Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '11

     
    Kategori
    Felsefe
     

    Değişim ve yaşattığı trajedi

    Değişim ve yaşattığı trajedi
     

    Değişim ihtiyacı veya zorunluluğu insanların ve toplumların içinde bulunduğu durumun kifayetsizliğinden kaynaklanır. Mikro anlamda değerlendirecek olursak Türkiye’nin içinde bulunduğu durum; Osmanlı’nın 18. yüzyıllarda başlayan bu yetersizlik paranoyası ilk olarak kendini askeri alanda sonraları ise idari, siyasi vs olarak birçok alanda gösterdi. Bu yetersizlik paranoyasının telafisi olarak kökten bir değişim, yenilenme ve iyileştirme operasyonları olarak gündeme gelmiştir. Ancak bu operasyonlar eskiyi aratacak nitelikte mi gerçekleşmiş yoksa daha iyi bir duruma yönelme olmuş diye bir şey söylemek biraz zor olmuştur. Değişim üzerine söylenen birçok söz değişimin zorunluluğu ve mutlaklığı üzerine olmuştur. Ancak değişim sonuç itibari ile seçilen ve hangi yöne gidilmesine karar verilerek yapılan bir süreçtir. Bu anlamda değişim ikili bir özelliğini sergilemektedir. Değişim mutlaktır, fakat değişimin yönü kişinin ve toplumun iradesine sunulmuştur. İşte burada insan ve toplumları neyi, nerede, ne zaman, ne şekilde, hangi şartlarda seçeceğini bilmek ve iyi hesaplamak zorundadır. Verdiğimiz örneğe devam edecek olursak, Türkiye için değişim zorunlu idi. Ve değişimin yönü Batılılaşma olarak belirtilmişti –halen böyle- ve burada sunulan değişim tek yönlü ve tek seçenekli bir değişim modelidir. Ancak burada değişimin nerden istendiği? 

    Toplumun alt (avam) kesiminden mi? Yoksa üst (havas) kesiminden mi? Sorusunun cevabı önemlidir. İşte değişim şarttır, zaruridir, ihtiyaçtır, hayati bir konudur. Lakin değişimin yönü sonuç itibari ile bizi istenen noktaya ulaştıracak mı, ulaştırmayacak mı? Asıl problem konusu paçaları sıvamak değil dereyi görebilme kaygusu güdüp, gütmemekte yatmaktadır. Kültür, aslında bir bütün olarak öğelerinin işlevselliği ile gelişimi ve değişimi paralel seyreden bir olgudur. Kültür değişimlerinde; alınmak istenilen, yönelilen kültür kendi kültür yapımıza uyup – uymama problemini gündemde tutacaksa ve bu kültüre adapte olmakta sonuçsuz problemler yaşanacaksa bu kültür değişimi problemlerin habercisi olarak kapımızı çalacaktır. Tanzimat ile başlayan kültür değişimleri, kültürün bir bütünlük arz ettiğinin unutulması bu zamana kadar bu konuda ki sorunların çözülememesine neden olmuştur. Bütünlüklü ve kompleks bir yapı olan kültür için parça parça değişime gidilmesi kültür karmaşası yaratmaktan başka bir şey değildir. Girişilen kültür değişimlerinde ferdi ve ferdin içinde bulunduğu kamusal alanı (kurumları) göz ardı etmemek gerekir. Çünkü ferdin yaşam tarzı ve bağlandığı kurumların işleyiş programları değişime ayak uydurmada halledilmesi en öncelikli konudur. Nitekim ferdi ve kamuyu birbirinden ayrı düşünerek yapılan değişim bu iki önemli toplum yapısı arasında kapanması zor bir uçurum açacaktır. Bundan dolayıdır ki; Türkiye’ de uygulanmak istenen değişim bu iki kurum arasında önemli bir çıkmaz yarattığıdır. Her zaman, herkes tarafından söylenen söz Türkiye’nin kültür değişiminde geldiği noktaya ışık tutacak niteliktedir. “Ne Batılı olduk, ne de kendimiz kalabildik.” İşte içinde bulunulan paranoya; toplumsal şizofreni ve varlık anksiyetemizden başka bir şey değildir. Erol Güngör ve Ziya Gökalp’ın de fikirlerinin çeliştiği, zıtlaştığı nokta burasıdır. Gökalp’ın mahiyet dediği ancak Güngör’ün kabul etmediği aydınlarla halk arasındaki zihniyet ayrılıkları kültür değişiminde en büyük problemdir. Güngör’ün önemli bir tespiti de bu konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Belirli bir üniversite tahsili yapmış insanın halka yabancılaşması ortak bir kültür zemini oluşmamasına neden olmaktadır. Yine Erol Güngör’ün fikirleri ile devam edersek dil konusu da ortak bir zemin oluşturamamamızın nedenlerindendir. 

    Aydın kesimin halka yabancılaşması, kendine ait kavramlar kullanarak halka inmemesi durumu da hazindir. Aydın kesimin kültürel yönden bir farklılaşma yaşaması ve kendi toplumuna yabancılaşması, kapanması zor olduğunu belirttiğimiz uçurumların açılmasına neden olmuştur. Bunun sebebi Özakpınar’ın da belirttiği gibi ‘köken problemi’ni gündeme getirmiştir. Aydınların Batı merkezli ve temelli değişime gidişi halkın da kendi medeniyetine –tepki de olsa- sıkı sıkıya sarılması kültürel farklılaşma, yabancılaşma ve iki tabaka arasında değişim yaşanmasına rağmen menfi sonuçlar ortaya çıkarmıştır. 

    Mustafa DALYAN 

     

     
    Toplam blog
    : 1
    : 788
    Kayıt tarihi
    : 29.07.11
     
     

    Pamukkale Üniversitesi Felsefe Bölümünden mezunum. Şanlıurfa'da özel bir egitim kurumunda öğretmenli..