Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Değil, öyle böyle değil!

Değil, öyle böyle değil!
 

Öyle değil! Öyle böyle değil!

Evlilik dediğin çocuk oyuncağı değil!

İş- ev- çocuk üçgeni de değil!

Değil, öyle böyle değil!

Yatak- mutfak- sokak üçgeni değil!

Ama her babayiğidin harcı da değil!

Birlikte çıkılan yolculukların en zorudur evlilik! Adı, omuz omuza verip; yenmektir hayat denen kalleş ejderi!

Parça tamamlamaktır evlilik! Öyle herkesin bildiği bir elmanın iki yarısı olmak değil! Elle kırılmış bir bisküvinin parçalarından tek bir bütün olabilmektir!

Zordur vesselam! Değildir her babayiğidin ve yiğidenin harcı(!)

Bir resim çizeyim size. Koyun kendinizi resmin istediğiniz yerine.

Hani bütün mesele “sıradanlığın ötesine geçmek nedir” diye başladı ya, madem saz şimdi benim elimde, bakalım hangi malzemeler gerek bu işin en temelinde?

Önce zeka gerek! Ham zekadan söz etmiyorum ben! Bir çocuğun sayıların katlarını hesap makinesinden daha hızlı sayabilme zekası değil, dediğim! “Hamdık piştik” diyen zekadan söz ediyorum. Batının “entelektüellik” diye adlandırdığı bilgi ve birikimle şekillenen zeka.

Ardından yürek gerek! Sol elinin büyüklüğü kadar olup; vücuda kan pompalayan ve prototipi yapılabilen yapay yürekten söz etmiyorum! İçinde evren barındıran, şiirden geçmiş, musikide dinlenmiş, edebiyatla erimiş, felsefeden süzülmüş, bilgelikle imbiklenmiş bir yürek! Acıyı bilen, kederi görebilen, hüznü gözlerdeki halesinden tanıyabilen, “ben” değil “biz” diyebilen bir yürek!

Sonra saygı gerek! Hem de öyle böyle değil, tam anlamıyla saygı gerek! Malum sevgi sıcak ve akışkandır. Oysa saygı soğuk ve durağan. Sevgi ısındıkça buharlaşır. Buharlaştıkça onu yeniden yoğuşturup birliktelik kabına dökecek olan saygı kalıbıdır, tıpkı yemek fokurdarken lezzeti kendinde yoğaltıp tekrar tencereye gönderen kapak gibi. Belki “tencere ve kapak olmak” deyimi buna des denk gelecektir.Teşbihte hata olmazmış(!)

Anlayış gerek ardından! Fikrine; “fikrimin ince gülü” zarafetinde, işine; “aynası iştir kişinin” letafetinde, ilgilerine; “uçurtmayı vurmasınlar” nezaketinde anlayış gösterebilmek! Nezaket, zarafet ve letafet varsa, ötesinde cimicik daha uğraş gerek! (Dedim ya zor zanaattır evlilik)

Tüm bunlar vardır da yaratıcılık yoktur mesela. İşte zurnanın son deliği burası. Tüm bunlarla yoğrulmuş evlilikte, bizim o eski hikayelerde dinlediğimiz ananelerimizin asil evliliklerini görürüz. Bembeyazdır. Dupduru! Pırıl pırıl ve asil! Birbirlerine yetmiş yaşında bile hala “bey” ve “hanım” diye hitap eden masalsı sevgiler. Bu tarz sevgilerde saygının ağırlığı fazladır. Güzeldir, hoştur da, tek renktir: Beyaz!

Renkleri çoğaltmaksa aşkın işidir. Aşk perisini kışkırtmak da yaratıcılığın işi. O zaman renklenir dünyası birlikteliğin, renkler tınıları tetikler, tınılar kokuları, kokular şekilleri. Ve her şekilleniş görselliğe ve içselliğe yeni bir boyut katar.

Yaratıcılık, gün boyunca “acaba onun için ne yapabilirim diye kafayı yemek” değildir. Hani çocuk psikologları; “çocuğunuza kaliteli zaman ayırın” diyorlar ya, onun gibi, kaliteli zaman ayırabilmekle başlar yaratıcılık.

Sakın sevişmenin zaman ayırmak olduğunu düşünmesin kimse! Çünkü sevişmeyi zaman ayırmak olarak gören düşünce, bir süre sonra onu da bitirir! Bu yüzden o ilk öpücüğün bıraktığı tat bir daha asla geri gelmez! Ete keser sevişmeler, kokusu bildiğin ter olur gider.

Yenilikler keşfetmek, yeni yerler görmek, yenilikleri birlikte denemek ama gelenekler oluşturarak yürüyebilmektir yaratıcılık. Macera ve heyecan eklemek gerek. Hem gelenek hem de yenilik! Dedim ya başta, zor zanaattır evlilik!

Ve asıl olan: Zurnanın son deliği değil, zurnayı bırakıp; bir lir olabilmek için; hala utanabilmektir karşısında. Bunu nasıl açıklasam diye düşünüyorum şimdi. “Utanmak” dediğim harbiden utanmak değil, gamzesinden bir öpücük alınmış genç kızın al al olan yanaklarınca utanmak. Utanabilmek!

Bunun için:

Bir kere öyle şallak şullak, çırılçıplak dolaşmayacaksın karşısında eşinin.

Mahremiyetin olacak sana özel ve ona özel saygı gösterdiğin.

Her bir şeylerini cıncık bıncık etmeyeceksin.

Soracaksın ama sorgulamayacaksın, örneğin.

Meraklanacaksın ama irite etmeyeceksin.

Tartışacaksın ama çemkirmeyeceksin!

Seveceksin ama bıktırmayacaksın!

Dört döneceksin etrafında ama özgürlüğünü gölgelemeyeceksin!

Ve kavga edersen arada en sinirinden, ağzından tek bir sözcük çıkmayacak ne etini kesen ne de ruhunu kemiren! Ve en ateşli yerinde kavganın “ama ben seni çok seviyorum” diyebileceksin, kaşının biri havadayken!

Romantizmi; en pahalı orkidelerde arayanlar, gün batımının; en eski ve pahalı bir şarap markasını yudumlarken kızıllaştığını sananlar yukarıda saydığım özellikleri anlayabilirler mi? Bilmem! Zor zanaattır evlilik dedim ya başta. Her yiğidin ve yiğidenin(!) harcı değildir o ilk öpüş heyecanını daimi kılmak.

Aşk gerek, aşk gerek!

Temel içgüdü değilse aşk, kopsa da bir yerlerin hala sevilirsin, kopsa da bir yerleri hala üzerine titrersin!

Aşkı kendi bahçenize, kendi ellerinizle ekeceksiniz. Değişik bir bitkidir aşk. Kimi zaman filizlerinden toplayıp çay demlersin, kimi zaman da imbikten geçirip şarap elde edersin.

Aşk yoksa adını ne koyarsan koy, oturmaz bir yere! Kadın, ütü yapan makine, kahvaltı hazırlayan robottur ve çamaşır makinesi en afilisinden! Adam da en çizgilisinden pijamadır, elinde kumanda, kanal değiştiren!

(Çok uzadı bu resim. Halbuki daha hiçbir şey demedim. Ya ben gevezeyim ya da bu iş harbiden zor! Söyleyin bakalım siz neresindesiniz resmin?)

(Sevgi emek ister. Emekse ödül. Mayısın ilk günü, emeğin günü. Kutlu ola tüm emeçilere.)

 
Toplam blog
: 135
: 3170
Kayıt tarihi
: 23.07.08
 
 

Eğitim sürecinin bazı bölümleri Almanya ve İngiltere'de olmak üzere en son PAÜ'den eğitim uzmanlı..