Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '07

 
Kategori
Felsefe
 

Deja Vu!

Deja Vu!
 

''Deja Vu'', yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamışlık veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusu olarak tanımlanır. Başka bir deyişle anı önceden yaşamışlık halidir. Fransızca; ''déjà'' (daha önceden) ve “voi”r (görmek) birleşiminden türemiştir.

Psikolojide ise şöyle geçer; beynin, yorgunluk veya başka sebeplerden dolayı bir görüntü, ses, gibi herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamamasından kaynaklanabilir. Beyin bu girdiyi algıladığında kişi bu olayı daha önce yaşadığı hissine kapılabilir. Ayrıca, beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha küçük bir zaman farkı ile çalışmasından da kaynaklanabilir. Bir taraf diğer taraftan önce algıladığı için, geç algılayan taraf bu olayın daha önce yaşanmış olduğu yanılsamasına kapılır. Bu durum sinir aksonlarındaki küçük bir sapmadan kaynaklanır.(Wikipedia)

Yaşanmış bir anın tekrar yaşıyormuş hissi olan “Deja Vu”, Matrix filminde de “Matrix’te beklenmedik değişimler olduğu zaman görülür.” şeklinde kullanılmıştır. Benim katılmadığım, bazı daha uç düşünenlere göre de evrensel sistemindeki anlık hatalardır.

Bir görüşe göre, beyinde mekân ve zaman ilişkisinin bozulması sonucu oluşan bir arızadır. O bir anı çok önceden yaşamışsınız gibi hissetmektir ancak başka bir düşünceye göre de, sadece göz ile beyin arasındaki küçük bir iletişimsizlikten ibarettir. “Göz gördüğü nesneyi beyine ilettikten sonra gördüğünü bir kez daha iletir.”

“Beş duyu organından beyne giden sinyaller çok nadiren algılanamayabilmektedir, bu algılanmayan bilgi beyinde kaydedilmiştir ve ne zaman yaşanıldığı konusunda bir bilgi yoktur. Beyin bu sinyalleri tekrar aldığında ise kişi bu olayı ikinci defa yaşadığı hissine kapılabilir.” denir.

Bilim insanlarına göre; daha önce benzeri hiç algılanmamış bir girdinin, mesela ilk kez görülen bir mekân veya olayın, hafızada yarattığı bir gecikme sonrasında çok kısa bir süre için iki kez algılanması sonucu oluşan durumdur. Bir nevi kısa devredir.

“Yorgunluk, stres, alkol veya bilmediğimiz başka nedenlerden dolayı, algılama işleminde bir gecikme olursa, beyin aynı sinyalleri tekrar gönderiyor, gözden gelen bilgiler iki kez işleniyor, anlık olarak ikinci algılanan bilgi, ilk bilgiden dolayı daha önceden yaşanmış gibi hissedilmesine neden olur.”

Birçok insan “Deja vu” yaşadığını söylemiştir. Ayakları yere basan yaklaşım ile “Deja vu”nun beyindeki bir algı sorunundan kaynaklandığı düşünülür. Oysa kimileri bunu “reenkarnasyon” ile bağdaştırmaktadır. Ayrıca, kimi görüşlere göre yaşanılan olayın daha önce bir benzerinin görülen ve hatırlanmayan bir rüyada yaşanmış olması da muhtemeldir.

Milliyet gazetesinin bir haberinde şöyle geçer, “Britanya'da Leeds Üniversitesi'nden bir ekip, kronik “Deja vu” görülen 80 yaşındaki bir hastanın şikâyetleri üzerine bu konuda çalışma yaptı. Yaşlı adam arkadaşının cenazesine daha önce gittiğini, televizyondaki programları daha önce izlediğini, hatta sabah kalktığında hep aynı kuşun aynı melodiyle aynı ağaçta öttüğünü söylüyor. Araştırmacılar “Deja vu”nun, bellekteki bir çeşit kısa devreden kaynaklandığını düşünüyor. Kronik “Deja vu”nun, insan beyninde bir şeyler hatırlandığında harekete geçen kısımdaki bir devrenin fazla veya sürekli çalışması sonucu oluştuğu düşünülüyor. Beynin geçici bilgileri depolayan lobunda meydana gelen bu hata, var olmayan hatıralar üretilmesine neden oluyor. Herkesin hayatında bir ya da birkaç kez yaşadığı bu duygu, şaşırtıcı ve gizemlidir. Kimi “Deja vu” hissini psişik bir deneyim olarak algılar. Birçok kişiye göre ise bunlar, önceki hayatlarımızdan gelen anlık karelerdir. Araştırmacılar “Deja vu” ile ilgili açıklamalar yapmaya çalışsalar da, bu tuhaf hissin nedeni, bir gizem olmayı sürdürüyor.”

Unutulmaması gereken, bilinmeyeni ve gizemleri araştıranlar; esas olarak akıl ve bilimi önder alır; sezgilerine de önem verirler. İnsanoğlunun en çok ilgisini çeken anlaşılamayan, karmaşık kavramlarla yapılan açıklamalardır. Tarih, yapılan en uçuk tanımlar ve değerlendirmelerin çoğunun yüzyıllar içerisinde bilimin de yardımı ile açıklanabildiğini göstermiştir.

Bilinmeyen, karmaşık olan, gizemli olan her zaman çekiciğini koruyacaktır. İnsanoğlu da, her daim bilinmeyeni araştırıp, ilerleyecektir. Burada yaklaşım metodu önemlidir. Karmaşık, içinden çıkılmaz, tanımlar, terimler kullanmak her zaman bilgisiz kitlelerin ilgisini çeker. İnsanoğlu en çok da anlayamadığına, kavrayamadığına derin bir şekilde bağlanır.

Doğru, yanlış yargılarından sıyrılıp, bilinmeyeni ya da bilineni daha derinden araştıranlar, tüm dogmalardan kurtulmuş olmalıdırlar. İnsanoğlu yüzyıllar içerisinde sürekli ilerlemektedir. Açıklanamayacak gibi görünen birçok kavram bugün kitlelerce bilinmektedir. Gizem, bizi çekecektir, önemli olan onu araştırırken izlenen yöntemdir. Ayakları yere basarak araştıranlar, bilinmeyenlerin içerisinde kayıp olmazlar.

Akıl, bilim ve kontrollü sezgi ile hangi konuyu araştırıyorsak, pergelin bir ayağını bilinene koyarak, diğer ayağı ile bilinmeyeni araştırmalıyız. Aksi bir sistemle kaybolmak muhtemeldir. Bir bilinmeyenden diğerine sadece hislere dayalı yönlenme sonucu araştıran kişi giderek uçlara kayacak; orta yolun dinamik dengeli kadim sisteminden koparak; kendini kaybedecektir. Örnek vermek gerekirse Milattan önce 10.000’lerde olanlardan sanki ordaymışçasına bahsetmek, “Deja vu” gibi farklı açılımları olabilecek bir olayı “Bu budur!” şeklinde açıklamak, günümüzde çokça rastladığımız afakî, uçuk yaklaşımlar ya da bir düşünceye körü körüne inanıp canlı cansız putlar yapmak, hep aynı hatalı dogmatik yola çıkar.

Ömer Hayyam şöyle bitirir:

Bir sır daha var çözdüklerimizden başka,

Bir ışık daha var bu ışıklardan başka,

Hiç bir yaptığınla yetinme; geç öteye,

Bir şey daha var bütün yaptıklarından başka...

Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..