Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '22

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

DEĞİŞİM İÇİN!

Hz. Adem’den önceki nesillerde insanlar birbirlerini öldürüyorlardı. Hz. Adem bir neslin başlangıcı, İNSAN olma neslinin başlangıcı.. 
“Ben Âdem’i Halife olarak yarattım” diyor; Melekler; “Ya Rabbi, kan dökecek, bozgunculuk çıkaracak birisini mi yaratacaksın” diye soruyor. Kabil’in sülbü Hz. Âdem’e dayandığı için hem Musa (a.s) Hz. Âdem’i suçluyor, hem de Hz. Muhammed (s.a.v. ), “Diğer insanların hatalarıda Kabil’e yazılacaktır” diyerek gensel bir olayı daha ortaya koyuyor.  
‘Her insan yaptıklarının sonuçlarına katlanacaktır’ olayı var, ayrıca  ‘İnsanın yaptığı çalışmalar dışında hiçbir şey yok’ ayeti de var… Bunları ayrı düşünmek, ama sonra bir arada toplamak gerekir; çünkü sistemi anlatmak açısından söylenmiştir ve bir değeri vardır. Yani ‘Kabil-Habil’ olayı bir  SİSTEMi ifade etmektedir.  “İnsanın kendi yaptığı çalışmanın dışında bir şey yoktur” ayeti ile anlatılmak istenen insanın açığa çıkarttığı özelliklerdir. Zaten “İnsan yaptığı çalışma ile bir yere varamaz” dendiğine göre, bunu bizim anladığımız mananın dışında, bir açığa çıkma şeklinde düşünmek gerekir. Aslında hepsini Allah’a bağlarsak olay daha orijinal bir forma kavuşur. Bunu değerlendirmek için, Tasavvuf İlmini algılamak şart. ‘Benlik nedir, nasıl yok olur? Yokluk -Varlık nedir?’ sorularını değerlendirmeden bu noktalara varılamaz. 
 
Beyin, metaforları üretir ve bununla da din anlayışı çözülemez.  ‘Bedensel düşüncenin’ her yaptığı aslında metafordur, gerçekle alakası yoktur ve hayatın her anında da bu böyledir. Beden kaydından çıkmış gibi düşündüğümüzde ‘çıkan kim? giren kim?’ kalmayacağı için bedensel özelliklerin metafor olduğu anlaşılır.  ‘Geldim, gittim, döndüm’ TEK’in hareketleri gibi görünse de içinde hep METAFORlar var.   METAFORu çözmeden Kur’an’ı anlamak da mümkün değil. İman dahi Tanrı’ya, ötelere atmaya dayalı bir hale geliyor ki bu da küfürdür. Oysa ki; Metaforlarla anlatmayı DİLEMİŞ ya da salt ve açık bir şekilde  TEK’i değerlendirmiştir… TEK olmadığı zaman insan, hangi noktaya ‘kapılmış’ ise o şekilde devam eder
Dolayısıyla Kur’an; belli bir sınıfa, belli bir sürece değil, sonsuza kadar olan, hatta kıyamete kadar (kişinin kıyameti) bu anlayışı algılayana kadar devam eden metaforlarla doludur. Bunların çözülmesi gerekir.  “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” sözünü düşünelim: Burada gelinin bir şey anlaması gerekiyor. Anlarsa bir DEĞİŞİMe gidebilir, anlamazsa  metaforlar içinde yoğrulup gider. ‘Metafor çözülmedikçe başka bir metafor gelip üstüne biner’. Hayat ise çoğunlukla BEŞER kavramı ile geçtiği içindir ki; Metaforlar devam edip durur, bu da Allah’ın sonsuzluğuna  işarettir. Bir metafor çözülünce, SONU OLMAYAN diğer anlamlar gelir, bu da o metaforun SONSUZLUĞA açılması  demektir. Anlaşılıp, algılandığı takdirde!!! Yoksa  hayat  ‘aldım, verdim’ diyerek kapalı bir kutu olup devam eder. 
 
 “Bu kim? O kim? Ben kimim?” sorularında bir metafor sana kapı açıyor demektir. O zaman olayları önceden değerlendirme fırsatı oluşur. Hatta ‘bana bu fırsatı  Allah verdi’ dersin. 
 “Allah'tan gayrı olan her şey metafordur” dendiğine göre,  metaforu hayalimizde yarattığımız bir şey olarak düşünmemeliyiz. METAFOR, ‘bir şeyin üstü kapalı olması’ anlamına gelir ki bunu idrak etmek gerekir.  Böylece hayali düşünceleri biraz bırakır, somut düşüncelerin, gerçekle bağlantını keserek,  düşünceleri örter hale gelir. Birine karşı  çok açık olmak, ‘onu kapatmak’ anlamına da gelebilir.  O, ‘kendi koşullarına’ programlanmıştır. Sen gerçeği  söyleyerek ‘onun  gerçeğini örtmüş’ olursun. Mesele örtmek değil, gerçeğin KENDİNİ açığa çıkartmasıdır.  Anlayışıma göre; bir kişiye bağlı olmak,  sevmek, aşk yaşamak mümkün değil. AŞK; dilediği noktada açığa çıkar, ama o noktada ‘o tür bir kombinasyonun’ varlığı söz konusudur. Sevgiden yoksun BİRİMe “AŞK”ı anlatamazsın! 
 
Her şeyiyle, tutkularıyla yaşayan, bağlarıyla hem hal olan,  toplumdaki bir ahlak düzeyi, en önemli şey olan namus -ki o namus seni halden hale sokmakta -  sen onda sevgiyi de kaybedersin, o fiili yapanı da silersin.
Burada örten ALLAH’tır. Seni  SEN adı altında örten de yine KENDİsidir.
Bunları düşünemeyip beden hükmüyle yaşayan bir ‘insansı’ hükmüne girersin ki  bunlar İNSANSIdan açığa çıkmaz. Ama  o da insandan ayrı değildir ki, “ İNSAN, insansıdan  çıkmıştır” denir.  
 
Bu metaforların anlamını da çok iyi bilmek gerekir. Hem sistem, hem sistemde varoluş düzeyi, mekan ve yaptıklarının neticesi ile karşı karşıya kalmanın sadece mekanla sınırlı olmaması… Bir perde teşkil etmesi açısından Ez ZAHİR ismi açığa çıkıyor. Ez ZAHİR, bilinen anlamı ile beraber, BATINın açığa çıktığı noktada aldığı isim olarak da düşünülmelidir. 5 duyu kaydında olduğumuz için, ZAHİR olanı da 5 duyu kaydı ile yaşam biçimi olarak değerlendiriyoruz. Bu da metaforun başka bir türlüsü. Yani yanlışlıklar metaforlarda da oluyor.  Doğruları bulmak  da yine metaforlarla gerçekleşiyor.  
 
YOKluk hissiyatı tüm mistiklerin hedefidir. Tasavvufun hedefi ise BEKA yaşamıdır. ‘Seyr-i maAllah’ diyor. ‘Fena’da yokluk, Beka’da da tedbirat/değişim’ hasıl olur. Yokluk hissiyatı, BİRİMin hissiyatı olarak kabul edilmesi gerekirken, o hissiyatın birimde açığa çıkışı -dua mekanizmasının açığa çıkışı gibi- KENDİsinin işaretidir. Yani mistiklerin hedefi, kendisinin açığı çıktığı bir noktadır. 
 
Bizler kelimeleri yuvarlak alıp ezberlemek yoluna gidiyorsak,  metafora batmışız demektir. Ve bu anlayışla; KENDİsinden açığa çıkan bir özelliğin/vasfın, YOKLUK olduğu anlayışı, biz de Onun isteğiyle zahir olmadıkça, ZAHİRdeki BEKA anlayışı farklı noktalara gider. O da tedbirattır, Tedbirat-ı Zahiriye (Zahirdeki tedbirat)… Tedbir, tedbir almaktan değil DEĞİŞİMden geliyor. ‘Her AN yeni bir ŞAN’da oluşa getirilmektedir. ‘Yok olanın, her ANda yeni bir ŞANda” olması manasında ele alınmalıdır.  “Yokluk hissiyatı tüm mistiklerin hedefidir,” sözü ise oldukça basmakalıp bir yaklaşımdır.  
 
BEKA yaşamı ise “Seyr-i maAllah” diyor. Yani “ALLAH’ta seyirdir” diyor ve o da Tedbiri İlahi’dir… Muhyiddin İbnü’l- Arabi’nin, “Tedbirat-ı İlahiye” adlı bir eseri vardır. Orada da, hadislerde de birçok metafor var. 
 
“40  Veli, bir insana deli demedikçe o insan veli olamaz” diyor. Peki ; O insanın ne yapması gerek, deli hareketler mi yapmalı yoksa gerçekten deli  boyutunda mı yaşamalı?! O noktada da yoğun bir idrak anlayışına nispetle deliliğin olması gerekir ki VELİ olması söz konusu olsun. 
Metaforlar var; ‘bir metaforu açacağım’ diye o fiili işlersen, o fiil zaten kişinin metaforudur. Kişiye ait bir şey oluyor ki, o metafor üzerine binen başka bir metaforu da anlatıyor. Metaforu çözmek kişinin elinde değil!!! Kişi; hiçbir zaman var olmamıştır, o metaforu çözemez.  Allah'ın  insana verdiği bir şeyi Allah istemedikçe çözemeyeceği gibi, metaforları çözmesi de mümkün değildir.  Ancak; Allah metaforlarla anlattığı olayı çözüme kavuşturabilir.  Biz ‘metaforlarla, hangi şeyin ne olduğunu anlarsak’ şeklindeki bir düşünce, zaten metaforun onu ÖRTTÜĞÜNÜ, senin o konu hakkında bir malumat sahibi olmadığını gösterir.  ‘Bu metafordur’ sözü sana basitçe BEŞ DUYU ile KAYITLI örnekler verilerek bir şeyler söylenmesi sonucu denir ki bu doğru olmaz.  Doğrunun ‘kendine uygun’ kısmını SAHİPLENMEK denir, bu da kayıtlı bir noktadan bakıldığını gösterir ki sadece bir ZANdır.  VAR dediğin olay zaten ‘hakikatinde açığa çıkmış’ halidir ki bu da metafordur. 
 
Dolayısıyla anlamlı bir şey yoktur, ‘Allah da  anlamlandırılamaz’.  Allah ismiyle işaret edilen ‘tanımlanmaz ve kayıtlanamaz’ bir varlıktır.  
 
İnsanları bir şeylerle uğraştırmadan, beyinlerindeki mevcut olan bilgileri boşaltmak mümkün değil. Metaforlarla anlattığın şeyler,  gerçekmiş gibi kabul edilir ki;  sonraki aşamada daha ileri gitme isteği  duyarsın, bunlar da zaten metaforlarla dolu bir yaklaşımı ifade eder. 
Konumuz METAFORa dayanıyor. Anlam veremediğimiz, anlamlandıramadığımız şeyler metafor olabilir; ama nereye bakarsan o anlamlandıramadığın VECHi görüyorsan, anlamlandırdığın şeylerin de aslında gerçekte bir rolü yok!!! Onların hepsi o VECHin ortaya koyduğu setler ve engellerdir, ‘kendi kendini örtmeyi’ dilemiştir.  Matematiksel, bilimsel olarak bunu ortaya koyuyordur. Geldiği nokta Allah'a dayalıdır. ‘Allah'ta matematik mi var?’ Allah DİLEDİĞİNİ yapmaktadır.  
 
Bir şeyi büyütmeyelim, küçültmeye de çalışmayalım. Büyütünce Veli, küçültünce şeytan olmuyoruz. Allah DİLERSE seni VELİ yapar, dilerse “Rahman’ın zikrinden yüz çevirip” seni uzaklaştırır. Belki ‘uzakta olan yakın olandan daha yakındır’, kayıtlayamayız. VARDIĞIN YER GİDECEĞİN YERdir. Sen, öte boyuta geçeceğini düşünüyorsun. Oysa ki boyut TEK , o da AHİRET BOYUTU. Sen kendini dünya yaşamında ZANNEDİYORSUN!!! 
 
 
Ahmed F. Yüksel
 
20 Eylül 2022 
 
Bodrum/Milas
 
https://twitter.com/ahmedfyuksel
 
https://www.instagram.com/ahmedfyuksel
 
https://www.facebook.com/ahmedfyuksel
 
 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..