Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '07

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Değirmenağzı şelalesine doğru...

Değirmenağzı şelalesine doğru...
 

alıntı:fotokritik/Murat Tuncer


İki yıl öncesiydi.

Bir turizm haftasında, spor İl müdürlüğünce düzenlenen trekkinge eşimle birlikte katılmaya karar vermiştik.

Trekkingin ne olduğunu, daha önce hiç katılmadığımız için doğrusu bilmiyordukta.
Yolculuk Değirmenağzı şelalesine doğru olacaktı.

Okuduğumuz ilanda ne yapmamız gerekenler yazılmıştı ve biz de o doğrultuda hazırlığımızı yaparak, öngörülen saatte hareket edeceğimiz yerde olmuştuk.

Yaklaşık otuz kişi kadardık ve içlerinde en yaşlı üyeler bizdik.

Diğer kişilerle karşılaştığımızda, gitmek için bir tereddüt yaşamıştık önce.

Onların çoğu genç, dinamik kişilerdi. Kızlı erkekli gurubun içinde bir biz çürük elma gibi duruyorduk.

Ekip başı dayanamayıp sormuştu;

-Siz de mi bizimle geleceksiniz?

-Evet bir mahsuru mu var? Yaş haddini bildirseydiniz gelmezdik! Demiştik.

Gülmüşlerdi.

-Hayır bu spor biraz zordur da...dere, tepe aşacağız, yolumuza ne çıkarsa üstünden geçeceğiz, kafanıza göre dinlenmek yok, her ne olursa olsun geri dönüş yok! Bizden kopmak yok, aynı tempoda yürüyeceğiz , o..yok..bu yok...!

Susmuştuk sadece...Bu ‘’evet geliyoruz ‘’demekti.

Tekrar eden konuşmalarda;

-Geri dönmeyi düşünenler şimdiden dönsün arkadaşlar !

-Çünkü gireceğimiz zorlu yoldan dönüşte zor olacaktır !

-Çıkışa dek beraber olmalıyız ki başınıza bir hal geldiğinde sizlere yardımcı olabilelim.

Kimseden geri dönme fikri çıkmamıştı.

Daha doğrusu eşimle bana ‘’siz gelmeyin dayanamazsınız‘’demediler de işte böyle nutuk atmışlardı sözde!!

Neyse bize tahsis edilen belediye otobüsüne binerek yola koyulmuştuk.

Nevalemiz yanımızda, olması gereken ama bizim olmayan yedek giysiler çantalarda, güle kaynaşa, birazda tanışma fasıllarıyla yürüyüşe başlayacağımız noktaya kadar neşeyle gittik.

Arabadan indiğimiz yer, Zonguldak Kozlu beldesinden sonra gelen Değirmenağzı mevkiinin üst tarafıydı. (şimdiki tıp fakültesinin yolu üzerinde kalıyor).

Görünürde bol yeşillikler, ağaçlar, düzlükte otlayan hayvanlar vardı.

Dere falan görünmüyordu!

Eşim ikidebir ;

-Ne işimiz var burada hanım, yürüyecek yer mi kalmadı? Beni buraya neden getirdin? Deyip duruyordu.

Bense ilk kez yaşayacağım bu deneyimin heyecanı içinde merakla olup bitenleri takip ediyordum.

İlk etapta bizi zorlayan bir şey olmamıştı.

Uygun adım ‘’dağ başını duman almış’’ı söyleyerek yürüyorduk.

Taki yirmi dakika sonunda yolumuz dereye varıncaya dek !!

Ondan sonrası komediydi zaten.

Geri dönüşü olmayan , ah ! larla, vah!larla oynanan bir komedi!!

Ya ıslanacan ...ya ıslanacan;))

Etrafından dolaşıp gidilecek yer de yok.Sağ, sol dik yamaç.

Çaresiz, yiğitliğe gölge düşürmek istemediğimizden diğerleri gibi spor ayakkabılarımızla, elimizde uyduruk bir deynekle bismillah deyip suya daldık.

Bereket versin su belimiz seviyesindeydi de üst tarafımız olsun ıslanmadan ilerliyorduk.

Aylardan nisandı sanırım.. Derenin suyu soğuktu, hava ne kadar güneşli de olsa ağaçların gölgesi ve derenin çukurda, yamaç dibinde olması bize güneşi göstermiyordu.

Zaman, zaman verilen çok kısa süreli molalarda bizimle dalga geçiyordu gençler.

-Teyze nasılsınız?

-Dönmek istiyor musunuz? (sanki bu mümkündü)

Ne kadar geçerse geçsinler düşe, kalkada olsa, yaprak yığınlarının üstünden kızak gibi kayarakta olsa yolumuza devam etmiştik.

Keçi gibi kayaların üstünden sekiyor, dik yerlere tırmanıyorduk.

Bu yolculuğa isteksiz başlayan eşim baktım zor yerleri aştıkça ;

-Ne sandınız siz beni ..!

-Ben köy çocuğuyum buralar bana vız gelir! Demeye bile başlamıştı.

Uzatmayayım iki saatin sonunda harmankaya şelalesine varmıştık.

Takriben on metre yüksekten dökülen şelalenin suyu o kadar da heybetli akmıyordu....

Yanılmıştım az yukarısında başka bir şelale daha çıkmıştı yolumuza.Suyun sesinden başka hiç bir şey duyamıyorduk.Sıçrayan su damlacıkları etrafımızda sis gibi duman olmuştu sanki.En zorlu geçit yerimizde orası olmuştu.
Şelalenin hemen karşısında düz bir kaya üstünde verdiğimiz on dakikalık moladan sonra tekrar yola koyulduğumuzda, benim sol omuz küreğim derede yosunlu bir taşa bastığımdan dolayı düşerek çarptığım kayadan incinmiş, ağrı içindeydi.

Birleşerek akan iki dere, şelaleden sonra bire inmişti. Su seviyesi biraz olsun azalmıştı

Belden altımız ıslaktı.

Üşüyordukta...

Şelaleden ayrılalı bir saat olmuştu ki dere içindeki yolculuğumuz bitmişti..

Nihayet bir yamaçtan tırmanarak yukarıya çıkmış, toprağa ayak basmak yeniden kısmet olmuştu.

Bir tarlanın kenarından ilerleyerek tek sıra halinde yorgun, ıslak, birazda aç vaziyette yukarı çıktığımızda halimiz acınacak haldeydi...

Yada girilen bir savaşı kazanan, muzaffer askerler gibiydik. ;))

Üç saatin sonunda bir köyün merasına serildiğimizde, güneşin sıcak nefesinden doyasıya ısınıyorken bir yandan da kurunuyorduk..

Buna çalı çırpı toplayarak yaktığımız ateşte yardımcı olmuştu.

Ateşin başında söylenen türkülerse oldukça espriliydi.

Yürüyüşe başlarken ‘’dağ başını duman almış ‘’ı söylemiştik.

Bitişteyse;

-Kendim ettim kendim buldum....

-Ne ağlarsın benim zülfü siyahım..

-Kaderden mi neden bilmem;))

Söyleniyordu...

Dere ise hiç umursamadan, ’’suçlusu ben değilim ‘’dercesine usul, usul, yanı başımızdan akıp gidiyordu.

Nevalelerimizi orada açmıştık.

Köfteleri ateşin üstüne konan büyük bir ızgarada pişirip paylaşarak ekmek arası afiyetle yemiştik...

Bizi bırakan otobüs tekrar bizi almaya geldiğinde, ıslaklığımızdan, yorgunluğumuzdan eser kalmamıştı.

Benim omzun ağrısı dışında.

Kimseye de belli etmemiştik bu acıyı.

Eve döndüğümüzde akşam olmuştu.

Bir birine uygun giydiğimiz giysiler, uygunluğunu yitirmişti;))

Sonrasında...

Şişen omzuma buz koyarak soğuk kompres yapmış...ağrı kesici haplarla idare ederek nerdeyse bir ay ağrısıyla yaşamıştım.

Geçti gitti.!!!

Geçenlerde yine böyle cama asılmış bir ilana rastladım .

Doğa yürüyüşü ilanıydı bu.

Önünde durup okumak istedimdi..Ne mümkün ! Eşim;

-Hadi, hadi, aklında çıkar ..valla ben gelmem dedi de öyle okumaktan vazgeçtimdi.

-Gideriz ! Dese hazırdım yani;)))

 
Toplam blog
: 285
: 1333
Kayıt tarihi
: 09.12.06
 
 

Zonguldak doğumluyum. AÖF Mezunu olup, üç çocuk annesiyim. İki de torunum var. Şiir, doğa yürüyüş..