Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '13

 
Kategori
Siyaset
 

Değişen bir şey yok, bilindik devlet aklı gösterimde...

Değişen bir şey yok, bilindik devlet aklı gösterimde...
 

Türkiye cephesinde yeni bir şey yok. Düştüğümüz vasatlığın çukurunda debeleniyoruz! Siyaset çözüm üretip, gerçekten demokrasinin tüm kurul ve kurallarıyla işlemesi için tutum almak yerine at gözlüğü takmış felakete yürüyor.

Düzenin dişlileri arasında biçimlenmiş, milyon takla atarak elde ettiği koltuklarına kurulan insan görünümlü keneler gücünü test ediyor.

Gelişmiş demokrasilerde siyaset ülkesinin refahı, kalkınması ve halkının mutluluğu için çalışır. Geri kalmış ülkelerde ise bir sonraki seçimi kazanmak iktidarın sunduğu zenginlikleri kendini iktidara taşıyan kitleyle üleşmek için.

Hal böyle olunca Türkiye’de geçmişten bugüne yaşanan siyasi süreçleri okuyarak; siyasetin seçim kazandıktan sonra ortaya koyduğu uygulamaların özünde; kendini iktidara taşıyan kalabalıkların artık çağdaş dünyada yeri ol(a)mayan dinsel/ırksal zaaflarını hormonlayarak iktidarını sürdürmek olarak tercüme edebiliriz.Çıkarları için iktidar çevresinde kümelenen keneler/asalaklar bu paspaye oyunun figüranları olarak işlev görürler…

Toplumca kabul gören değerleri maske yaparlar…

Din istismarı, milliyetçilik, devletin kutsallığının; politikaların öznesini oluşturduğu bu geriliğin/vasatlığın “İnan, devlete/iktidara biat et” dışında topluma özgürlük alanı bırakmadığı tecrübelerle sabittir.

Eleştiren, sorgulayan, tepki verenin “terörist” olarak kendini iktidara taşıyan kalabalıklara hedef gösterildiği söylemlerden destur alan devletin resmi/sivil iş görenleri, anayasal haklarını kullananlara karşı insanlıktan çıkmış bir biçimde devlet şiddetinin uygulayıcısı olurlar.

Geçmiş sayısız örneklerden 6/7 Eylül olayları, 1980 öncesinde topluma yayılan şiddet, Gezi Direnişi süreçlerinde göstericilere sivil/resmi figüranların uyguladığı şiddeti ve son olarak ormanına sahip çıkan ODTÜ’ye destek olmak için ülkenin dört bir tarafında alanlara çıkan halka uygulanan şiddet..

Polisi destan yazar, valisi/medyası masal…

Gezi Direnişi süreçlerinde ölenler, sayıları 8 bin ile ifade edilen yaralılar, gözlerini kaybedenler, tutuklananlar…

Görgü tanıklarının ifadesine göre dün akşam Hatay Antakya’da ODTÜ’ye destek yürüyüşünde Ahmet Atakan akrepten atılan gaz kapsülünün başına isabet etmesi sonucu hastaneye kaldırıldı. Yapılan müdahalelere rağmen Ahmet Atakan kurtarılamadı. Vali’nin “çatıdan düştü” açıklamasını Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap doğrulamıyor. Dr. Matkap,“Atakan’ın vücudunda yüksek bir binanın üzerinden düştüğünü ispatlayan bir bulguya rastlamadık. En önemli iki bulgu var: Birisi akciğerlerde kanama, diğer kafa travması.”“Kafasında künt travma olarak tabir edilen çökme kırığı ve morarma vardı. Ölüm sebebi bunlardan biri. Bunlarla ‘yüksekten düştü’ diye açıklama yapılamaz.” Diye BİANET’ten Ayça Söylemez’e konuşuyor. Ahmet Atakan’ın sonraki otopsisinde kırıklar da tespit edilmiş..

 

Demokrasiyi sandıktan aldığı oydan ibaret sayan, kendine oy verenlerin dışındaki yurttaşları dikkate almayan ÇOĞUNLUKÇU –geri/vasat/ilkel- siyaset; ortak akıl oluşturmak yerine bilerek/isteyerek toplumu bölen/ayrıştıran tutumunu sürdürmeyi seçiyor. Bu tutum geçmiş iktidarlarında yaptığı gibi, iktidarı sürdürmenin dinsel/ırksal destekçilerini bir arada tutarak egemenliğin/iktidarın dayanağını oluşturuyor.

Geri kalmış, gelişmemiş kültürel dokunun egemen olduğu toplumlarda Din/Milliyetçilik temelinde toplumlun gözü bağlanırken; iktidar olan, siyaset üçgeninin tepesinde bulunanlar devletin olanaklarını, zenginlikleri üleşiyorlar. Bu bağlamda devlet/iktidar eliyle zenginleşenlerin medya patronu olması da kaçınılmaz oluyor. Kamu adına soru sorması, halkın haber alma hakkına saygı duyması gereken medya; patronun, aracılığıyla zenginleştiği iktidarın, manşet belirlediği utanmaz bir tutum alıyor. 6/7 gazetenin aynı manşetlerle çıktığı örneklerin mürekkebi bile kurumadı.

Şeffaflık, kuvvetler ayrılığı, hesap verilebilirlik, hesap sorulabilirlik vb. normlardan yoksun rejimlere demokrasi denilemez.

Başörtüsü istismarı pirim yapar bu ülkede…

Oysa bu ülkede yapanın yaptığı yanına kâr kalıyor. Katilleri bulup yargı önüne çıkarmakta ağırdan alan devlet/egemenler; ODTÜ’de cemaat yurtlarına öğrenci devşirmeye uğraşanlara tepki gösterenleri “Başörtüsüne karşı çıktılar” diye yıldırım hızıyla peşine düşüyorlar.  Yök’ü, bakanı, bilumum zevatın  “duyarlılığı” adeta göz yaşartıyor(!)

Bu yazı aslında gelişmiş ülkeler ile geri kalmış ülkeler üzerinden, siyasete eleştiri ana fikri üzerine kurgulanacaktı. Gündem öyle hızlı değişiyor ki yetişmek mümkün değil. Türkiye’de 17 yaşında kızlara nikaha cevaz veren valiler iş başında. Artık açık lisede evli öğrenciler okuyabilecek, tabi kocası icazet verirse. Yemen’de kırk yaşında alçağın 8 yaşında kız çocuğu ile gerdeğe girdiği bir ülkede yaşamıyoruz diye sevinmeli miyiz? 181 Bin çocuk gelinin esaretinin hüküm sürdüğü bu memlekette…

Çözüm sürecinden ne haber?

Devlet/iktidar somut adım atmadı diye PKK sınır dışına çekilmeyi durdurmuş. Gezi direnişine ‘açılım/çözüm/barış süreci zarar görmesin diye destek vermeyen’, alanlara çıkmayan Kürt siyasi aktörleri artık memleket sathında “Gezi Ruhuna” destek bile verecekmiş.

Din istismarı, milliyetçilik, devletin kutsallığı üzerinden politika yürütenlerin öznesini oluşturduğu geriliğin/vasatlığın; ülkenin temel sorunlarına çözüm getireceği rüyasına yatanları kınayacak değilim, ilkesiz/pragmatist olanların hep kaybettiğini anımsatmak ta değil muradım fakat gerçeği gizlemekte mümkün değil; fotoğraf gün gibi ortada.

Türkiye’nin sokakları, meydanları biber gazı hava sahası…

Toparlamak lazım. Demokrasinin tüm kurul ve kurallarıyla işlemesi için tutum alacak kültürel birikim egemen değil bu topraklarda. Toplumca kutsal sayılan, “düşük zekalıların benimsediği önyargılarla kabul edilen ideolojiler”* vasatlığı besliyor.

Ve demokrasinin olmazsa olmazı alanlara, sokaklara çıkanları anlamak yerine, elindeki tüm olanakları kullanarak gençleri katlediyorlar 17’sinde, 20’li yaşlarda. Kahreden “ileri demokrasi”, demokrasi diye pazarlanıyor! 17’sinde Erdal Eren’in yaşını büyüterek asan apoletliler iktidarda yok ama demokrasiyi ‘sandıktan çıktım, istediğimi yaparıma indirgeyenlerin “otokratik” iktidarı var.

Her türlü olumsuzluğa rağmen hala umut var.

Gelişmiş, siyasetin çözüm üretip, gerçekten demokrasinin tüm kurul ve kurallarıyla işlediği bir Türkiye;şeffaflığın, kuvvetler ayrılığının, hesap verilebilirlik ve hesap sorulabilirliğin egemen olduğu iklime erişilebileceğine inanalar da var bu topraklarda. Ve sokaklar, meydanlar ayakta, zulüm ile payidar olmak isteyenlere inat…

asiyazar62

*Psychologacal Sicience dergisinde yayımlanan bilimsel araştırma sonuçları ile ilgili yazı için BURAYA tıklayınız.

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..