Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Değişim değil dönüşümdür asıl olan… Mutlu yıllar…

Değişim değil dönüşümdür asıl olan… Mutlu yıllar…
 

Uzun yıllar boyunca farklı dersler anlatmış ve sayısız bilimsel yasa öğrenmiş bir akademisyen olarak hayatın özünü oluşturan bir yasa olduğunu düşünüyorum.

Benden ders alan tüm öğrencilerimin mutlaka derslerimde duyduğu bu yasadan bahsetmek istiyorum bugün sizlere de.

Bana göre bilimin en evrensel yasasıdır bu; kütlenin korunumu olarak da bilinen bu yasaya göz attığımızda göreceğimiz tablo aslında eskiden beri insanların bir şekilde farkında olduğu bir gerçeğin ifadesinden başka bir şey de değildir.

Kütlenin korunumu kanunu ilk kez Nasîrüddin Tûsî tarafından 13. yüzyıl ortaya atılmışsa da bu ilk ifade de eksiklikler mevcut olup; maddenin yapısının değişebileceği fakat yok olamayacağını yazılıdır.

Kütlenin korunumu kanunun ilk kez net bir şekilde tanımlanması 1789 tarihinde Lavoisier tarafından başarılabilmiştir. Bu sebepten ötürü kendisinin modern kimyanın babası olduğu da söylenir.

Lavoisier'i unutulmaz yapan, nesnelerin kimyasal değişimlerini ölçmede gösterdiği olağanüstü duyarlılıktır.

Bu özelliği ona "Kütlenin Korunumu Yasası" diye bilinen çok önemli bilimsel bir ilkeyi ortaya koyma olanağı sağlamıştır. Lavoisier kimi kez kendi adıyla da anılan bu ilkeyi şöyle dile getirmiştir:

"Doğanın tüm işleyişlerinde hiç bir şeyin yoktan var edilmediği, tüm deneysel dönüşümlerde maddenin miktar olarak aynı kaldığı, elementlerin tüm bileşimlerinde nicel ve nitel özelliklerini koruduğu gerçeğini tartışılmaz bir aksiyom olarak ortaya sürebiliriz."

Yasa en basit hali ile evrende hiçbir şeyin yoktan var edilmediği gibi, var olan bir şeyin de yok edilemeyeceğini söyler. Ama her şey birbirine dönüşür geniş anlamda.

Bunu biraz daha açacak olursak, bir çiçek kuruduğu zaman onun içindeki karbon atomları yok olmaz mesela. Çiçeğin yapısında, hücre duvarında olan bu karbon atomu şayet o kuru otlar yakılırsa bir gaza dönüşüp atmosfere karışabilir ve fotosentez yoluyla bir sebzenin yapısında yer alabilir. Onun yenmesi suretiyle vücudumuza girebilir ve bu defa kemik dokumuzda yer alabilir. Bu dönüşüm bu şekilde atom düzeyinde sürer gider.

Şu an vücudumuzda bulunan istisnasız her atomun bu tarz binlerce yaşanmışlığı olduğunu söyleyebiliriz. Dahası bunu vücudumuzda ve evrende var olan tüm atomlar için söyleyebiliriz.

İç içe geçmiş milyonlarca atomik örgü. Her kombinasyon bir yaşam formuna karşılık geliyor.

İnsanın aklı almıyor bazen.

Peki bu dönüşümler basitçe nasıl gerçekleşiyor?

Doğadaki her bileşiğin bir yaşan süresi vardır ve bu değişim bizim doğduğumuz günden öldüğümüz güne kadar sürer gider.  O yüzdendir ki, ortalama 3,5 kilogramlık bir bebek olarak doğduğumuz günden başlayarak sürekli değişir, dönüşürüz de farkında bile olamayız çoğu zaman.

Ve yine bu yüzdendir ki, bazı bilim insanları ve düşünürler buna, çok modern bir bakış açısı ile ‘’yaşarken reenkarnasyon’’ derler. Gerçekte asıl olanın değişim değil dönüşüm olduğu ifade ederler.

Yani bütüncül değil, atomik düzeyde tekrar tekrar dünyaya gelmenin mümkün olduğuna dikkat çekerler.

Bazen dünyada su kaynakları tükeniyor diye üzülen insanlara, öğrencilerime takılırım. Su kaynakları form değiştirebilir yani katı iken sıvıya dönüşebilir veya kirlenebilir ama eksilmez dert etmeyin derim.

Ya da bazen öğrencilerime şaka yollu; ’’Siz vücudunuzda ki tüm atomların sıfır ve size özel mi olduğunu düşünüyorsunuz diye’’..

Karbon, hidrojen, azot, oksijen ve diğerleri, hiç birinin miktarı değişmez dünya kurulalı beri sadece dönüşürler kurulan ekolojik ve termodinamik dengeler gereği.

Yeni bir yıl kapımızdayken ve biz kim bilir kaç canlıdan bize ulaşan atomlardan meydana gelmiş bir yaşanmışlıklar silsilesinin devamı bedenlerden oluşmuşken, neden dert ederiz ki geçen yılları.

Sonuç da nasıl ki 3,5 kiloluk bebek halimizden nasıl dönüştükse ruhen ve bedenen bugünki halimize bu süreç de devam edecek kesintisiz bu bellidir zaten en başından beri.

Belki bir kelebeğin renginde, belki okyanusta bir su molekülünün içinde, eşsiz bir çiçeğin koku bileşenin de var olacağız binlerce kez zerre zerre.

Daha ilginci bütünü oluşturan atomlar hiç değişmese de miktarca, hiçbir canlının ikinci kopyasının da olmayacak olması.

Hepimiz tek ve eşsiz kalacağız sonsuza dek.

Bu da bilimsel bir bakış açışı yeni yıl arifesinde.

Yaşam benzersiz bir armağandır.

Ve dünya inanılmayacak kadar güzelliklerle donatılmıştır adeta bir büyü gibi.

Bugünün farkında olmak ve yaşadığı her anın kıymetini bilmek esastır.

Her zaman farkındalıkla yaşamak gerek hayatı, mutluluk da mutsuzlukta göreceli ve bize bağlı çoğu zaman.

Asıl olan nefes almak ve şükredebilmektir bunun için daima.

Yeni bir yılı bu armağanın farkında olarak yaşamamız temennisi ile.

 

Saygılarımla.

 

Prof. Dr. Nazan Apaydın Demir

30.12.2014

Muğla

 
Toplam blog
: 130
: 1375
Kayıt tarihi
: 08.04.14
 
 

Muğla Üniversitesinde Prof. Dr. olarak çalışmaktayım. Kozmetik Ürünler Uygulama ve Araştırma Merkez..