Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '14

 
Kategori
Felsefe
 

Değişimin yönü, değişmeyendir!

Değişimin yönü, değişmeyendir!
 

Değiştirmek için gayret etmenize rağmen değiştiremediğiniz şeyler olur mu? Durum bu iken kendinizi nasıl hissedersiniz?

Evet, bir okyanusta tek bir rüzgar esmesine rağmen farklı yönlere giden pek çok yelkenli görebilirsiniz. Rüzgarı değiştiremesek bile yönümüzü değiştirebiliriz ve enerjimizi en faydalı olabilecek bu alana yönlendiririz. Oysa yine de değiştirebileceğimiz şeyler var olmasına rağmen, bu değiştirilmesi gerekene işaret etmez. Ama nedir değişmesi gereken? Bu sorunun bizi kaçınılmaz olarak taşıdığı diğer daha büyük bir soru ise değişimin yönünün ne olması gerektiğidir. Nereye ve neye doğru değişmesi gerektiği... Çünkü değişimin yönü eğer onu daha iyi yapabilecek bir şey değilse, değişim de anlamlı ve gerekli olmayacak ya da sadece bir mutasyon ya da bozukluk olarak kalacaktır.  

Değişmesi gereken, eksiklik ya da yetersizlik ifade eden tüm şeyler gibi gelse de bize, açık bir şey var ki o da aslında tüm şeylerin eksik ya da yetersiz olduğu veya başka bir deyişle tam olmadığıdır. Hiçbirşey tam değilken, eksikliklerden bahsedilebilir mi ya da aynı anda hem eksiklikten hem de tamlıktan söz edebilir miyiz?

O halde bu matematiksel evrende herşeyin nedensellik içeren doğasından ötürü gerekli ve kaçınılmaz olduğunu söyleyebilirsek bu onu geçmişin karşısında bir tamlığa taşır mı? Şüphesiz evet fakat geleceğe yöneldiğinde kendi içindeki eksikliğe doğru yolculuğu da kaçınılmaz bir hal alacaktır. Yani onun ki şimdiyi aşamayan bir tamlıktır denebilir sadece... Geleceğe yanıt veremeyen bir tamlık... Bir varoluş süreci... Bir tamlaşma, tam olma süreci... 

Geçmişte olan biten neden eksiklik ifade edemesin ki diye sormak, bu noktadaki en doğal hakkımız. Özellikle doğaya kıyasla insani süreçlerde büyük bir doğruluk taşır bu şüphe... Çünkü ne değişmesi gerekenin ne olduğuna, ne de ne yöne doğru değişmesi gerektiğine ilişkin yeterli bir bilinç sahibi değildik. Hatalar yaptık. Değiştiremeyeceğimiz şeyleri değiştirmek için fazlasıyla zaman ve enerji kaybettik. Değişim ihtiyacının tam bir ayırdetmesine sahip değildik ve bu gereklilikleri gözden kaçırdık. Peki ya şimdi? Şimdi o bilinç düzeyine sahip miyiz veya herhangi bir an sahip olacak mıyız? Durum o ki dışımızda görünen, değişmesi gereken rafına yerleştirdiğimiz, ihmal edilen ya da gereğinden fazla meşgul olunan herşeyin bir yerlerde bizim bilinç durumumuzla doğrudan ilişkisi var. Düşünme şeklimizle, anlayışımızla, ayırdetme kapasitemizle vb... 

Bu noktadan itibaren değişmesi gerekenin gerçekten ne olduğu daha açık bir hal alıyor. İbn'i Arabi'nin dediği gibi bir kabın içindekini ısıtması için önce kendisinin ısınması gerekiyor. Değişimi üstlenelim. Değişmek için değil, var olmak için... 

Yani dışımızdaki şeyler olmaları gerektiği gibi oldu, ya biz? Biz de bilinç durumunun gerektirdiği gibi olduk şüphesiz.. O halde birkez daha değişmesi gerekenin önünde buluyoruz kendimizi. 

Bugüne, evrimsel açıdan kendilerine ve süreçlerine özgü bir tamlıkla erişen herşey mükemmel olmadıkları sürece değişmek durumunda kalacaklardır. Ki değiller...Bugün gelinen nokta aynı anda geçmişten gelen bir tamlık ve geleceğe doğru esneyen bir değişim ihtiyacı taşıyor. Sorun daima ayırdetme kapasitemiz doğrultusunda elimizden geleni yaptığımızdan emin olabilmek ama bu daha önce söylediğimiz gibi büyük bir bilim. Kapasiteler ortaya çıkartmayı gerektiriyor. İşte felsefe ve psikoloji de tam bu noktada işlev kazanıyor. 

Tüm bu değişim, tam olmadığımız sürece devam edecek. Tamlık da, dinlerin ve felsefelerin daima konu aldığı bir sır olsa da bu, bugün olandan daha büyük bir gizem değil ve bu değişim, değişmek gerekmeyene dek yol alacak. Mükemmele, değişmez olana dek... 

Evet, o halde bir kısmı biz aracılığıyla, bir kısmı doğa aracılığıyla da olsa varolan herşeyin sınırlı doğasından ötürü değişmesi gerektiği bir gerçek. Bunun kendi tamlığına erişinceye dek devam edeceği de... O halde değişmeyen, tüm değişimlerin gizli kökenini oluşturuyor. Aristoteles'in salt form dediği, sadece öz olarak var olana... Dolayısıyla değişmeyene...

 
Toplam blog
: 14
: 1637
Kayıt tarihi
: 10.12.09
 
 

1980 İstanbul doğumlu. 2006'da Uludağ Üniversitesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bö..