Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Değişim ve direnen insan

Değişim ve direnen insan
 

Mevsimler bile bir senede dört kez değişmiyor mu,ve her birinin yaşanası ayrı birer lezzeti yok mu?


Dünyada görmek istediğiniz değişim kendiniz olmalısınız.

Mohandas Gandhi

 

Son yıllarda giderek artan bir değişim rüzgarı tüm dünyada ve yaşamın bütün alanlarında hissettiriyor kendini. Bazen, adeta zihinlere yerleştirilmek üzere belli bir merkezce programlanmış ve yönetiliyor algısı da yaratıyor. Peki, değişim isteği ve arzusu toplumda ne kadar kabul görüyor, herkesin ortak arzusu ve isteği midir; değişim deyince insanların aklına ne geliyor?

İşte, bu konuda cevabı aranan sorular;

Değişim, neden, ne kadar, nereye kadar?

Nasıl olacak, belli bir reçetesi var mı?

Biz mi istiyoruz, birileri mi istiyor?

Değişmeye mecbur muyuz?

Değişmezsek ne olur?

 

Aslında gerçek şu ki, birey ve toplumlar çağlar boyu, farkında olarak veya olmayarak değişiyor, değişime uğruyor. Değişim yaşamın doğasında var, bu süreçte dünyamız kadar evren de değişime uğruyor. Ne var ki, eskiden bu değişim durağan bir yaşam içinde, uzun zaman dilimlerinde geçekleştiği için birey ve toplumlar üzerinde ani, sarsıcı etkiler yaratmıyordu; yaşamın doğası gereği toplu bir kabullenme gibi algılanıyordu belki de.

Günümüzde öyle mi ya, başta iletişim teknolojisi olmak üzere, bilim ve tekniğin baş döndüren gelişmesi ile, yaşamın diğer alanlarında insanlığın hizmetine ve beğenisine sunulan icatlar, buluşlar, önce zihinlere yerleşiyor, algıları etkiliyor, sonrasında sınırsız bir ulaşma, elde etme, sahip olma yarışı içine sokuyor birey ve toplumları. Bu rüzgar, kıtaların ve ülkelerin en ücra köşelerine hızla yayılarak bir cazibe ve çekim merkezi yaratıyor. Böylesi bir sarmal içinde ve bir ölçüde zaman kavramını yitiren insanlar için artık asla geriye dönüş yoktur.

İşte asıl sorgulama burada başlıyor. Yaşamın doğasında var olan değişim, kendi olağan akışının dışında ve yukarıda ifade edildiği gibi bir merkez ve ya merkezlerce mi hızlandırılıyor ve yönetiliyor. Algılar teslim alınarak tasarlanmış, programlanmış insanlar ve toplumlar mı yaratılmak isteniyor. ( x )

İnsanlar içselleştirdikleri değer ve kavramları, alışkanlıklarını, geleneklerini göreceli de olsa hayatlarındaki huzur ve sükunu hızlı değişim adına yitirmek ister mi? İşte insanlar bu şüphe ve endişeler karşısında değişime direniş göstermekte haklıdır. İtiraf etmeliyim ki, tutucu bir kişi olmamakla beraber bende böyle düşünenlerdenim. Fakat bu şüphe ve endişe hali ile, tüm insanlığı bir ağ içine alan ve kuşatan değişime karşı koymak pek kolay olmayabilir, şu halde, biz bu değişim talebini kendimize uydurma yolunu seçebiliriz. İçinden, yaşamımıza gerçekten yenilik ve güzellikler katacak olanlarını alıp, korumak için özen gösterdiğimiz değerlerle birlikte harmanlayarak, pek ala çağın gereklerini yerine getirebilir ve kendimizi de o ölçüde yenileyebiliriz.

Mevsimler bile bir senede dört kez değişmiyor mu, ve her birinin ayrı birer yaşanası lezzeti yok mu?

Bunu başarabilirsek eğer, her türlü kuruntudan uzak, bize sunulan ve içinde umut vaat eden hayatın armağanları ile kendimizi donatarak daha yaşanası bir dünya kurabiliriz kendimize ve çevremize; çağdaşlık bunu gerektiriyor.

 

 

 

 

(x)Tasarlanmış insanlar ve toplumlar ( Bak: Önerilerim )
http://blog.milliyet.com.tr/tasarlanmis-insanlar-ve-toplumlar/Blog/?BlogNo=113496

 

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..