- Kategori
- Anılar
Değişmek/değişememek
Kahire, 1994, FAO
Cumhuriyetle birlikte Türkiye bir uyanışa açılıyor. Cumhuriyetin ilk onlu yıllarında gerçekleştirilen devrimler, eğitimde sağlanan olanaklar, Türk halkının alt tabakalarından gelen insanlarının sayısını artırdı. Batı aydınlanmasını yerinde izleyen algılayan insanların sayısı arttı. “Kıvılcım gönderip ateş gibi dönmesi” beklenen pek çok insanımız, Batı firmalarının temsilciliğine soyununca, Cumhuriyetin Kuruluş felsefesiyle, çelişkiye düşmeye başlandı. Bu nedenle Cumhuriyetin “Kuruluş” değerlerini geleceğe taşıyan eğitim sistemi, İkinci Dünya Savaşından sonra büyük bir “İkilem” içine girdi. Son üç çeyrek yüzyıldır eğitim sistemimizin bir yanı “evrimci bir felsefeye” dayanırken , diğer yanı da “yaratıcılık” felsefesine dayandırıldı . Böylece ülke içinde birbirini algılayamayan, çoğunluğu eğitim sisteminin “ikilemi”nden kaynaklanan bir düşünsel çatışma ortamı doğdu. Buna ülkenin sosyal ve ekonomik çelişkileri de eklenince, 1970’li yıllar Türkiye için önemli bir handikap yılları oldu. Ekonominin iyi yönetilememesi, gelişmiş ülkelerin sürekli artan finans kaynakları, içteki ve dıştaki bir takım kuruluş ve kişilerin ülkenin kaynaklarını birlikte yönetmeye kadar götürdü. Bunu sonucu 24 Ocak 1980 karaları, ardından bu kararların hayata geçirilmesi için, ülke içinde kargaşalıklar yaratılarak (ve bahane edilerek) 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştirildi. Hem de “Atatürkçülük” adına.
12 Eylül süreci Türk toplumunun ve Cumhuriyet’inin pek çok değerlerini alt üst etti. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki demokratik, laik ve halkın yönetiminde söz sahibi olma anlayışını geliştirecek kurumları yok etti. Alternatif düşünce üretebilen insanların önleri kesildi, siyaset üretebilecek insanlar siyaset sahnesinin dışına itildi. İnsanların kendi kendine sansür uygulamalarının alt yapıları oluşturuldu. Kitaplar yakıldı, yaktırıldı. Pek çok insan sorgusuz sualsiz tutukevlerinde yıllarca bekletildi. Bağımsız düşünce üretenler suçlandı, cezalandırıldı. Cumhuriyet’in “Kuruluş” değerlerini topluma mal edebilecek kurumlar (üniversiteler, Türk Dil Kurumu; Türk Tarih Kurumu,vb..) “resmi daireler” dönüştürülerek siyasi erkin emrine verildi.
Son yıllarda bağımsız yargı organlarının, TÜBİTAK’ın, TÜBA, vb.. kuruluşların benzer şekilde iktidarın emrine verilmesinin kökenlerini 12 Eylül mantığında ramak gerekir. (Ayrıntılı bilgi için bkz : http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/dersbelgeligi/felsefekolu/makale/tuba.htm )
*
Kasım 2009’da Milas’ta yönettiğim "Atatürk, Eğitim ve Ekonomi” konulu panelin iki konuşmacısı kendi alanlarında önemli kariyerleri olan kişilerdi. Biri Savunma Bakanlığı’na danışmanlık yapmış, çok değerli bir akademisyen, diğeri de askerlikte önemli hizmetler yapmış, emekliliğinden sonra da bunları kitaplarıyla topluma anlatan, çok değerli bir subayımızdı. Panelin amacını kısaca aktardıktan sonra şu şiiri okumuştum :
KOŞU
Çok uzak bir ülkede
Yaprakları sararmıştır ağaçların
İnce bir yağmura durmuştur bulutlar
Şimdi çok uzak bir ülkede
Yaz yemişlerinin tadını bırakarak
Dökülmüştür yollara kuşlar
Çok uzak bir ülkede yazdan kalma son yemiş
İsmini bilmediğim bir kuşun gagasındadır
Yol almakta bilmediğim ülkelere gemiler kumandanım
Mavi bakışlarını gözlerinin
Resimlerinden sildiler
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Bahçelerde yeşeren filizleri kopardılar
Yeşeren bakışlarını kopardılar ağacımdan
/ayrıldık/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Yırtık pabuçlarımdan
Eski urbalarımdan
Hastalıklı bir sonbahar yağmurunda soyunarak
En yüce düşlerini giymeğe hazırlandım
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Koştum hep yarınlara
Önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin
/yılmadım/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede kumandanım
Ücra bir köşesinde ülkenin
Bulunan bir heykelinin altında
Özgürlüğe
Kurtuluşa dair söylediklerini
Kutsal bir yemin gibi
/ezberledim tek tek/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Herkes seni ağıtlarken kumandanım
Hastalıklı bir sonbahar yağmuru altında
Yüce bir koşuya çıkıyorum
T. Ayhan ÇIKIN, 1980
Panelin sonunda iki değerli konuğumda şiirin “bu günleri” çok iyi anlattığını belirterek birer kopya istediler.
Ben de “bu şiir 1980’lerde yazıldı” diyerek birer kopya kendilerine verdim.
Ancak insan şunu sormadan edemiyor :
“ Otuz yıl önce yazılan bir şiir, bugün de benzer bir yorumla değerlendirilebiliyorsa, nasıl bir toplumsal değişim bu ?”
T. Ayhan ÇIKINDEĞİŞMEK/DEĞİŞEMEMEK
Cumhuriyetle birlikte Türkiye bir uyanışa açılıyor. Cumhuriyetin ilk onlu yıllarında gerçekleştirilen devrimler, eğitimde sağlanan olanaklar, Türk halkının alt tabakalarından gelen insanlarının sayısını artırdı. Batı aydınlanmasını yerinde izleyen algılayan insanların sayısı arttı. “Kıvılcım gönderip ateş gibi dönmesi” beklenen pek çok insanımız, Batı firmalarının temsilciliğine soyununca, Cumhuriyetin Kuruluş felsefesiyle, çelişkiye düşmeye başlandı. Bu nedenle Cumhuriyetin “Kuruluş” değerlerini geleceğe taşıyan eğitim sistemi, İkinci Dünya Savaşından sonra büyük bir “İkilem” içine girdi. Son üç çeyrek yüzyıldır eğitim sistemimizin bir yanı “evrimci bir felsefeye” dayanırken , diğer yanı da “yaratıcılık” felsefesine dayandırıldı . Böylece ülke içinde birbirini algılayamayan, çoğunluğu eğitim sisteminin “ikilemi”nden kaynaklanan bir düşünsel çatışma ortamı doğdu. Buna ülkenin sosyal ve ekonomik çelişkileri de eklenince, 1970’li yıllar Türkiye için önemli bir handikap yılları oldu. Ekonominin iyi yönetilememesi, gelişmiş ülkelerin sürekli artan finans kaynakları, içteki ve dıştaki bir takım kuruluş ve kişilerin ülkenin kaynaklarını birlikte yönetmeye kadar götürdü. Bunu sonucu 24 Ocak 1980 karaları, ardından bu kararların hayata geçirilmesi için, ülke içinde kargaşalıklar yaratılarak (ve bahane edilerek) 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştirildi. Hem de “Atatürkçülük” adına.
12 Eylül süreci Türk toplumunun ve Cumhuriyet’inin pek çok değerlerini alt üst etti. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki demokratik, laik ve halkın yönetiminde söz sahibi olma anlayışını geliştirecek kurumları yok etti. Alternatif düşünce üretebilen insanların önleri kesildi, siyaset üretebilecek insanlar siyaset sahnesinin dışına itildi. İnsanların kendi kendine sansür uygulamalarının alt yapıları oluşturuldu. Kitaplar yakıldı, yaktırıldı. Pek çok insan sorgusuz sualsiz tutukevlerinde yıllarca bekletildi. Bağımsız düşünce üretenler suçlandı, cezalandırıldı. Cumhuriyet’in “Kuruluş” değerlerini topluma mal edebilecek kurumlar (üniversiteler, Türk Dil Kurumu; Türk Tarih Kurumu,vb..) “resmi daireler” dönüştürülerek siyasi erkin emrine verildi.
Son yıllarda bağımsız yargı organlarının, TÜBİTAK’ın, TÜBA, vb.. kuruluşların benzer şekilde iktidarın emrine verilmesinin kökenlerini 12 Eylül mantığında ramak gerekir. (Ayrıntılı bilgi için bkz : http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/dersbelgeligi/felsefekolu/makale/tuba.htm )
*
Kasım 2009’da Milas’ta yönettiğim "Atatürk, Eğitim ve Ekonomi” konulu panelin iki konuşmacısı kendi alanlarında önemli kariyerleri olan kişilerdi. Biri Savunma Bakanlığı’na danışmanlık yapmış, çok değerli bir akademisyen, diğeri de askerlikte önemli hizmetler yapmış, emekliliğinden sonra da bunları kitaplarıyla topluma anlatan, çok değerli bir subayımızdı. Panelin amacını kısaca aktardıktan sonra şu şiiri okumuştum :
KOŞU
Çok uzak bir ülkede
Yaprakları sararmıştır ağaçların
İnce bir yağmura durmuştur bulutlar
Şimdi çok uzak bir ülkede
Yaz yemişlerinin tadını bırakarak
Dökülmüştür yollara kuşlar
Çok uzak bir ülkede yazdan kalma son yemiş
İsmini bilmediğim bir kuşun gagasındadır
Yol almakta bilmediğim ülkelere gemiler kumandanım
Mavi bakışlarını gözlerinin
Resimlerinden sildiler
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Bahçelerde yeşeren filizleri kopardılar
Yeşeren bakışlarını kopardılar ağacımdan
/ayrıldık/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Yırtık pabuçlarımdan
Eski urbalarımdan
Hastalıklı bir sonbahar yağmurunda soyunarak
En yüce düşlerini giymeğe hazırlandım
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Koştum hep yarınlara
Önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin
/yılmadım/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede kumandanım
Ücra bir köşesinde ülkenin
Bulunan bir heykelinin altında
Özgürlüğe
Kurtuluşa dair söylediklerini
Kutsal bir yemin gibi
/ezberledim tek tek/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Herkes seni ağıtlarken kumandanım
Hastalıklı bir sonbahar yağmuru altında
Yüce bir koşuya çıkıyorum
T. Ayhan ÇIKIN, 1980
Panelin sonunda iki değerli konuğumda şiirin “bu günleri” çok iyi anlattığını belirterek birer kopya istediler.
Ben de “bu şiir 1980’lerde yazıldı” diyerek birer kopya kendilerine verdim.
Ancak insan şunu sormadan edemiyor :
“ Otuz yıl önce yazılan bir şiir, bugün de benzer bir yorumla değerlendirilebiliyorsa, nasıl bir toplumsal değişim bu ?”
T. Ayhan ÇIKINDEĞİŞMEK/DEĞİŞEMEMEK
Cumhuriyetle birlikte Türkiye bir uyanışa açılıyor. Cumhuriyetin ilk onlu yıllarında gerçekleştirilen devrimler, eğitimde sağlanan olanaklar, Türk halkının alt tabakalarından gelen insanlarının sayısını artırdı. Batı aydınlanmasını yerinde izleyen algılayan insanların sayısı arttı. “Kıvılcım gönderip ateş gibi dönmesi” beklenen pek çok insanımız, Batı firmalarının temsilciliğine soyununca, Cumhuriyetin Kuruluş felsefesiyle, çelişkiye düşmeye başlandı. Bu nedenle Cumhuriyetin “Kuruluş” değerlerini geleceğe taşıyan eğitim sistemi, İkinci Dünya Savaşından sonra büyük bir “İkilem” içine girdi. Son üç çeyrek yüzyıldır eğitim sistemimizin bir yanı “evrimci bir felsefeye” dayanırken , diğer yanı da “yaratıcılık” felsefesine dayandırıldı . Böylece ülke içinde birbirini algılayamayan, çoğunluğu eğitim sisteminin “ikilemi”nden kaynaklanan bir düşünsel çatışma ortamı doğdu. Buna ülkenin sosyal ve ekonomik çelişkileri de eklenince, 1970’li yıllar Türkiye için önemli bir handikap yılları oldu. Ekonominin iyi yönetilememesi, gelişmiş ülkelerin sürekli artan finans kaynakları, içteki ve dıştaki bir takım kuruluş ve kişilerin ülkenin kaynaklarını birlikte yönetmeye kadar götürdü. Bunu sonucu 24 Ocak 1980 karaları, ardından bu kararların hayata geçirilmesi için, ülke içinde kargaşalıklar yaratılarak (ve bahane edilerek) 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştirildi. Hem de “Atatürkçülük” adına.
12 Eylül süreci Türk toplumunun ve Cumhuriyet’inin pek çok değerlerini alt üst etti. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki demokratik, laik ve halkın yönetiminde söz sahibi olma anlayışını geliştirecek kurumları yok etti. Alternatif düşünce üretebilen insanların önleri kesildi, siyaset üretebilecek insanlar siyaset sahnesinin dışına itildi. İnsanların kendi kendine sansür uygulamalarının alt yapıları oluşturuldu. Kitaplar yakıldı, yaktırıldı. Pek çok insan sorgusuz sualsiz tutukevlerinde yıllarca bekletildi. Bağımsız düşünce üretenler suçlandı, cezalandırıldı. Cumhuriyet’in “Kuruluş” değerlerini topluma mal edebilecek kurumlar (üniversiteler, Türk Dil Kurumu; Türk Tarih Kurumu,vb..) “resmi daireler” dönüştürülerek siyasi erkin emrine verildi.
Son yıllarda bağımsız yargı organlarının, TÜBİTAK’ın, TÜBA, vb.. kuruluşların benzer şekilde iktidarın emrine verilmesinin kökenlerini 12 Eylül mantığında ramak gerekir. (Ayrıntılı bilgi için bkz : http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/dersbelgeligi/felsefekolu/makale/tuba.htm )
*
Kasım 2009’da Milas’ta yönettiğim "Atatürk, Eğitim ve Ekonomi” konulu panelin iki konuşmacısı kendi alanlarında önemli kariyerleri olan kişilerdi. Biri Savunma Bakanlığı’na danışmanlık yapmış, çok değerli bir akademisyen, diğeri de askerlikte önemli hizmetler yapmış, emekliliğinden sonra da bunları kitaplarıyla topluma anlatan, çok değerli bir subayımızdı. Panelin amacını kısaca aktardıktan sonra şu şiiri okumuştum :
KOŞU
Çok uzak bir ülkede
Yaprakları sararmıştır ağaçların
İnce bir yağmura durmuştur bulutlar
Şimdi çok uzak bir ülkede
Yaz yemişlerinin tadını bırakarak
Dökülmüştür yollara kuşlar
Çok uzak bir ülkede yazdan kalma son yemiş
İsmini bilmediğim bir kuşun gagasındadır
Yol almakta bilmediğim ülkelere gemiler kumandanım
Mavi bakışlarını gözlerinin
Resimlerinden sildiler
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Bahçelerde yeşeren filizleri kopardılar
Yeşeren bakışlarını kopardılar ağacımdan
/ayrıldık/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Yırtık pabuçlarımdan
Eski urbalarımdan
Hastalıklı bir sonbahar yağmurunda soyunarak
En yüce düşlerini giymeğe hazırlandım
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Koştum hep yarınlara
Önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin
/yılmadım/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede kumandanım
Ücra bir köşesinde ülkenin
Bulunan bir heykelinin altında
Özgürlüğe
Kurtuluşa dair söylediklerini
Kutsal bir yemin gibi
/ezberledim tek tek/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Herkes seni ağıtlarken kumandanım
Hastalıklı bir sonbahar yağmuru altında
Yüce bir koşuya çıkıyorum
T. Ayhan ÇIKIN, 1980
Panelin sonunda iki değerli konuğumda şiirin “bu günleri” çok iyi anlattığını belirterek birer kopya istediler.
Ben de “bu şiir 1980’lerde yazıldı” diyerek birer kopya kendilerine verdim.
Ancak insan şunu sormadan edemiyor :
“ Otuz yıl önce yazılan bir şiir, bugün de benzer bir yorumla değerlendirilebiliyorsa, nasıl bir toplumsal değişim bu ?”
T. Ayhan ÇIKINDEĞİŞMEK/DEĞİŞEMEMEK
Cumhuriyetle birlikte Türkiye bir uyanışa açılıyor. Cumhuriyetin ilk onlu yıllarında gerçekleştirilen devrimler, eğitimde sağlanan olanaklar, Türk halkının alt tabakalarından gelen insanlarının sayısını artırdı. Batı aydınlanmasını yerinde izleyen algılayan insanların sayısı arttı. “Kıvılcım gönderip ateş gibi dönmesi” beklenen pek çok insanımız, Batı firmalarının temsilciliğine soyununca, Cumhuriyetin Kuruluş felsefesiyle, çelişkiye düşmeye başlandı. Bu nedenle Cumhuriyetin “Kuruluş” değerlerini geleceğe taşıyan eğitim sistemi, İkinci Dünya Savaşından sonra büyük bir “İkilem” içine girdi. Son üç çeyrek yüzyıldır eğitim sistemimizin bir yanı “evrimci bir felsefeye” dayanırken , diğer yanı da “yaratıcılık” felsefesine dayandırıldı . Böylece ülke içinde birbirini algılayamayan, çoğunluğu eğitim sisteminin “ikilemi”nden kaynaklanan bir düşünsel çatışma ortamı doğdu. Buna ülkenin sosyal ve ekonomik çelişkileri de eklenince, 1970’li yıllar Türkiye için önemli bir handikap yılları oldu. Ekonominin iyi yönetilememesi, gelişmiş ülkelerin sürekli artan finans kaynakları, içteki ve dıştaki bir takım kuruluş ve kişilerin ülkenin kaynaklarını birlikte yönetmeye kadar götürdü. Bunu sonucu 24 Ocak 1980 karaları, ardından bu kararların hayata geçirilmesi için, ülke içinde kargaşalıklar yaratılarak (ve bahane edilerek) 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştirildi. Hem de “Atatürkçülük” adına.
12 Eylül süreci Türk toplumunun ve Cumhuriyet’inin pek çok değerlerini alt üst etti. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki demokratik, laik ve halkın yönetiminde söz sahibi olma anlayışını geliştirecek kurumları yok etti. Alternatif düşünce üretebilen insanların önleri kesildi, siyaset üretebilecek insanlar siyaset sahnesinin dışına itildi. İnsanların kendi kendine sansür uygulamalarının alt yapıları oluşturuldu. Kitaplar yakıldı, yaktırıldı. Pek çok insan sorgusuz sualsiz tutukevlerinde yıllarca bekletildi. Bağımsız düşünce üretenler suçlandı, cezalandırıldı. Cumhuriyet’in “Kuruluş” değerlerini topluma mal edebilecek kurumlar (üniversiteler, Türk Dil Kurumu; Türk Tarih Kurumu,vb..) “resmi daireler” dönüştürülerek siyasi erkin emrine verildi.
Son yıllarda bağımsız yargı organlarının, TÜBİTAK’ın, TÜBA, vb.. kuruluşların benzer şekilde iktidarın emrine verilmesinin kökenlerini 12 Eylül mantığında ramak gerekir. (Ayrıntılı bilgi için bkz : http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/dersbelgeligi/felsefekolu/makale/tuba.htm )
*
Kasım 2009’da Milas’ta yönettiğim "Atatürk, Eğitim ve Ekonomi” konulu panelin iki konuşmacısı kendi alanlarında önemli kariyerleri olan kişilerdi. Biri Savunma Bakanlığı’na danışmanlık yapmış, çok değerli bir akademisyen, diğeri de askerlikte önemli hizmetler yapmış, emekliliğinden sonra da bunları kitaplarıyla topluma anlatan, çok değerli bir subayımızdı. Panelin amacını kısaca aktardıktan sonra şu şiiri okumuştum :
KOŞU
Çok uzak bir ülkede
Yaprakları sararmıştır ağaçların
İnce bir yağmura durmuştur bulutlar
Şimdi çok uzak bir ülkede
Yaz yemişlerinin tadını bırakarak
Dökülmüştür yollara kuşlar
Çok uzak bir ülkede yazdan kalma son yemiş
İsmini bilmediğim bir kuşun gagasındadır
Yol almakta bilmediğim ülkelere gemiler kumandanım
Mavi bakışlarını gözlerinin
Resimlerinden sildiler
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Bahçelerde yeşeren filizleri kopardılar
Yeşeren bakışlarını kopardılar ağacımdan
/ayrıldık/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Yırtık pabuçlarımdan
Eski urbalarımdan
Hastalıklı bir sonbahar yağmurunda soyunarak
En yüce düşlerini giymeğe hazırlandım
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Koştum hep yarınlara
Önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin
/yılmadım/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede kumandanım
Ücra bir köşesinde ülkenin
Bulunan bir heykelinin altında
Özgürlüğe
Kurtuluşa dair söylediklerini
Kutsal bir yemin gibi
/ezberledim tek tek/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Herkes seni ağıtlarken kumandanım
Hastalıklı bir sonbahar yağmuru altında
Yüce bir koşuya çıkıyorum
T. Ayhan ÇIKIN, 1980
Panelin sonunda iki değerli konuğumda şiirin “bu günleri” çok iyi anlattığını belirterek birer kopya istediler.
Ben de “bu şiir 1980’lerde yazıldı” diyerek birer kopya kendilerine verdim.
Ancak insan şunu sormadan edemiyor :
“ Otuz yıl önce yazılan bir şiir, bugün de benzer bir yorumla değerlendirilebiliyorsa, nasıl bir toplumsal değişim bu ?”
T. Ayhan ÇIKINDEĞİŞMEK/DEĞİŞEMEMEK
Cumhuriyetle birlikte Türkiye bir uyanışa açılıyor. Cumhuriyetin ilk onlu yıllarında gerçekleştirilen devrimler, eğitimde sağlanan olanaklar, Türk halkının alt tabakalarından gelen insanlarının sayısını artırdı. Batı aydınlanmasını yerinde izleyen algılayan insanların sayısı arttı. “Kıvılcım gönderip ateş gibi dönmesi” beklenen pek çok insanımız, Batı firmalarının temsilciliğine soyununca, Cumhuriyetin Kuruluş felsefesiyle, çelişkiye düşmeye başlandı. Bu nedenle Cumhuriyetin “Kuruluş” değerlerini geleceğe taşıyan eğitim sistemi, İkinci Dünya Savaşından sonra büyük bir “İkilem” içine girdi. Son üç çeyrek yüzyıldır eğitim sistemimizin bir yanı “evrimci bir felsefeye” dayanırken , diğer yanı da “yaratıcılık” felsefesine dayandırıldı . Böylece ülke içinde birbirini algılayamayan, çoğunluğu eğitim sisteminin “ikilemi”nden kaynaklanan bir düşünsel çatışma ortamı doğdu. Buna ülkenin sosyal ve ekonomik çelişkileri de eklenince, 1970’li yıllar Türkiye için önemli bir handikap yılları oldu. Ekonominin iyi yönetilememesi, gelişmiş ülkelerin sürekli artan finans kaynakları, içteki ve dıştaki bir takım kuruluş ve kişilerin ülkenin kaynaklarını birlikte yönetmeye kadar götürdü. Bunu sonucu 24 Ocak 1980 karaları, ardından bu kararların hayata geçirilmesi için, ülke içinde kargaşalıklar yaratılarak (ve bahane edilerek) 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştirildi. Hem de “Atatürkçülük” adına.
12 Eylül süreci Türk toplumunun ve Cumhuriyet’inin pek çok değerlerini alt üst etti. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki demokratik, laik ve halkın yönetiminde söz sahibi olma anlayışını geliştirecek kurumları yok etti. Alternatif düşünce üretebilen insanların önleri kesildi, siyaset üretebilecek insanlar siyaset sahnesinin dışına itildi. İnsanların kendi kendine sansür uygulamalarının alt yapıları oluşturuldu. Kitaplar yakıldı, yaktırıldı. Pek çok insan sorgusuz sualsiz tutukevlerinde yıllarca bekletildi. Bağımsız düşünce üretenler suçlandı, cezalandırıldı. Cumhuriyet’in “Kuruluş” değerlerini topluma mal edebilecek kurumlar (üniversiteler, Türk Dil Kurumu; Türk Tarih Kurumu,vb..) “resmi daireler” dönüştürülerek siyasi erkin emrine verildi.
Son yıllarda bağımsız yargı organlarının, TÜBİTAK’ın, TÜBA, vb.. kuruluşların benzer şekilde iktidarın emrine verilmesinin kökenlerini 12 Eylül mantığında ramak gerekir. (Ayrıntılı bilgi için bkz : http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/dersbelgeligi/felsefekolu/makale/tuba.htm )
*
Kasım 2009’da Milas’ta yönettiğim "Atatürk, Eğitim ve Ekonomi” konulu panelin iki konuşmacısı kendi alanlarında önemli kariyerleri olan kişilerdi. Biri Savunma Bakanlığı’na danışmanlık yapmış, çok değerli bir akademisyen, diğeri de askerlikte önemli hizmetler yapmış, emekliliğinden sonra da bunları kitaplarıyla topluma anlatan, çok değerli bir subayımızdı. Panelin amacını kısaca aktardıktan sonra şu şiiri okumuştum :
KOŞU
Çok uzak bir ülkede
Yaprakları sararmıştır ağaçların
İnce bir yağmura durmuştur bulutlar
Şimdi çok uzak bir ülkede
Yaz yemişlerinin tadını bırakarak
Dökülmüştür yollara kuşlar
Çok uzak bir ülkede yazdan kalma son yemiş
İsmini bilmediğim bir kuşun gagasındadır
Yol almakta bilmediğim ülkelere gemiler kumandanım
Mavi bakışlarını gözlerinin
Resimlerinden sildiler
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Bahçelerde yeşeren filizleri kopardılar
Yeşeren bakışlarını kopardılar ağacımdan
/ayrıldık/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Yırtık pabuçlarımdan
Eski urbalarımdan
Hastalıklı bir sonbahar yağmurunda soyunarak
En yüce düşlerini giymeğe hazırlandım
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Koştum hep yarınlara
Önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin
/yılmadım/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede kumandanım
Ücra bir köşesinde ülkenin
Bulunan bir heykelinin altında
Özgürlüğe
Kurtuluşa dair söylediklerini
Kutsal bir yemin gibi
/ezberledim tek tek/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Herkes seni ağıtlarken kumandanım
Hastalıklı bir sonbahar yağmuru altında
Yüce bir koşuya çıkıyorum
T. Ayhan ÇIKIN, 1980
Panelin sonunda iki değerli konuğumda şiirin “bu günleri” çok iyi anlattığını belirterek birer kopya istediler.
Ben de “bu şiir 1980’lerde yazıldı” diyerek birer kopya kendilerine verdim.
Ancak insan şunu sormadan edemiyor :
“ Otuz yıl önce yazılan bir şiir, bugün de benzer bir yorumla değerlendirilebiliyorsa, nasıl bir toplumsal değişim bu ?”
T. Ayhan ÇIKINDEĞİŞMEK/DEĞİŞEMEMEK
Cumhuriyetle birlikte Türkiye bir uyanışa açılıyor. Cumhuriyetin ilk onlu yıllarında gerçekleştirilen devrimler, eğitimde sağlanan olanaklar, Türk halkının alt tabakalarından gelen insanlarının sayısını artırdı. Batı aydınlanmasını yerinde izleyen algılayan insanların sayısı arttı. “Kıvılcım gönderip ateş gibi dönmesi” beklenen pek çok insanımız, Batı firmalarının temsilciliğine soyununca, Cumhuriyetin Kuruluş felsefesiyle, çelişkiye düşmeye başlandı. Bu nedenle Cumhuriyetin “Kuruluş” değerlerini geleceğe taşıyan eğitim sistemi, İkinci Dünya Savaşından sonra büyük bir “İkilem” içine girdi. Son üç çeyrek yüzyıldır eğitim sistemimizin bir yanı “evrimci bir felsefeye” dayanırken , diğer yanı da “yaratıcılık” felsefesine dayandırıldı . Böylece ülke içinde birbirini algılayamayan, çoğunluğu eğitim sisteminin “ikilemi”nden kaynaklanan bir düşünsel çatışma ortamı doğdu. Buna ülkenin sosyal ve ekonomik çelişkileri de eklenince, 1970’li yıllar Türkiye için önemli bir handikap yılları oldu. Ekonominin iyi yönetilememesi, gelişmiş ülkelerin sürekli artan finans kaynakları, içteki ve dıştaki bir takım kuruluş ve kişilerin ülkenin kaynaklarını birlikte yönetmeye kadar götürdü. Bunu sonucu 24 Ocak 1980 karaları, ardından bu kararların hayata geçirilmesi için, ülke içinde kargaşalıklar yaratılarak (ve bahane edilerek) 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştirildi. Hem de “Atatürkçülük” adına.
12 Eylül süreci Türk toplumunun ve Cumhuriyet’inin pek çok değerlerini alt üst etti. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki demokratik, laik ve halkın yönetiminde söz sahibi olma anlayışını geliştirecek kurumları yok etti. Alternatif düşünce üretebilen insanların önleri kesildi, siyaset üretebilecek insanlar siyaset sahnesinin dışına itildi. İnsanların kendi kendine sansür uygulamalarının alt yapıları oluşturuldu. Kitaplar yakıldı, yaktırıldı. Pek çok insan sorgusuz sualsiz tutukevlerinde yıllarca bekletildi. Bağımsız düşünce üretenler suçlandı, cezalandırıldı. Cumhuriyet’in “Kuruluş” değerlerini topluma mal edebilecek kurumlar (üniversiteler, Türk Dil Kurumu; Türk Tarih Kurumu,vb..) “resmi daireler” dönüştürülerek siyasi erkin emrine verildi.
Son yıllarda bağımsız yargı organlarının, TÜBİTAK’ın, TÜBA, vb.. kuruluşların benzer şekilde iktidarın emrine verilmesinin kökenlerini 12 Eylül mantığında ramak gerekir. (Ayrıntılı bilgi için bkz : http://mimoza.marmara.edu.tr/~avni/dersbelgeligi/felsefekolu/makale/tuba.htm )
*
Kasım 2009’da Milas’ta yönettiğim "Atatürk, Eğitim ve Ekonomi” konulu panelin iki konuşmacısı kendi alanlarında önemli kariyerleri olan kişilerdi. Biri Savunma Bakanlığı’na danışmanlık yapmış, çok değerli bir akademisyen, diğeri de askerlikte önemli hizmetler yapmış, emekliliğinden sonra da bunları kitaplarıyla topluma anlatan, çok değerli bir subayımızdı. Panelin amacını kısaca aktardıktan sonra şu şiiri okumuştum :
KOŞU
Çok uzak bir ülkede
Yaprakları sararmıştır ağaçların
İnce bir yağmura durmuştur bulutlar
Şimdi çok uzak bir ülkede
Yaz yemişlerinin tadını bırakarak
Dökülmüştür yollara kuşlar
Çok uzak bir ülkede yazdan kalma son yemiş
İsmini bilmediğim bir kuşun gagasındadır
Yol almakta bilmediğim ülkelere gemiler kumandanım
Mavi bakışlarını gözlerinin
Resimlerinden sildiler
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Bahçelerde yeşeren filizleri kopardılar
Yeşeren bakışlarını kopardılar ağacımdan
/ayrıldık/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Yırtık pabuçlarımdan
Eski urbalarımdan
Hastalıklı bir sonbahar yağmurunda soyunarak
En yüce düşlerini giymeğe hazırlandım
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Koştum hep yarınlara
Önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin
/yılmadım/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede kumandanım
Ücra bir köşesinde ülkenin
Bulunan bir heykelinin altında
Özgürlüğe
Kurtuluşa dair söylediklerini
Kutsal bir yemin gibi
/ezberledim tek tek/
Şimdi sana çok uzak bir ülkede
Herkes seni ağıtlarken kumandanım
Hastalıklı bir sonbahar yağmuru altında
Yüce bir koşuya çıkıyorum
T. Ayhan ÇIKIN, 1980
Panelin sonunda iki değerli konuğumda şiirin “bu günleri” çok iyi anlattığını belirterek birer kopya istediler.
Ben de “bu şiir 1980’lerde yazıldı” diyerek birer kopya kendilerine verdim.
Ancak insan şunu sormadan edemiyor :
“ Otuz yıl önce yazılan bir şiir, bugün de benzer bir yorumla değerlendirilebiliyorsa, nasıl bir toplumsal değişim bu ?”
T. Ayhan ÇIKIN