Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '10

 
Kategori
Siyaset
 

Değişen Türkiye...

Hasan Cemal, Milliyet Gazetesi'ndeki bugünkü köşe yazısında darbe-şeriat ya da askeri faşizm-sivil faşizm söylemlerinden kurtulmamız gerektiğine değinip, Türkiye'nin değişim sürecinden başarıyla çıkmasının kendi duvarlarını yıkıp yeniden var etmesiyle mümkün olduğunu yazmış. Cemal, tek adam korkusunun yersiz olduğunu işaret ederken çıkılan yolda karşılaştığımız zorlukların kavga etmeden çözülecek nitelikte olduğuna inandığını yazıyor.

Evet, ülkemiz bir değişim sürecinden geçiyor. Soğuk Savaş bitti, ama o döneme ait kalıpların hayatımıza halen hakim olduğunu görüyoruz. Bu durumun en belirgin göstergeleri ise şimdilerde yaşanan asker-sivil ilişkileri ile hükümet-yargı arasındaki çekişme olarak özetlenebilir. Ben konuya ekonomik açıdan bakıyorum. 12 Eylül Darbesi'nden sonra Özal'lı yılların ve arkasından gelen çeyrek yüzyılın getirdiği -Uğur Mumcu'nun deyimiyle- ekonomilerin militarizasyonu süreci geniş toplum kesimlerini ulaşması gereken gelir düzeyine bir türlü eriştiremedi. Orta direk denilen büyük kitle üretmeden tüketmeye yönelik bir yaşam tarzına mecbur edildi. Verimsiz ekonomik faaliyetler, tüketime aç bir pazar, muhafazakarlığını gösterişli bir servet avcılığıyla halka arz edenler yeni yaşam tarzını oluşturdular. Bu yeni sınıfın içinde Suudi sermayesi ile içli dışlı Korkut Özal'lar, yılların Ülker ailesi, Refah Partisi döneminin Albayrak'ları, siyaset zengini Tayyip Erdoğan'lar var.

İktidarın el değiştirmesi süreci devlet kaynaklı rantı paylaşmanın daha ötesinde Anadolu Sermayesi ile İstanbul Dükalığı arasındaki güç kavgasını işaret ediyordu. Toplum gittikçe muhafazakar hale getirilirken emek kesiminin pastadan alması gereken pay gittikçe azaldı. 1994-2001-2008 Krizleri ile varlıkları sürekli geriye giden orta sınıf ulufe dağıtmaya benzer biçimde maaşlara zammı bekler durumda kaldı.

Kürt Sorunu'ndan türeyen 25 senelik iç savaş ekonomide kan kaybına yol açarken milyonlarca insan yaşadıkları köylerden büyükşehirlere göç etti. Teröre karşı yürütülen kirli savaşın yarattığı şiddet döngüsü 2003 yılında ABD'nin Irak İşgali ile iyice siyasileşen Kürt Sorunu'nu daha da büyüttü. 2009 yılında başlayıp, ABD tarafından kotarılan Demokratik Açılım girişimi krizlerle varlık-yokluk kavgasına düşmüş orta-alt gelir düzeyine sahip insanları sınıf bilincinden etnik kimlik odaklı bilince sahip hale getirerek yapay bir ayrıma maruz bırakmıştır.

Son 25 senenin tasvirini yaptığım Türkiye tablosu kısaca böyle. Şiddete daha meyyal, yozlaşmış bir sosyal iklimde yaşamını sürdürmek zorunda bırakılan toplumun paylaşılan rantın tüketilmesi sonucunda gitgide yokluğa mahkum kılınması. Ekonomik hayata katılanların çalışabilir nüfusun yarısına bir türlü ulaşamaması, tarımdaki gizli işsizlik ile krizle çığ gibi büyüyen açık işsizlik, mesleği olmayan milyonlar yoksulluğun yol haritasını bizlere sunmakta.

Çeyrek yüzyılın ürettiği yeni zengin sınıflar din ile paketlenmiş ideolojilerini paraya tahvil edip yaşarken bu dünyadaki cennete ulaşmak isteyenlere servetlerinden verdikleri zekatları hak olarak görmekteler. Çalışarak bir yerlere gelmekten umutlarını kesenler ise sınıf atlamanın yolunu suç işlemek için çete kurmakta, mafyaya katılmakta, devlet kapısında iş bulmakta arayıp kozmik Türkiye gerçeğini kendilerinin acı yazgısı yapmışlardır. Kendisinden olmayan nefretle bakan bu beşeri malzeme yozlaşmışlığını daha muhafazakar olarak kapatmakta, böylelikle mevcut siyasal iktidara yakın olmanın yolunu bulurken kişiliğini yitirmenin huzursuzluğunu kadınlara, çocuklara, yaşlılara ya da kendinden zayıf durumdaki tüm insanlara şiddet gösterisinde bulunarak sunmakta. Azınlıklara gösterilen hoşgörüsüzlük fakirleşmenin getirdiği ekonomik şiddete karşı gösterilen bireysel tepkidir. Yağma ve lincin bu kadar yaygınlaşması savaş dönemlerini hatırlatan yokluk manzaralarının günlük yaşam pratiği haline gelmesinden kaynaklanmıştır.

Değişim yaşanıyor, üstelik 30 seneden fazladır. Değişen düzen bizleri her geçen gün daha yoksul, bilinçsiz ve birbirine yabancı kılıyor. Kendi özümüze yabancı kaldığımızdan beri hayatımızdan kavga gürültü hiç eksik olmadı. Siz bakmayın kurumlararası çatışma görüntülerine esas kavga dipten gelen dalgayla gün yüzüne çıkacak. Ortalık karıştığı zaman şimdi düşman olanlar nasıl birbirlerinin yumuşak yüzlerini öpecekler, sonra demedi demeyin.

http://halukselcuk.wordpress.com/2010/01/08/degisim/

 
Toplam blog
: 93
: 472
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

21-07-1973 tarihinde İstanbul'da doğdum. M.Ü. İletişim Fakültesi Radyo-T.V. Bölümü'nden 1995 yılı..