Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Değerlerin İstismarı ve Sosyal Çözülme

Değerlerin İstismarı ve Sosyal Çözülme
 

Türkiye’de değerler sistemi, kimin işine nasıl geliyorsa o şekilde yorumlanmakta ve insanlarımız sosyal cemaatler arası didişmelerin malzemesi yapılmakta, toplumun cemaatleşme refleksini sürekli canlı tutmak için her fırsatta akla gelmedik şeyler icat edilmektedir.

En tehlikelisi; demokratik bir yarışın icaplarındanmış gibi takdim edilen ve bazı kesimlerce de kabul gören değerlerle ilgili istismarların, Devletin hükmi şahsiyetini ve kurumlarını yıpratıcı, hatta yıkıcı söylemlere dönüştürülebilmesidir.

Değerlerin istismarından kaynaklanan etkileşimler ise yöreden yöreye, kesimden kesime farklı mecralarda seyretmekte, algılamaları ve yaklaşımları farklı şekilde biçimlendirebilmektedir. Nitekim ayrılıkçı terör başta olmak üzere suçlular ve suç örgütleri cumhuriyeti, demokrasiyi hatta hukukun üstünlüğü ile diğer erdemleri millete ve devlete karşı kalkan olarak kullanabilmektedir.

Altını çizerek söylemek istiyoruz: Değerlerin istismarı bir insanlık suçudur. En az bunun kadar, değerlerin istismarına zemin hazırlamak da bir insanlık suçu olarak kabul edilmelidir.

Bugüne kadar politikada, siyasette ve yönetimde; seçim sisteminde ve siyasi partilerde nitelikleri esas alan yapılanmalar, cemiyet hayatını destekleyip geliştirecek çağdaş yönetim sistem ve yaklaşımları; insan yaşamını anlamlı kılan hukukun üstünlüğü, adalet ve fırsat eşitliği; demokratik, şeffaf ve katılımcı yönetim… hakim kılınmamıştır.

Bireysel özgür iradenin gelişmesi önündeki engellerin kaldırılması şöyle dursun, Cumhuriyet İnkılaplarına inat; feodalite ve cemaatleşme özenilecek birer müessese haline getirilip neredeyse kurumsallaştırılmıştır. Bunun sonucu feodalist ve cemaatçi kalıplar ile davranış biçimleri, yönetimin ya da güçlü olmanın icaplarındanmış gibi kabul görmekte, etkilenen halk kesimlerinde ve özellikle gençler arasında bireysel ve sosyal şiddet hızla yayılmaktadır. Bunların sonucunda, bireyler arası iletişim ve sosyal münasebetler asgari seviyeye inmiş, karşılıklı güven duygusu neredeyse tükenmiştir.

İstismarlara zemin hazırlama ve istismar etme, Cumhuriyet İnkılâplarını dar kalıplar içinde yorumlamaktan ve algılamaktan da beslenebilmektedir. Bizce İnkılâpların çıkış noktası “İnsan”dır. Genel amacı, Türk insanının özgüvenini artırarak onların insan onuruna yaraşır bir hayat standardına ulaşmalarını temin etmektir. Genel hedefi ise “Türk Milleti’ni çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak”tır.

Bu amaç ve hedefe ulaşmada Atatürk’ün attığı birinci adım: Türk Milleti’ni meydana getiren insanların, sahip oldukları değerler ve hassasiyetler üzerinden şu veya bu şekilde istismar edilmesinin önüne set çekmekti. Nitekim sosyal statü ve rol göstergesi olan kavuk, kafesi, kalafat… vb. gibi başlıklar kaldırılarak yöneticilerin ve ulemanın, tekke ve zaviyeler kapatılarak ilahiyattan ve müsbet ilimden uzaklaşmış müesseselerin toplum üzerindeki manevi baskı ve istismarlarının önüne geçmek; Harf İnkılabı ile de toplumu yazılı hurafelerin etkisinden korumak amaçlanmıştı.

Atatürk’ün attığı ikinci adımı ise insanların özgüvenini artırarak özgür irade geliştirmelerinin, insan onuruna yaraşır bir hayat standardına ulaşmalarının önündeki tüm engelleri kaldırmak; onları çağdaş bir cemiyet hayatının özgür mensupları olmalarını temin etmek olmuştur.

Cumhuriyet İnkılapları işte bu temel amaçlar üzerinden algılanmalıdır diye düşünüyoruz. Amacı sadece biçimsellikle sınırlandırırsak İnkılapları dar kalıplar içinde yorumlamak ve algılamaktan öteye geçemeyiz. Atatürk’ün “Köylü bu Milletin efendisidir!” sözünü de yerli yerine oturtup layıkıyla idrak edemeyiz.

Şunları kendimize sormalıyız: çağdaş bir yapıyı tesis edip özgür iradeyi destekleyebildik mi? Yoksa; Atatürk’ün, insan istismarlarının önüne çektiği setleri kendi ellerimizle mi yıkıyoruz?

Çağlar atlayabilmenin tek yolu, insan kaynaklarının gelişmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılmasına; şu veya bu şekilde istismar edilmesinin önlenmesine; etkin ve verimli yönetimine odaklanmaktır.

Oysa Cumhuriyet İnkılâplarına inat, insan kaynaklarına müsrifçe yaklaşım, aymazlıkla sürdürülmektedir.

Politikada, siyasette ve yönetimde en kolay harcanan şey, insan ve onunla ilgili değerlerdir; insan emeği, bilgisi ve yaratıcılığı; geleceği ve umutlarıdır.

Bu konuda en acı örnek, Türk Gençliğinin içine sürüklendiği durumdur. Nitekim öteden beri Türk gençliğinin mücadelesi, hapsedilmek istendiği türlü kalıpların içinden sıyrılarak kendisini tanımak ve kendisi gibi olmak değil, aksine, hayata tutunabilmek ve ayakta durabilmek için kendisine dayatılan kalıplardan birinin içine sığabilmek ya da tüm kalıplara uyabilecek esnekliğe sahip beceriyi kazanmak olmuştur.

Oysa Ülkemizin geleceğini garanti altına alabilmek, gençlerimize kendi cevherini keşfetmeleri ve geliştirmeleri için yardımcı olmak ve onlara umut vermekle mümkündür.

İnsan psikolojisi ile sosyal psikolojisini derinden etkileyen ve etkisini mezara kadar sürdürdüğü söylenen Çocukluk Tecrübeleri hakkında ne ana-babaların ne eğitmenlerin ne de gerekli düzenlemeleri yapma konusunda yönetenlerin yeterli hassasiyeti gösterdikleri söylenebilir. Çocukluk tecrübelerinde sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörünün değil, aksine otorite ve şiddetin yer aldığı nesiller yetiştiren ana-babaların da çocukluk tecrübelerinde sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörünün yer almadığını artık idrak etmeliyiz.

Oysa başta politika sektörü olmak üzere hemen tüm kesimlerde ve etkileşimler sonucu halk arasında sevgi, şefkat, merhamet, hoşgörü hatta nezaket dahi kişi zaafı olarak kabul edilir olmuştur.

Bu bir sosyal çözülmedir.

 
Toplam blog
: 141
: 926
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

Türk san'at müziği dinlemeyi, okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Kamudan emekli inşaat mühend..