemeleri gibi aşk’ta da başarısız olmuştu. (Hem zaten, aşk da bir illüzyon değil midir?)

Defter ve Çikolata öyküsünde küçük bir kız çocuğunun gözünden trafik lambalarındaki kırmızı ve yeşil adamlar, okulda ilk gün “annem bensiz ne yapıyordur baba” diyen minicik bir kalbin kaygıdan eve dönme arzusu… Olabilecek en masumane biçimde artık daha az sevileceği korkusu, kalabalıklar içinden annesinin elini tutmuş yürürken homurdanan, surat asan insanlar, sonra çikolata… Çikolata ve birbirini çağıran, tamamlayan masallar…

Defter ve Çikolata kitabında bazen, “Yağmurlar çocukluğuma yağmıştı” cümlesindeki gibi büyümenin endişesiyle çocukluğumuzu hiçe saydığımızı, görmezden geldiğimizi ve o günlere olan hasretimizi göreceğiz. Bazen de büyüme sancısı çekecek ve sınavların, asık suratlı insan kalabalığının içine karışmanın kaygısını süreceğiz.

Temposu değişken, ancak ritmi aksamayan, gelenekten beslenip geleceğe uzanan bir müziğin kulağımıza, yüzümüze yansıyışı, ruhumuzu kavrayıp bedenimize, odamıza, çevremize akışı, zamanı un ufak edip, gündüzleri geceye, geceyi gündüze çevirip sözcükleri ve kavramları tersyüz edişiyle irkilip, şaşırıp, gülümseyip yer yer durup düşüneceğiz. Uzun cümlelerini samimiyetiyle, şiirin imkânlarıyla güçlendiren Göktepe’yi okurken; belki de Edward Munch’un, melankolik karakterinin ve tabiatta dalgalanan ses(sizliğ)ini, bir çerçeve içinde hapsolmuş ‘çığlık’ tablosunu anımsayacağız. “İçin, gece. Koyu. Soğuk. Issız. / Dışın ise sancılı, uğultulu bir aydınlık” diyen Göktepe’nin erken olgunlaşmış kaleminin sesini dinleyeceğiz.

İlk öykü kitabı Defter ve Çikolata’da.

Genç öykü yazarının İlkyazların Anısıyla (2005 - Yapı Kredi Yayınları) ve Ben Ol da Gör (2008 - Yapı Kredi Yayınları) adlı iki kitabı daha bulunmaktadır.

Defter ve Çikolata / Seyit Göktepe / Alkım Yayınları - Mart 2004

 
Toplam blog
: 26
: 501
Kayıt tarihi
: 13.08.07
 
 

Ondört yıldır Antalya'da yaşıyorum, kültür- sanat konularına özel ilgi duyuyorum...